Mehmet Altan neden 'Ölmeye hazır mısınız?' diye sordu?

17 Ağustos depreminin onuncu yılı bugün. O büyük felaketin üzerinde tam on yıl geçmiş... Ama yetkililer kılını bile kıpırdatmıyor...

GAZETECİLER.COM -
17 Ağustos depreminin onuncu yılı bugün.
O büyük felaketin üzerinde tam on yıl geçmiş...
Star Gazetesi yazarı Mehmet Altan da 'depremin felaketine' değinmiş köşesinde...
Önce on yıl önce yaşadığı o felaketi anlatmış...
Ölümün nefesini nasıl ensesinde hissettiğini söylemiş...
Sonra da o büyük felaketin bilançosunu vermiş.
Tabi bu bilançoya pek inanmadığını da kaleme almış...
Bilanço büyük olunca "Müteahhit-bürokrat-siyasetçi" üçlüsüne değinmiş...
Bu üçlünün adını da 'Bermuda şeytan üçgeni' koymuş.
Neden mi?
Onu da kendi kaleminden okuyalım...

"Ve bu “Bermuda Şeytan Üçgenini” kaçak kat çıkıp hak etmediği paralar peşinde koşarak meşrulaştıran “avantacı vatandaş” anlayışını hayatımızdan çıkaracağını sandım.
Ama bu gerçekleşmedi...
Delik deşik edilerek Bermuda Şeytan Üçgeni’ne uygun hale getirilen Kamu İhale Yasası ile bunun bugün de mümkün olmadığını görüyorum.
Kamuoyu aldırmasa da sel sularının Karadeniz’i nasıl alt üst ettiğini, ihale yasasına göre yapılan taze bentleri anında nasıl kevgire çevirdiğini gördük ve yaşadık.
Sistemin avantacılığı, ölüm gerçeğine kat be kat ağır basmaya devam ediyor..."

Bu açıklamadan sonra da, Türkiye'de toplam 77 bin 522 toplam kamu binasından, on yılda depreme karşı elden geçirilenlerin sayısının 764 olduğunu açıklamış...
Hal böyle olunca inan düşünmeden edemiyor.
Göz göre göre neden bu kadar ölüme teslim oluyoruz?
Bu konuda neden kimse üzerine düşen görevi tamamen yapmıyor?

Marmara'daki toplumsal avantacılık, depremle birlikte gelecek olan Azrail’in iştahını artıracak koca bir ölüm sofrasına çevirmiş bölgeyi.
Amerika'da ya da Japonya'da taş sökemeyecek olan deprem, burada kendine vahşet ziyafeti çekebilir hale geliyor.
Peki bizim eksiğimiz ne?
Neden ölmeye hazır bir ülkeyle karşı karşıyayız?


Hep şu slogan var ağızlarda:
“Ölelim, yeter ki rant bitmesin, avantacılık sona ermesin...”
E haksız mı sizce?