Mehmet Ocaktan: Konuşamayacaksak nasıl demokrasiden bahsedebiliriz?

Erdoğan'a eleştiri getirdiği iddia edilen Mehmet Ocaktan, "Konuşamayacaksak nasıl demokrasiden bahsedebiliriz?" dedi ve kendini eleştirenleri muhattap almadığını açıkladı

Mehmet Ocaktan. Eski Ak Parti milletvekili. Akşam Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeniydi. Mustafa Karaalioğlu ile birlikte Sancak grubundan ayrıldı. Bu ayrılık Ocaktan ve Karaalioğlu ile Sancak grubunun yeni yazarları arasında karşılıklı sert polemiklere yol açtı.

Ocaktan'ın yazdığı yazılarda dile getirdiği küçük eleştiriler bile çok büyük tepki gördü.

Ocaktan Ahmet Hakan'a yapılan saldırı sonrası Yavuz Oğan'a çok çarpıcı açıklamalar yaptı. Bidebunuizle.com sitesinde yayımlanan röportajda  "Elimize sopa alıp birbirimizin gözünü oymaya kalkarsak ortada demokrasi kalmaz... Demokrasi birbirine tahammül etme rejimidir, şimdi bu tahammül ortadan kalktı. Muhafazakarlık doğruya doğru yanlışa yanlış demeyi gerektirir..." diyen Ocaktan, "Konuşamayacaksak nasıl demokrasiden bahsedebiliriz?" diye ekledi.

İşte o çarpıcı sohbetten dikkat çeken bölümler:

-Türkiye Ahmet Hakan’a yapılan saldırı ile çalkalandı. Bu saldırı gazetecilerin siyasi atmosferden nasıl etkilendiklerini de acı bir biçimde ortaya koymuyor mu?

Ahmet Hakan’a yapılan saldırıyı şiddetle kınıyor ve lanetliyorum.Olaya baktığın zaman 4 serseri gitmiş Ahmet Hakan’ı dövmüş diyebilirsin; ama herhalde durup dururken böyle bir iş yapmadılar. Siyasete, düşünceye, toplumsal olaylara farklı pencereden bakıp birbirimizi eleştirebiliriz. Ama bunu elimize sopa alıp birbirimizin gözünü çıkarmaya kalkarak yaparsak ortada ne demokrasi ne de düşünce özgürlüğü kalır.

-Aydın Doğan’la ilgili tartışma devam ederken Mehmet Metiner, o tartışmaya atıfta bulunarak onun tırnaklarını da dişlerini de sökmesini biliriz, dedi. Metiner gazeteci kökenli bir milletvekili, siyasete yön verenlerin daha farklı davranması gerekmez mi?

Diyelim ki birini eleştireceğiz, eleştirebiliriz. Fakat bunu topyekün bir savaş mantığı içinde başkalarının hayatına kast edecek bir noktaya getirmişsek burada bir sıkıntı var demektir. Muhafazakar, dindar çevreler açısından baktığım zaman, dindarların söyledikleri sözün bir değeri olmak zorunda. 2007 yılında AK Parti ceza mahkemeleri kanununu çıkartırken, o kanunla ilgili eleştiri yaparken “Mussolini“ yasası diye başlık atmıştık. İnsanlar, bu dindarlar adaletli insanlardır başkalarına zulmetmezler.  Bunlar kendi iktidarlarının bile doğrularına doğru yanlışlarına yanlış diyebiliyorlarsa o zaman muhafazakarların sözünün bir değeri var demektir. Eğer bu kaybolduysa, eleştiremez hale geldiysek o zaman karşımıza böyle bir tablo çıkar.

- Ahmet Hakan’a saldırıyı bu çerçevede mi değerlendirelim?

Ahmet Hakan’a saldırının failleri yakalandı ama arkasında kimlerin olduğu hukukun yargının ortaya çıkaracağı şeylerdir. Çıkarır çıkarmaz beni ilgilendirmiyor ama beni ilgilendiren şu ki birlikte yaşadığımız toplumda şiddet dilini ön plana çıkarırsak sonrasını hesap etmemiz mümkün olmaz. Demokrasi zaten birbirine tahammül etme rejimidir. Şimdi ise bir tahammülsüzlükle karşı karşıyayız. Ahmet Hakan’a yapılan saldırıyı gördüğümde kendi kendime dedim ki acaba yazdıklarımda başkalarını itham eden, başkalarını infaz eden bir cümle kullanıyorsam o gün için öfkemin karşılığı bir söz olabilir ama sonuçta gelip o sözü söyleyeni vurur.   Artık bir yazı yazarken, isim vermeden genel bir eleştiri yaptığımızda bile beni mi kast ettin deniyor. Bunları konuşamayacaksak nasıl bir özgürlük ortamı oluşturacağız? Doğrusu bundan endişeliyim. . Ben İslami hassasiyetleri olan bir insanım ve beni anladığım İslam’da başkalarına haksızlık edilmez, zulmedilmez, adaletsizlik yapılmaz eğer bu yapılıyorsa dindarlıkta değil insanların dindarlığı araç olarak kullanmasında bir sorun vardır.

- Şu anda Mehmet Ocaktan’a bile tahammül edilemeyen bir sistemdem bahsediyoruz doğru mu?

Bunlar son derece açık ve net. Dediğim gibi demokrasi bir tahammül rejimidir. Birbirimize tahammül edemeyeceksek nasıl birlikte yaşayacağız? Hepimiz oturup özeleştiri yapmak zorundayız. Ben de Nedim Şener ile ilgili ufak tefek şeyler yazdım ama bunlar cılız şeylerdi. O dönemin baskıcılığını dikkate aldığınızda benim kişisel anlamda yazdıklarımın çok fazla anlamı yoktu çünkü benim de sesim yüksek çıkmıyordu. Özeleştiri anlamında bunu söylemek zorundayım. Ben kendimi bu konuda yeniden sorguluyorum.

Beni eleştiren bir takım isimler var, gerçekten isimleri bile anmaya gerek görmüyorum. Onları muhatap alınmaya bile değer görmüyorum. Onların sayısının giderek çoğalması gerçekten vahim bir durum ve bundan nasıl kurtuluruz bilmiyorum.