Mehmet Acet "Birkaç iyi ama daha fazla kötü haberlerim var" diyerek açıkladı

Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Ceyhan'a herkesin gündemindeki koronavirüse ilişkin merak edilenleri sordu ve Ceyhan'ın anlattıkları üzerinden bir bilgi dizisi oluşturup bunu okuyucularına aktardı.

Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, Prof. Dr. Mehmet Ceyhan'ın koronavirüsün yaz aylarında sönüme geçeceğinin bir garantisi olmadığını ve bu durumun ne kadar süreceğinin belli olmadığını aktardığını ifade etti.

Türkiye için çok kritik bir haftaya girildiğini belirten Acet, "Şu bir haftada herkes evlerine girmezse, insanlara temasa devam ederse bu işi kontrol etmemiz mümkün değil." dedi.

Birkaç iyi ama daha fazla kötü haberlerim var

Deprem zamanlarında gözler nasıl deprem uzmanlarını arıyorsa, salgın zamanlarında da enfeksiyon uzmanlarına çevriliyor.

Bugünler için benim favorim Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Ceyhan Hoca.

Kendisiyle iki ayrı televizyon programı yaptıktan sonra şu türden izlenimler edindim:

Birincisi

Diğer doktorların birçoğu, aralara serpiştirdikleri bir takım Latince kelimelerle tıp fakültesi öğrencilerine ders verir gibi konuşurken Ceyhan Hoca, halkın ortalama diline inmeyi başarıyor, ilkokul çocukları bile dinlediklerini çok rahat anlayabiliyor.

Anadolu’yu çok dolaşmış, halkın içinden çıkmamış. Bu becerinin arkasında böyle bir hikâye var.

İkincisi

Kendi alanına hâkim.

Uluslararası literatürü, bilimsel makaleleri ve korona ile ilgili yapılan çalışmaları çok yakından takip ediyor.

Kendisini reyting savaşlarının ön planda tutulduğu televizyon programlarının ortasında bulmuşsa eğer, bir işe yaramadığını düşündüğü anda o programı terk edecek kadar da eyvallahı olmayan, ‘müdânâsız’ bir tarzı var.

Prof. Mehmet Ceyhan ile uzun soluklu televizyon programları yaptıktan sonra sorduğum sorulara verdiği cevaplar ya da kendi anlattıkları üzerinden küçük bir bilgi dizisi oluşturdum.

Okuyun, iyi ve kötü haberleri kolayca ayırt edebilirsiniz.

* Korona virüsünü henüz yeterince tanımıyoruz. Bu nedenle iyi ve kötü senaryoların ucu açık.

* Virüsün yaz aylarında sönüme geçeceğinin bir garantisi yok. O nedenle ne kadar süreceği belli değil.

* Virüsün mutasyona uğrama ihtimali var. Yavrusu olarak kabul edilen Sars virüsü bir süre sonra olumlu şekilde mutasyona uğrayıp etkisini yitirmişti. Bu iyi senaryo. Ancak kötü senaryoların da ucu açık. En kötü ihtimal, virüsün daha ölümcül olacak şekilde mutasyona uğraması.

* Çin’de evet bir başarı sağlandı ama bu, kalıcı bir çözüm biçiminde değil, devletin zecri tutumu ile mümkün olabildi. Devlet bu tutumunu gevşetirse korona hızlı bir şekilde yeniden ülkeye yayılabilir.

* Korona hızlı yayılabiliyor ama dayanıklı bir virüs değil. Bu, iyi haber. Suyla yıkandığında, kolonya ile üzerine gidildiğinde, çabucak özelliğini yitiriyor.

En önemli kural, ağız, yüz ve burun bölümünün korunması. Bunun için de ellerin bu bölgelerle temastan uzak kalması başlı başına önemli bir koruyucu önlem olabilir.

* Türkiye için çok kritik bir haftaya giriyoruz. Şu bir haftada herkes evlerine girmezse, insanlara temasa devam ederse bu işi kontrol etmemiz mümkün değil.

* Türkiye’deki korona vakasının kaç olduğunu tahmin etmek için tespiti yapılabilen vakaları 10’la çarpmak iyi bir fikir olabilir. Yani bir tespit değil ama bir tahmin olarak şu sıralar Türkiye’de 10 bin civarında enfekte korona vakası olduğu yönünde bir öngörüde bulunulabilir.

En kötüsü işte bu: Virüsün ne zamanbiteceğini bilememek

Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi Lütfullah Göktaş’ı aradım, İtalya sokaklarından gözlemlerini, ülkede yapılan tartışmaları, atmosferi anlatmasını rica ettim.

Göktaş meslek olarak gazeteci olduğu için, uzun yıllar İtalya’dan bildirdiği için, iyi bir gözlemci aynı zamanda.

İtalyan televizyonlarda en çok virüsün ne zamana kadar etkisini sürdüreceğine dair belirsizlikten yakınılıyormuş.

Haziran mı?

10 Haziran mı?

20’si mi?

“Ne zaman bitecek bu kâbus” diye soruluyormuş sürekli.

Teşbihte hata olmaz, bir tutuklunun cezaevinde ne kadar kalacağını bilememesi gibi bir şey.

Hüküm giyse, kaç sene içeride kalacağını bilse biraz rahatlayacak.

Ama belirsizlik böyle bir şey işte.

Öyle olunca insanları en fazla bu kâbusun ne zaman biteceğini bilememek strese sokuyor.

İtalya’da sokağa çıkma işi ‘beyana dayalı’ bir yöntemle yürüyormuş.

İnsanlar evlerinden çıkmak zorunda ise, neden çıkmak zorunda olduklarını bilgisayara yazıp çıktı alıyorlarmış.

Polis çevirdiğinde o kâğıt gösteriliyormuş.

Bir işe yarar mı? Bizde de uygulansa olur mu?

Doğrusu benim kafama yatmadı bu iş.

İtalya üzerinden çağrışımlı karşılaştırmalar yapıyoruz ama ben, Türkiye’nin sadece bu ülke değil, Avrupa’nın kalan bölümüne kıyasla bu virüsten daha az etkileneceğine dair iyimserliğimi koruyorum.

Evet, rakamlar çifter çifter katlanarak artıyor ama virüsün Türkiye topraklarına ulaşmasının gecikmesi/geciktirilmesi bize bir avantaj sağlayacak diye tahmin ediyorum.

Dileyelim öyle olsun.