Mehmet Barlas ne demek istiyor?..
Mehmet Barlas, Başbakan’ın iki yanağını iki elinin arasına alıp okşadığında kendisini eleştirenler........
ADNAN BERK OKAN
Bu satırları yazmadan önce "acaba siyaset yapmış olur muyum" diye kendimi sorguladığımı itiraf etmeliyim.
Çünkü "ilke" olarak gazeteciler.com, "siyasi yorum" yapmama kararı aldı.
Bu ilke kararı bana da aylar önce tebliğ edildi.
Bu kararı delmemek için büyük çaba harcadığımı anlayanlar olduğunu gelen elektronik postalardan anlıyorum…
Biz bir ekibiz...
Ve ben de bu ekibin bir ferdiyim...
Takım oyununa uymak zorundayım...
Ama...
Herkes gibi ben de Başbakan Erdoğan’ın icraatlarına değil de “anlayışına yönelik” Liberal Demokrat eleştiriler olduğunu görüyorum…
Ve bilhassa Mehmet Barlas'ın 13.01.2011 tarihli SABAH'ta başlığı altında yayımlanan makalesi beni bu seferlik “siyaset kokan” bir analiz yapmaya “tahrik” etti…
Değerli dostlar;
Liberal Demokrat yazarlarla Ak Parti Hükümeti arasındaki sıcak ve samimi ilişkiyi önce ülke, sonra medyamızın geleceği açısından çok önemsiyorum...
Ak Parti Hükümeti’nin Demokrasi, AB, Ekonomi, Sağlık, Ulaşım, Konut, Enerji, İletişim gibi konularda uyguladığı politikaların Liberal Demokratlarca desteklenmesinin Liberal Felsefenin gereği olduğuna inanıyorum.
Ve ben de bu konularda destek verdim hükümete (Hukuk, Eğitim ve YÖK uygulamalarını şahsen onaylamıyorum. A.B.O.)…
Bu yazıda gazeteciler.com’da belki de son kez bir siyasi analiz yapacağım…
İzninizle başlıyorum…
Liberal demokrat eleştirilerin amacı ne?..
Son zamanlarda Hükümet’e yönelik Liberal Demokrat eleştiriler siyasal iktidarın bilhassa Hukuk, Özgürlük ve Sanat konularındaki tavırlarına yönelik.
Mehmet Barlas, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Ali Bayramoğlu, Cengiz Çandar, Gülay Göktürk, Ergun Babahan gibi objektif Liberal Demokrat aydınlar son derece “ölçülü” ifadeler kullanarak tenkit ediyorlar Başbakan’ı.
Ve…
Bu eleştiriler, siyasal iktidara muhalefet eden kimi çevrelerce eller ovuşturularak izleniyor.
İçlerinde, “Liberallerle İslâmcılar kavgaya başladı” diye yazarak dereyi görmeden paçayı sıvayanlar bile var.
Hatta daha da çirkinleşerek, “çıkarlar sarsılınca dostluk da sarsılıyor” diyenler bile mevcut.
Ama…
Müzmin Ak Parti muhalifleri boşuna seviniyorlar.
Çünkü…
Hükümet’e yönelik Liberal Demokrat eleştiriler muhtemel kavganın değil, siyasal iktidara verilen desteğin giderek daha da artacağının karinesi…
Zira…
Liberal Demokratlar, Hükümet’e yönelik eleştirilerini “yıkmak” değil, “uyarmak” için yapıyorlar...
Zira…
İlk genel seçimlerde Liberal Demokratların Ak Parti dışında oy verebileceği bir siyaset kurumu (henüz) yok...
Zira…
Liberal Demokratlar, "hem ağlarım hem giderim" diyen yeni gelin gibiler şu günlerde…
Yakın gelecekte de bu durumun değişeceğini zannetmiyorum...
Liberal Sol neden olmuyor?..
CHP’nin iktidar olacağını ciddi düşünenler var.
Tek başına olamayacağına göre iktidar ortağı olabilir mi bilemem.
Ama…
Hiç olmazsa “güçlü” bir “muhalefet” olmalarını istemek de Liberal Felsefenin gereklerindendir.
Hükümet bu süreçte Liberal Demokrat eleştirileri ciddiye almıyor gibi görünse de bu sadece görüntüden ibaret.
Çünkü Hükümet, takındığı tavrın Liberal Demokratlar tarafından “anlayışla” karşılandığından emin.
Zira…
Eskilerin deyimiyle “seçim sathı mailine girildi”…
Ve…
Şu anda…
Liberal Demokratlara en yakın parti, (eleştirilecek çok hatası olsa da) Ak Parti.
Eğer 21. Yüzyıl şartlarına, küreselleşmeye, Açık Toplum'a uyum sağlayan güçlü bir Liberal Sol parti olsaydı eminim Liberal Demokratlar o partiye oy verirlerdi…
Verirlerdi deee…
Öyle bir Liberal Sol parti nerede?..
Olacağa da benzemiyor…
Lütfen, "İşte CHP" demeyin...
"Kürt" veya "Alevi" kelimelerini ağzına almaya korkan…
“Demokratik Özerklik”ten, “Bölünme”yi anlayan…
Ve…
Bu tür konularda, "Kürt realitesini kabul etmeliyiz" diyen Süleyman Demirel kadar bile olamayan bir parti mi Liberal Sol olacak?..
Kürselci olacak?..
Açık Toplumcu olacak...
Ve en önemlisi, “Demokrat” olacak?..
Geçin...
Şu haliyle CHP, Numan Kurtulmuş'un ve Necmettin Erbakan'ın partilerinin benzerinden başka bir şey değil...
Biraz da MHP tabii ki...
Ak Parti “sınır” tanımıyor…
Birleşik Devletler Dışişleri eski bakanlarından Henry Kissenger, ”Diplomasi” isimli tuğla kalınlığındaki kitabının bir yerinde “Siyasetin Gerçekleri ve Gerekleri”ni anlatır…
Her seçim öncesinde işadamlarını ziyaret eder, hafiften “sol” kokan söylemlerde bulunacaklarını bunu “anlayışla” karşılamalarını isterlermiş…
Neden?..
“Zira” der Kissenger, “Demokratların yaptıkları fakir edebiyatını yapamazsak bu bizim için büyük bir dezavantaj sayılırdı”…
Kiminiz; “Samimiyet nerede?” diye sorabilirsiniz...
Ama unutmayın dostlar!..
Dersimiz “Siyaset”…
“Aile İçi İlişki”ler değil…
Kaldı ki orada bile pek fazla samimiyet kalmadığını dizi filmlerimizden anlıyoruz…
Ve unutmayın...
İyi bir devlet adamı, amaçlarının; kullandığı araçları haklı çıkaracağına seçmenleri inandırdığı sürece başarılı olur...
CHP siyasetin bu en geçerli kurallarını bile uygulayamazken, aynı konuda Ak Parti “sınır” tanımıyor…
Başbakan Erdoğan yıllar önce "demokrasi bizim için bir araçtır" dediğinde en büyük tepkiyi solculardan (CHP - DSP) almıştı...
Ki o sözü ettiğinde henüz başbakan değildi...
Ama hatırlayın...
Erdoğan işte o söylemine gösterilen tepkilere rağmen (belki de o tepkiler sayesinde) "Başbakan" oldu...
CHP'yi yönetenlere Theodore Roosevelt'in bir konuşmasından tek cümleyi hatırlatırım:
"Güçle desteklenmemiş masum, ağzı süt kokan haklılık, haklılıktan yoksun güç kadar kötü ve hatta ondan daha da zararlıdır".
Bilmem anlatabildim mi?..
Yazın bir tarafa...
Haziran 2007 seçimlerine gidilirken Ak Parti yine aynı yöntemi kullanacak...
Daha şimdiden "Keskin Milliyetçi" oldular...
Daha şimdiden yeni muhafazakâr gömleği çıkarıp yeniden "Milli Görüş" gömleğini giydiler...
IMF'yi dışladılar...
İsrail'e kafa tutmayı bırakın o ülkenin Başbakanı'na "tarihin en beceriksiz başbakanı" dedi Erdoğan...
Kars'taki heykele "Ucube" demesi bile müthiş bir siyasi "çıkış"...
Seçime altı ay kala Hür Adam'ın vizyona girmesi, Kemalist'lerle bir tür hesaplaşmadır...
Muhteşem Yüzyıl'a böylesine hırçın kafa tutma, diziyi yayınlayan kanalın RTÜK ve Başbakan Yardımcısı Arınç tarafından azarlanması raslantı mı yani?..
Dostlar;
Türkiye, Liberal Demokratlar ve CHP elitlerinden(!) ibaret değil...
Ve bu elit kesim, "İktidar" demek de değil...
Ancak...
Liberal Demokratlar da Başbakan'a ve Hükümet'e yönelik bu eleştirileri yapmak zorundalar...
Çünkü...
Ve..
Aksi halde tarihe karşı sorumlu olurlar...
Dedim ya...
Yeni gelin gibi "hem ağlayacaklar, hem gidecekler"...
Yani...
Ak Parti iç ve hatta dış siyasetini elbette çok büyük oy potansiyeli olan muhafazakâr ve hatta “tutucu” tabana yönelik yapacak…
Tabii ki referandumda “Evet” diyen % 58’lik çok geniş bir tabanın başka taleplerini de kamuoyu yoklamalarıyla tespit edip o konuda tatlı vaatlerde bulunacak…
Ama...
Bu arada, referandumda "Hayır" oyu veren % 42'ye hoş gelecek adaylar da koyacak o bölgelerde...
Belki de kafayı çeken...
Mini etek giyen...
Sahnelerde görmeye alışık olduğumuz...
Yörede sevilen, saygın seküler kişileri aday gösterecek...
"Kaç kişi böyle olabilir?" derseniz; üçü beşi geçmeyecek fakat güzel bir vitrin olmaz mı?..
Son sekiz yıllık uygulamalarını ve 2002 seçimleri öncesinde söylediklerini hatırlayın…
O söylemleriyle uygulamaları arasında uçurum olduğunu göreceksiniz…
Ancakkk..
Bu arada birçok konuda da söz vermedikleri halde çok başarılı işler yaptılar…
Ve bundan sonra da öyle olacak…
Dostlar;
Siyaset, “İktidar Olabilme Sanatı”dır…
CHP “siyaset” isimli sanattan nasibini alamadığı için “iktidar” olamıyor…
Ve CHP o yüzden “Muhalefet Olabilme, Muhalefette kalabilme” becerisini “Siyaset Yapmak” olarak ezberlemiş kadroların partisi ya…
Barlas’tan siyaset dersleri…
Mehmet Barlas’ın 13.01.2011 tarihinde SABAH’ta, “Kurul kararının yükünü tek adamlar taşır” başlığı altında yayımlanan makalesinden birkaç alıntı sunayım.
“…… Dünyanın hiçbir parkında kurulların ya da komitelerin heykelleri yoktur.
Parklara ve meydanlara genellikle tek adamların heykelleri dikilir.
Bu yüzden de televizyon dizileri ile veya alkollü içkilerle ilgili kurul kararlarından o dönemin iktidarının lideri sorumlu tutulur.
……. Bakarsınız kazaları önlemek için sonunda otoyollarda otomobil, otobüs ve kamyon kullanmak da yasaklanır. Silah sahibi olmak, yasadışı hale getirilir. Bu arada 24 yaşından küçük olanlara araç kullanma yasağı koyulur.
….. Belki alkolden daha çok ölüme ve savaşa sebep olan "Petrol"ün tüketimine ve satışına da sınırlamalar getirilir.
Demokratik, laik ve çoğulcu bir toplumda düşüncelere, sanat eserlerine, senaryolara ve alkollü alkolsüz özel yaşamlara fetvacı yaklaşımlarla eğilmenin en azından ayıp olduğu, çeşitli kurullar ve danışmanlar tarafından görülür.”
Mehmet Barlas, Başbakan’ın iki yanağını iki elinin arasına alıp okşadığında kendisini eleştirenler, Erdoğan’a o anda tatlı bir dille bir eleştiri yöneltmiş olabileceğini sorgulamak yerine Barlas’la ve Başbakan’la kafa bulmayı tercih ettiler…
Geleyim bugüne...
Başbakan’ın "Şimdi Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı geliyor. Anayasa mahkemesi nasıl yasal olmadığı halde bir engel koyduysa, bireysel başvuru da yeni bir süreç başlatacak. Bu hak mücadelesinde er ya da geç bir noktaya varılacak" diyerek Anayasa Mahkemesi’nin alacağı kararı daha bugünden bilmesinin(!) ne kadar yanlış olduğunu yine yanaklarını okşayarak yüzüne karşı söyleyecek bir büyüğüne ihtiyaç var…
Hâsılı…
Başbakan’ın önüne gelene “fırça” atmasına sebep olan danışmanları ve özerk kurum üyeleri şu “siyaset” adı verilen sanatı belli ki Barlas’tan daha iyi bilmiyorlar...
Şu satırlarda derin bir siyaset felsefesi ve dersi yok mu?..
Ve ben “siyaset” yazmakla ayıp mı etim?..
adnanberkokan@gmail.com