Mehmet Acet, İmamoğlu'na seslendi: Mesele tatil meselesi değil siz hala anlamadınız mı?
Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu tatil açıklaması üzerinden eleştirdi. Acet, meselenin siyasi sorumluluk sahibi bir kimsenin ailesine vakit ayırması olmadığını belirtti.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun deprem bölgesinin ardından
Palandöken'e tatile gitmesi sonrası başlayan tartışmalar gündemdeki
yerini koruyor. Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet de
"Enkazın altında kalıp da nefes almaya devam eden
insanların daha hepsine ulaşılamamış. Ve böyle bir ortamda
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Palandöken’de kayak yaparken
fotoğraf veriyorsa, böyle bir durum, aileye vakit ayırma meselesi
olarak kalamaz." dedi ve bunun ne anlama geldiğine ilişkin
maddeler sıraladı.
İmamoğlu'nun tatil fotoğraflarının yeni seçilmiş belediye
başkanının aklının İstanbul’da değil, başka bir yerde olduğuna
işaret ettiğini söyleyen yazar dikkat çeken ifadelerle noktaladı
yazısını:
Böyle bir durumda “sınırsız limitim var” diye
düşünürken bir de bakmışsınız “yetersiz bakiye” uyarısıyla karşı
karşıya kalmışsınız.
Mesele tatil meselesi değil Ekrem Bey siz hala anlamadınız mı?
16 milyon İstanbullunun, hatta evdeki kedilerin, ağıllardaki kuzuların bile başkanı olan Ekrem İmamoğlu, son bir haftalık siyasi tartışmaların bir numaralı konusu olmayı başardı.
23 Haziran’da 800 bin farkla İstanbul seçimlerini kazandıktan kısa süre sonra soluğu Bodrum’da alması, ‘tatil’ tartışmalarına kapı aralamıştı.
Şimdi de Elazığ depreminin hemen ardından Erzurum Palandöken’den verdiği fotoğraflarla gündem oldu İmamoğlu.
Yakın zamana kadar ismi üzerinde yapılan tartışmalardan genellikle ‘yara alarak’ değil, ‘yarar sağlayarak’ çıkmıştı.
Kendisinin eleştirilere verdiği yanıtları, yine kendi tuttuğu yerden, yani salt tatil çerçevesinde alıp yorumlarsanız, kulağa sempatik gelen cümleler olarak değerlendirebilirsiniz.
Şöyle diyor İmamoğlu:
“Çocuklarımla üç gün vakit geçirdim. Bu kadar masum bir şeyin siyasi geleceğiyle ilgili bir kaygı uyandıracak bir şey olduğunu asla düşünmüyorum. Tam aksine bu masumiyetin daha doğru algılanacağını, hatta bunun topluma da pozitif bir mesaj verdiğini düşünüyorum. Ailesine, çocuklarına, değer veren bir siyasi kimlik.”
Halbuki buradaki mesele, siyasi sorumluluk sahibi bir kimsenin ailesine vakit ayırması meselesi değil.
Mesele, toplumun yas günlerinde takınılan ‘kayıtsızlığa’ bir örnek olduğu için, bu tatil yadırganıyor.
Bir ocağa, bir mahalleye bir acı düştüğü zaman, orada bayraklar yarıya indirilir.
Müzik varsa sesi kısılır, davul çalıyorsa susar, düğün varsa ya ertelenir, ya da sade bir törenle yapılır.
24 Ocak akşamı Elazığ’da bir deprem olmuş, bütün hanelerde insanların kalbi deprem bölgesi için atıyor.
Enkazın altında kalıp da nefes almaya devam eden insanların daha hepsine ulaşılamamış.
Ve böyle bir ortamda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Palandöken’de kayak yaparken fotoğraf veriyorsa, böyle bir durum, aileye vakit ayırma meselesi olarak kalamaz.
Böyle bir tutum;
-Toplumun ortak acılarının umursanmadığı anlamına gelir.
-Yaraları sarmak için başlatılan seferberlik ruhunun içselleştirilememesi anlamına gelir.
-Yaşanan acının paylaşılamaması, ya da taziye mesajlarının dilden kalbe inmemesi anlamına gelir.
İmamoğlu diyor ki: “Siyaseti kutsallaştırmanın bir anlamı yok. Milyonlarca babanın olduğu gibi benim de ailem kutsalım. Yani ben kızıma, ergenlik çağı gelmiş oğluma, üniversite talebesi oğluma hatta çok sevdiğim eşime zaman ayırmak zorundayım.”
Palandöken tatilini Elazığ depremi parantezinden ayırarak meseleye bakarsanız, bu savunmada yadırgayacak bir şey bulamazsınız tabii.
Ama burada farklı bir durum söz konusu.
Yaz aylarında İstanbul’da sel felaketi yaşandığı zaman, doğal olarak herkes, bu şehrin belediye başkanı nerede diye sordu.
Normal şartlarda, bir kentte bir felaket yaşanmışsa, o kentin belediye başkanının başka yerde buna yakalanmasını, hatta tatilde olmasını ben yadırgamam.
Ama oradaki sorun da bu değildi.
Oradaki sorun, İstanbul gibi bir şehre belediye başkanı seçilmiş bir ismin, görevinin ilk haftalarını gece gündüz demeden o kentin sorunları için kafa yorarak geçirmesi gerekirken soluğu tatilde almış olmasıydı.
Öyle bir fotoğraf, yeni seçilmiş belediye başkanının aklının İstanbul’da değil, başka bir yerde olduğuna işaret ediyordu.
İstanbul’u atlama taşı olarak gördüğünü, gözünü daha yukarılara diktiğini gösteriyordu.
İstanbul’a belediye başkanı seçilmiş bir ismin gözünü daha yukarılara dikmesinde, muhalefetin cumhurbaşkanı adayı olma iddiası taşımasında yadırganacak bir durum yok elbette.
Söylediği her sözde, yaptığı her harekette bir ‘hikmet aranması’, sınırsız bir krediye sahip olması…
“İşte adam gibi bir cumhurbaşkanı adayı bulduk” coşkusu, gerçek kapasitesini perdeleyebiliyordu.
Eylül ayında Muharrem İnce, tekrar aday olabileceğini dile getirip “Meydanlar dolacak Muharrem İnce aday olacak. Bu böyle yarım kalır mı” dediğinde, cevabı İmamoğlu’nun kampanya direktörü Necati Özkan’dan şu sözlerle almıştı:
“Dün dünde kaldı cancağzım. Artık mekanın yeni sahibi var”
İmamoğlu’nun geliştirdiği siyaset tarzının İstanbul’da işe yaradığı görüldü mü, görüldü.
Ancak, bu tarzın bir ‘başarı hikayesiyle’ beslenmemesi halinde insanların zihnine ideal bir cumhurbaşkanı profili değil, bu kişi İstanbul’un bir ilçesini iyi yönetebilmiş miydi sorusu daha fazla gelir.
“Beylikdüzü bile fazlaymış” diye düşünülmeye başlanır.
Toplumsal hafıza Tayyip Erdoğan’a İstanbul’u iyi yönettiği için, kentin birikmiş sorunlarını çözdüğü için, yani bir hikaye yazdığı için daha yukarılara yol verdi.
Aynı hafıza, bu türden ‘duygusuzluk’ hallerini de kaydediyor, İstanbul için neler yapılıp yapılamadığını da.
Böyle bir durumda “sınırsız limitim var” diye düşünürken bir de bakmışsınız “yetersiz bakiye” uyarısıyla karşı karşıya kalmışsınız.