Meğer Silivri'de 5 parasız kalmamışlar!

"Hürriyet'in ağır topları" su almaya kalkmış, paraları çıkışmamış, muhabir arkadaşlardan borç almak zorunda kalmışlar. Peki gerçek ne?

GAZETECİLER.COM -  Hürriyet yazarı Kanat Atkaya, şike davasını izlemek üzere Silivri'ye giden Hürriyet'in '4 Yüz' ekibinin "Su alacak paraları bile yok" şeklinde haberleştirilmesini sert bir dille eleştirdi:

"Bu saçma fakat ibretlik hadiseyi detaylı bir şekilde yazıyorum ki hoyratlığı görelim." diyen Atkaya, olayı köşesinde özetledi ardından da gerçekte neler olduğunu anlattı.

"TGRT muhabiri arkadaşımızın canlı yayında "dava notu" olarak aktardığı, Samanyolu, medya haberlerine yoğunlaşan web sayfalarının hemen sarıldığı ve köpürttüğü hadisenin özü şuydu.
"Hürriyet'in ağır topları" su almaya kalkmış, paraları çıkışmamış, muhabir arkadaşlardan borç almak zorunda kalmışlar.
Bunun bir haber değeri var mı tartışmasına girmeyeceğim.
Değer veren olmuş ki, "flaş flaş flaş" şeklinde okuduk ötede beride.
Peki işimizin bir icabı olarak bakmamız gereken "gerçek" nedir?

Dün sabah Sedat Ergin'i aradım.
"Hayırdır, susuz kalıyormuşsunuz?" diye girdim söze.
Sedat Ergin'e, "su sızdırmaz analiz" (waterproof) gazetecilik alanında memleketteki belki de tek ismine böyle absürd bir soru sormak kendi içinde bir eğlence, önce bunu belirteyim.
Sedat Ergin, "geyiği bile çevrilmeyecek basitlikte", gayet insani bir durumun davanın önüne geçecek boyutta verilme hoyratlığı karşısında üzgündü.
"Hadise"nin, "Şok, şok, şok gelişme"nin nasıl geliştiğini anlattı:
"Silivri'ye erken bir saatte ulaştık, davanın görüleceği salona geçtik. Daha önce başka davaları izlemek için de gittiğimden mekanı tanıyorum.
Su içmek isteyen olur diye kafeteryaya gittim. 3 şişe su istedim. (...)
Görevli 3 şişe su verdi. Ne kadar ödeyeceğimi sordum; 1,5 TL cevabı aldım.
Cüzdanımdaki 50 TL'yi çıkardım.
Görevli 'Abi ben sabah sabah bunu nasıl bozayım?' dedi.
Salona döndüm, Milliyet gazetesinde beraber çalıştığım yargı muhabiri arkadaşım Esra Alus'u gördüm ve '5 TL borç verir misin?' diye sordum.
Esra'da 10 TL varmış, aldım, suyun parasını ödedim, daha sonra Enis Berberoğlu'ndan 10 TL alıp Esra'ya borcumu da ödedim."

Bu saçma fakat ibretlik hadiseyi detaylı bir şekilde yazıyorum ki hoyratlığı görelim.
Bu hoyratlık bizi nereye götürür, basit bir su alma "operasyonu" dağlar tepeler aşırılarak ne hale getirilebilir görelim.
Soluduğumuz havayı, içinde yaşadığımız atmosferi, iklimi görelim.
Belki bir noktada durup "N'apıyoruz biz yahu?" deriz.
Her tartışmamızda, her dedikodumuzda, her mühim memleket meselemizde.
Vicdan cellatlığını sevmem, kimseye de tavsiye etmem.
Fakat 3 şişe suda kopartılan fırtınadan başlayarak "Niye? Ne için?" sorusunu sormak gerekiyor.
Halimize bakıp utanıp sıkılır mıyız, yoksa devam mı ederiz bu hoyratlığa; kararı vicdan celladına bırakmadan verelim isterim."