Mehmet Altan'a göre <font color='#FF0000'>herkes tehlikede</font>!
Her medya kuruluşunun kendi dokunulmazları mı var? AKP, biatı kaldırmak isterse medya patronlarının kamu ihalelerine girişlerini sınırlandırabilir mi? Darbe ihtimali 2012'de hâlâ geçerli mi?
Geçtiğimiz hafta gazeteci Ali Akel de, hükümeti Uludere konusunda eleştirdiği “Özür açıklanmaz, özür dilenir!” başlıklı yazısı üzerine 16 senedir çalıştığı Yeni Şafak’tan uzaklaştırıldı. Olayın ardından hem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, hem de Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ parti ve hükümetin bu konuyla bir alakası olmadığının altını çizdi. Elbette, bu açıklamaları "artık gazetelerdeki köşeleri kapatmak, ekranlardaki programları kaldırmak için hükümete yakın olmak veya doğrudan talimat da gerekmiyor, iktidar korkusu bütün işi hallediyor" yorumları da izledi.
Bu arada Yeni Şafak yazarları Ali Bayramoğlu, Özlem Albayrak ve Hilal Kaplan gazete yönetiminin tavrını eleştirirken, Hakan Albayrak anonslarla ilan edilen Yeni Şafak'a dönüşünü “Akel meselesi tatlıya bağlanıncaya kadar” erteledi.
Ruşen Çakır'a “Cami ve kışla savaşında kanlı bir gelecekten korkuyorum” diyen Mehmet Altan’a T24'ten Hazal Özvarış, medyadaki gelişmeleri ve muhtemel Türkiye izdüşümlerini sordu.
Ali Akel’in Yeni Şafak’tan uzaklaştırılması sürpriz oldu mu? Her medya kuruluşunun kendi dokunulmazları mı var? Medya patronlarının kamu ihalelerine girmelerinin yasaklanması, iktidara itaati zayıflatır mı? “Cami ve kışla savaşında kanlı bir gelecek” derken ne kast ediyor? Ona göre Türkiye'de darbe ihtimali 2012’de hâlâ geçerli mi? Halk, anketlerde öne sürüldüğü gibi yeni müdahalelere direnir mi?
“İsimleri değil, fikirleri konuşalım” diyen Mehmet Altan’ın T24’ün sorularına verdiği cevaplar şöyle:
ONURUNU TERKETMEYECEK HERKES TEHLİKEDE
- Kaldığımız yerden başlayalım; aradan geçen zamanda “Medyadan yazmanız için teklif geldi mi?” diye sorumuza “Siyasetin bu kadar ağırlıklı olduğu, benim konumumu Türkiye'nin durumu gösterecek” diyerek yanıtlamıştınız. Geçen beş ayda herhangi bir teklif aldınız mı?
Hayır, almadım. Sanırım Türkiye’de medyadan herhangi bir teklif gelmesi için siyasi iktidarın medya üstündeki ağır markajı ile medya dünyasının siyasetten para kazanma refleksinin değişmesi lazım. Bu da olmadığı için hemen bir değişiklik beklemek çok mantıklı ve makul değil. Medyadaki düzenin ne kadar vahimleşerek devam ettiğini her gün biraz daha fazla ve somut bir şekilde görüyoruz.
-Son olarak Ali Akel’in Yeni Şafak’tan çıkarılması sizin için sürpriz oldu mu?
Son zamanlarda yaşananlar ve benim deneyimlerim ışığında olayın kendisi sürpriz değil, ama bu kadar kaba ve göstere göstere olması epeyce şaşırtıcı, çok da düşündürücü. Medya çalışanlarına neyi yazıp neyi yazamayacaklarına dair sınır çizip tehdit eden kabalık, artan baskı düzeyini ve ivmenin derinleşerek hızlandığını gösteriyor.
Bu olay sadece AKP medyasında değil, tüm medyada kalmayı zorlaştıran bir hale getiriyor. Sonuç olarak, kimi ahlak ve vicdan yoksunu iktidar dalkavukları kendilerini imha ederek bunu inkâr için çırpınsalar da, onur sahipleri için medyada kalmak gittikçe daha da zorlaşacak; ya da bu yapı kırılacak. Çok ciddi bir yol ayrımına doğru gidiyoruz. Çünkü “Ali Akel’in yazdığı gibi yazı yazılamayacak” demek, “Senin bundan sonra benim kararlaştırdığım kadar yazma hakkın var” demek. Söylenen şu: “Yazı yazma özgürlüğünü elinden alıyorum ve senin yazarlığını bitiriyorum.”
ALİ AKEL'İN YAZISINI HERKES YAYINLAMADIKÇA...
- “İşi tehlikede olan yazarlar” listeniz var mı?
Ali Akel'e sahip çıkmak yerine sahip çıkanların paçaları arasında dolaşan onursuz iktidar dalkavuklarını beraberce izliyoruz. Buna karşın yazı ve yazar onurunu feda etmeyecek herkesin tehlikede olduğunu düşünüyorum. Çünkü Başbakan’ı eleştirdiği için birisi kovulmuşsa özgürlük çıtası yerlerde sürünmeye başlamış demektir... Bir yazar, vicdanını dinleyerek özgürce yazı yazdığı için işinden ayrılmaya mecbur edilmiş ise yazı yazma özgürlüğü ciddi bir tehditle karşı karşıya demektir... Ali Akel gitti ve çıta daha da düştü. Bir yazar Başbakan'ı eleştirdiği için atıldığı vakit, diğerlerinin de özgürlüğü sıfırlanmış oluyor. Şurası açık, vicdanın sesini dile getiren yazarın gitmesine sebep olan eleştiriyi artık sen tekrarlayamazsın. Tekrarlarsan sen de gidersin... O halde özgürlüğün oksijeninin çekildiği yerde nasıl düşünce ifade edilecek, vicdanın sesi nasıl dillendirilecek?
- Sizce, Yeni Şafak’ta veya diğer gazetelerde atılan meslektaşları ardından yazmaya devam edenler istifa mı etmeli?
Benim görüşüm şu: Tüm basın Ali Akel’in yazısını topluca yayımlamadıkça kaybedilen özgürlük alanı geri alınamaz.
BİR VESAYET BİTERKEN
DİĞERİ BAŞLIYOR
- Başka bir gazeteci Fethullah Gülen’e hakaret ettiği gerekçesiyle Today’s Zaman’dan Twitter üzerinden uzaklaştırıldı. Hakaret kabul edilemez, ancak şu soru akla takılıyor; her gazetenin kendi dokunulmazları mı var?
Hakareti ve şiddeti övmek söz konusu olmamalı... Ama herhangi biri ya da kurum için "eleştirilemez" yasağı getirdiğiniz vakit orada özgürlüğe fren yapmış sayılırsınız...
- Medya patronlarının kamu ihaleleri ve siyasetle ilişkisi her zaman konu başlığı oldu. Ancak şurası açık kaldı, bu ilişkilerde AKP iktidarını farklı kılan ne?
AKP de medya sistemini değiştirmek yerine kullanmayı yeğledi. Yazılacakları siyaset belirliyor. Bu dehşet verici. Ben 28 Şubat’ta bile bu kadar biat görmedim. AKP, medya düzenini, askere ya da siyasetçiye biat etmeyi ve nüfuz ticaretinden para kazanmayı berhava etmedi, hâlbuki bunu çok önceden yapmalıydı. Ama bu siyasetin de, patronların da işine gelmiyor. Bu yüzden de yapı değişmiyor. Kendi izimize düşerek zaman ve ömür tüketiyoruz... Bir vesayet biter gibi gözükürken, bir diğeri başlıyor...