Medyanın savaş tamtamcıları
Medyamızda barışa yönelik yazanların sayısı iki elin parmaklarının toplamını geçmiyor…
Canlarımız gidiyor…
İnsanlarımız acımasızca katlediliyor…
Ama medyada (Bilhassa TV ekranlarında) bir kesim vicdan fukarası, birbirleriyle halen kavga ediyor…
Ötekileştirme bütün hızıyla sürüyor…
Bir zamanlar “yaşam tarzımıza saldırılıyor” diyenler, şimdi başkalarının yaşam tarzlarına saldırıyor…
Daha önce yaşam tarzlarına saldırdıkları için eleştirilenler bugün “yaşam tarzımız tehlikede!” diye manşetler ve çığlıklar atıyorlar…
İkiyüzlülük tiryakilik olmuş adeta…
Bulaşıcı bir hastalık gibi de giderek yayılıyor…
Bu bulaşıcı hastalığı haber verenler…
Tedavi etmek isteyenler ise dışlanıyor…
“FETÖCÜ” ya da “PKK sempatizanı” iftiralarıyla savcılıklara şikâyet ediliyor…
Veya…
Patronlara “kov şunu!” baskısı yapılıyor…
*
Yıllar önce de, İslâm’ı inandıkları gibi yaşamak isteyenlerin yaşam tarzları saldırı altındaydı?..
Evet…
Hem de acımasız, vicdansız bir saldırı altındaydı…
Bugün ise sekülerlerin, laik sistemden yana olanların yaşam tarzları tehlike altında...
Ben onlar gibi düşünmesem de “korkuyorum” demelerini anlayabiliyorum…
*
Demek istemem o ki…
Bugün, geçmişin tam tersini yaşıyoruz…
Ak Parti iktidar olmadan önce başörtüsü takan, tesettüre uygun giyinen kızlarımız saldırıya uğrar, üniversitelere sokulmazdı…
Bugün ise şort giyen kızlarımız veya parkta başı açık yürüyüş yapan kadınlarımıza saldırı yapılıyor…
Başı açık, Batılı tarz giyinen kadınlarımız ve kızlarımız palalı barbarlar tarafından sokaklarda kovalanıyor, merdivenlerden baş aşağı itiliyor…
Ve…
Bu saldırıların ve baskıların kamudan kaynaklanmıyor olması, o insanların korkularını gidermiyor…
*
İçinde bulunduğumuz bu berbat durumun sebebi “hoşgörüsüzlük” değil…
Aksine…
Gazetecilerimiz maşallah çok fazla hoşgörülü…
Hatta…
“Mezhebi geniş” denir ya hani…
O kadar…
Ama…
Bu kadar hoşgörülü olan gazeteci milleti…
Konu; “inanç, düşünce, ifade ve tercih özgürlüğü, sosyal yaşam tarzı” olduğunda tahammülsüz…
Kendisi gibi düşünmeyene tahammül edemiyor…
Kendisiyle aynı futbol takımını tutmayana bile tahammülü yok gazeteci milletinin…
Yani…
Asıl eksiğimiz tahammül fukaralığımız…
*
Kuran, “zorla din dayatmayacaksın” buyuruyor…
Ama…
Pek çok ünlü yazarımızın saygı duyduklarını göğüslerini gere gere açıkladıkları, “çok iyi bir Müslüman’dır” dedikleri Nurettin Yıldız bakın ne diyor:
Yılbaşı rezaleti alkol demektir, zina demektir, yılbaşı afettir, tepki gösterelim....
*
Lütfen bu açıklama için “düşüncesini ifade etme özgürlüğü” demeyin…
Çünkü ve ne yazık ki…
Ve kabul etmesek de…
Bütün dünya artık biliyor ki:
Bir Müslüman’a “tepki gösterin” demek; “şiddetle karşı çıkın” demek anlamına geliyor…
*
Ama…
Yıldız’ın, yılbaşı kutlaması yapan/yapacak olan yurttaşlara tepki gösterilmesini istemesine itiraz eden yok…
Aksine…
Türkiye’nin en çok satan gazetesinin, “en çok okunan yazarı” bile köşesinde kendi gazetesindeki bir haberi ayıplıyor…
Nurettin Yıldız'a haksızlık yapıldığını savunarak, bu hayat tarzı ve inanç bozguncusunu savunabiliyor…
Ve…
İnançlı Müslümanların hayat tarzlarına müdahale edenler savcılıklara çekilirken (Ki çekilmeli de…) bunu söyleyen kişi son derece rahat bir şekilde seküler Müslümanlara hakaret ve küfürlerine devam ediyor…
*
Gençler hatırlamazlar ama 1960 ve daha önce doğanlara dün gibi gelecektir İran – Irak Savaşı…
1980’de başlayıp sekiz yıl sürmüştü…
İki ülkede de bugün bizde yaşananların benzeri vardı…
Bilhassa, o dönemin en laik modern ülkelerinden biri olan İran’da Mollalar iktidara gelip şeriat devleti ilan etmişlerdi…
Halkın açlığını, sefaletini ve rejim değişikliğini unutturabilmek için de hemen komşuları Irak’la savaşa tutuşmuşlardı…
8 sene süren savaş sonunda iki ülke de birbirlerinden birer metrekare bile toprak alamadılar…
Ama…
Milyonlarca insanın öldüğü o savaşta her iki ülke de 150’şer milyar dolar petrol gelirlerini silah tacirlerine kaptırdılar…
Halkları açlık ve sefalet içinde sürünürken silah tacirleri servetlerine servet katmışlardı…
*
Ve biliyor musunuz ki?..
Her iki ülkede de savaşı en çok destekleyen ve hatta tahrik edenler arasında, askerlerden de önce iki ülkenin medya çalışanları geliyordu…
Tıpkı şu anda bizim medyamızda olduğu gibi…
*
Ey güzel insanlar!..
Medyamızda barışa yönelik yazanların sayısı iki elin parmaklarının toplamını geçmiyor…
Neredeyse bütün köşelerde “savaş tamtamları” çalınıyor…
Televizyon kanallarında moderatörler inatla ve inatla hep aynı sığ, savaş çığırtkanı akademisyen ve gazetecileri birbirleriyle kavga ettiriyorlar…
İncirlik üssümüz halen ABD ve NATO uçakları tarafından kullanılıyor…
O savaş meraklılarının köşelerinde ve ekranlarda ise ABD ve NATO’ya hakaretler, küfürler ediliyor…
Hâsılı…
Yazık oluyor efendiler çok yazık oluyor…
Yakup MURAT