Meftun etti beni, O kadının sözleri

Hükümetin icraatlarını eleştiren her hukukçunun bir Sabih Kanadoğlu veya bir Yekta Güngör Özden olmadığını kanıtlayan

ADNAN BERK OKAN

 Bir zamanlar bir başbakanımız vardı; Profesör Dr.
Kendisi adının önüne mutlaka akademik unvanının da konulmasını isterdi…
Medyada ve siyasetteki muarız ve muhalifleriyse adını anmazlar, “o kadın” diye söz ederlerdi O’ndan…
Oysa herkes “o kadın” olabilirdi…
Veya hiç kimse “o kadın” olamazdı…
Ama medya bu...
Siyaset bu...
Dilediğini eder vezir, dilerse eder rezil...
Kim miydi “o kadın”?..
Profesör Dr. Tansu Çiller’di…
Bugün bile hala varlığı korku yaratıyor olmalı ki, Kılıçdaroğlu eleştirilirken, “Çiller’i de geçti” deniliyor…
Yokluğundan bile bu kadar korkanlar acaba varlığı gösterirse kendini nerelere kaçarlar(!)..

 Neyse…
Ben “O kadın” demeyip “Bir kadın” diye söz ettiğim "Muhteşem bir İnsan"dan nasıl ve niçin etkilendiğimi anlatmaya çalışacağım…
Mükemmel bir “Hukukçu”yu…
Beni, Osman Can sevdasından koparan bir “Hukukçu”yu hem de…
Hükümetin icraatlarını eleştiren her hukukçunun bir Sabih Kanadoğlu veya bir Yekta Güngör Özden olmadığını kanıtlayan “Hukukçu”yu…
Hayatımda “En çok sevdiğim Kadın” olan eşimin bile beni “Evet” oyu vereceğimi haykırmaktan vazgeçiremediği bir süreçte “hayır” oyu verebilmek için beni heyecanlandıran bir “hukukçu”yu…
Ama lütfen yazımın başlığına dikkat!..
Beni meftun eden, o muhteşem kadının fiziki varlığı değil “aklı” oldu…
“Sözleri” oldu…
“Mücadele azmi” oldu…
“Mert”liği oldu…
“Dürüst”lüğü oldu…
“Korkusuz”luğu oldu…

Peki…
Kim bu “Bir kadın”?..
Söyleyeyim:
YARSAV Başkanı E. Ülker Tarhan
Bundan sonra ben de Ahmet Hakan gibi “Bir döneğim” artık…
Çünkü… 

ADP’de yer alan 2 maddeye karşı olduğumu (AM ve HSYK ile ilgili) ancak; diğer 24 maddenin mutlaka değişmesi gerektiğine inandığımı yazıyordum…
İlle de “kadınlarımız, çocuklarımız, yaşlılarımız ve özürlü yurttaşlarımız için getirilen pozitif ayrımcılığı” yürekten destekliyordum…
TSK mensuplarının sivil mahkemelerde yargılanması ve hesaplarının Sayıştay tarafından denetlenebilir olması, YAŞ kararlarına itiraz edilme hakkının verilmesi falan…
Bütün bunlar yıllardır yeniden düzenlenmesi için kalem oynattığım anayasa değişiklikleriydi…
Ve nihayet bu Meclis de (ne yazık ki 2 madde dışında uzlaşma sağlandığı halde Ak Parti’nin o iki madde ve kendi anayasasını yapma ihtirası yüzünden olmadı) daha önceki meclisler gibi anayasanın “arızalı” bazı maddelerini değiştirecekti…
Gerçi; Genelkurmay Başkanlığı yine Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmadı...
GKB,  yine başbakan'a karşı sadece sorumlu (bağlı değil) olmaya devam edecek...
TSK İç Hizmetler Yasası 35. Madde halen cumhuriyetin korunma ve kollanma görevini TSK'ya veriyor fakat ne yapayım...
Sabrederim...

Amaaaa…
Başbakan önce kadınların erkeklerle “eşit” olamayacaklarını söyledi…
Yani…
Anayasada yapılan değişiklik “Göz Bağcılık” idi…
Kadınlarımız için “pozitif ayrım” olmayacak, kadın yine sofralarımızda sırası öküzden sonra gelme çilesini sürdürecekti…
Dayak yemesi yine “aile içi olay” olarak doğal karşılanacak, eşinden izin almadan sinemaya bile gidemeyecek, kocası isterse tavşan gibi her sene doğuracaktı vs…

Ve sonra…
Başbakan birden padişah kesilmesin mi?..
Önce “bitaraf olan bertaraf olur” diyerek Faşizm sevdalılarının kulaklarını çınlattı(!)…
Yetmedi…
TÜSİAD üyelerine “huzuruma geldiğinizde de ben bitaraf olurum” deyiverdi…
Sanırsınız ki beyefendi, 4. Murad hazretleri
İşadamları da kethüdası…
O da yetmedi...
Siyaseti "Soy" kavgasına indirgedi...
Tam "yeter artık!" diye bağıracaktım ki bu kez de, terör örgütünün tamamen silâh bırakıp teslim olması şartıyla Öcalan hariç çıkarılacak bir genel affa karşı çıkmasın mı?..

Başbakan'ımız benim için bir Empodokles artık...
Onu dinlerken Empodokles’i dinlemiş gibi oluyorum…
Öyle çok sevgiden söz ediyor ki…
Ama...
Sadece birkaç dakika sonra bu kez “Nefret” oklarıyla önüne gelen muhalifini yok etmeye çabalıyor…

 Ve…
E. Ülker Tarhan, Balçiçek Pamir’e rağmen öyle güzel anlattı ki Başbakan'ın bu Empodokles ruhunu...
Ve...
Neden “Hayır” dememiz gerektiğini…
Hele ondan önce sahne alan ve benim “Hukuk” mitim olan Osman Can öylesine partizanlık yaptı ki “Evet” dedirtebilmek için…
Ben artık Osman Can’cı değilim…
“Sıkı bir Tarhanist oldum” bile diyebilirim…

Ve yaniii.
Hayır, hayır, yüz bin kere “HAYIR!”…

Not: Bu yazım, bu sitede yazılmış "son siyasi içerikli" yazımdır...
Bundan sonra siyasetin kirliliğini siyaset yazarlarına bırakıyorum zira hem medya hem de siyaset gibi kirletilmiş iki alanda "eleştiri" yapmak insanın canını çıkarıyor...

adnanberkokan@gmail.com