Medyanın BALBAY açılımı

''Genç Subayaylar''dan ''Genç Siviller''e garip bir aşk nefret öyküsü

 ‘’Genç Subaylar Rahatsız’’ cümlesiyle şöhretinin zirvesine çıkan Cumhuriyet gazetesi yazarı Balbay’ın Ergenekon davası kapsamında tutuklanması tüm medyayı ayağa kaldırdı. (İlk kez ''Genç Siviller Rahatsız'' eylemiyle dikkatleri çeken, Genç Siviller grubuna da ilham veren  cümledir bu.)

Bu arada Doğan medya grubunun Cumhuriyet gazetesinden bile fazla Balbaycı halleri gözlerden kaçmadı. Balbay’a destek için düzenlenen anlı şanlı gazetecilerin katıldığı imza kampanyası da yine Doğan grubu tarafından son derece başarılı bir şekilde değerlendirildi. Zaten, imza saati de Ayşenur Arslan’ın, Medya Mahallesi programına denk gelmişti.  Arslan, naklen yayın sırasında gazeteci gibi değil de ateşli bir dava neferi gibi görünmekten hiç gocunmadı. Programı bitirirken ‘’Şimdi ben de Balbay’ın kitaplarını imzalayarak arkadaşımızın ifade özgürlüğüne destek vereceğim,’’ sözleriyle ise taraftarlığını taçlandırmış oldu.

Zaten herkes meslektaşlarının ifade özgürlüğü için destek veriyordu, basına yapılan baskıları savunuyordu. Ama, Balbay’ın ifade özgürlüklerini doğrudan kısıtlayacak faaliyetlerin içinde olduğu gerekçesiyle tutuklandığı gerçeği itinayla yok sayılıyordu. İşin en şenlikli yanlarından biri de basın üzerindeki iktidar baskılarını vurgulayan her cümlenin bir şekilde Doğan grubuna gelen vergi cezasıyla ilintilendirilmesiydi. Doğan medyası Balbay’ın gölgesinde kendi vergi cezasını serinletiyordu adeta.

Bu durum, Balbay’ın ‘’darbe’’ günlüklerinin ortaya çıkışına kadar sürdü....

Günlükler, hem  safların iyice belirginleşip kristalize olmasına yaradı hem de Türk medyasının demokrasiye bakışının mihenk taşı oldu.

Medyanın Balbay açılımları başat olarak iki gruba ayrıldı. Bir tarafta Balbay’a koşulsuz kayıtsız destek verenler, diğer tarafta da yargılayanlar.

Bir de asıl çoğunluğu oluşturan kafası karışıklar vardı ki onları bu iki başat grubun alt kategorilerine iliştirebiliriz. 

Zaten hiç kimsenin de kafası karışıklarla uğraşacak hali yok. Onlardan beklenen, bu iki kesim arasında artık iyice açığa çıkan savaşı izlemeleri ve en kısa zamanda ait oldukları sürüye katılmaları.

Şunu da akıldan çıkarmamak gerek:

Aslında tartışılan Balbay’a destek verip vermemek değil. Balbay’ın internet sitesine serilen günlüklerinden yola çıkılarak -Nokta dergisinin açığa çıkardığı- ‘’darbe günlükleri’’nde yapılmayan şey yapılıyor ve bütün çıplaklığıyla darbe tartışılıyor.

Darbe kavramı hergün biraz daha legalleştirilerek hayatımıza sokuluyor.

Bu gidişle birçok yazar giderek biraz daha utangaçlığını yenecek ve alenen bu cahil (!) çoğunluğun başa getirdiği sivil iradenin askeri irade ile uzaklaştırılmasının gereğinden bahsedecek. (Erdoğan’a, Menderes’in akibetiyle göz dağı vermeler hangi zihniyetten kaynaklanıyordu dersiniz?) Balbay’ın günlüklerinin Doğan grubuna ait bir internet sitesinde yayımlanmasına bir de bu gözle bakabiliriz.

Ve bu gözle bakınca da Yalçın Küçük’ün şu sözleri çok daha fazla anlam kazanıyor: ‘’Bu hizmetin de (günlüklerden bahsediyor) AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’a büyük bir darp olduğu kanısındayım. Gazeteciliğe uyar mı uymaz mı? Bir insan yüksek bir komutanla konuştuğu zaman, yüksek komutanlar da ‘Çok endişe ediyoruz. Başbakanlıkta bir Kürtçü şeriatçı yapı oluşuyor ” diyorlarsa, “bu medyayla nasıl müdahale ederiz?’ diye acı acı yanıyorlarsa gazeteci de ‘Ne yapılır?’ diye sorar. Gazeteci de nihayetinde bir insandır.‘’

Bu sözleri, çılgın bir profesörün sayıklamaları olarak göremeyiz herhalde. Tam tersi, açık açık söylenmeyen, gizli oyunun dile gelişi olarak görebiliriz... Günlükler okunacak, halk Cumhuriyet gazetesinin ve Balbay’ın yıllardır göstermeye çalıştığı tehlikeyi görecek ve ona göre saf tutacak…

Yeni Şafak gazetesinden Fehmi Koru: ‘’Bugüne kadar hiçbir darbe girişimi şimdiki kadar 'cürm-ü meşhut' halinde tespit edilememişti. Bu defa pantolonlar aşağıda yakalandılar. Suçüstü durumu. Niyet ve eylemlerini inkâr edebilecekleri bir bahaneye sahip değiller...’ diyorsa da, bütün gelişmeleri altalta koyunca zaten hiç kimsenin bu niyet ve eylemleri inkar derdinde olmadığını, tam tersi iyice açığa çıkarıp, legalleştirme ve kamuoyu desteği sağlamak peşinde olduklarını düşünmeden edemiyor insan.

Görünen o ki Balbay üzerinden yürütülen darbe tartışmaları, darbe taraftarları ve darbe karşıtları olmak üzere -her biri kendi içinde üçer gruba ayrılan- iki taraf arasında sürüyor. 

Her iki tarafın da anatomisine kabaca bir bakalım ve kapatalım bu konuyu:

DARBE TARAFTARLARI

1. ‘’Özde darbe’’ taraftarları: En bilinçli ve karalı kesim. Erol Simavi’nin 1989'da "Türkiye'de birinci kuvvet ordu mudur? Hayır, basındır. Çünkü orduyu ihtilale hazırlayan basındır..." sözleriyle bu kesimi çok iyi bir şekilde anlatmıştır.  

İlhan Selçuk’un şahsında bedenlenen bu grup, 1971 yılındaki 9-11 yenilgisinin rövanşını almanın peşinde. Darbe günlükleri açığa çıkmasaydı belki çoktan ulaşmışlardı bu amaçlarına. (En büyük korkuları, tarihin tekerrür etmesi. Yani 12 Mart’ta başlarına geleni tekrar yaşamak.)

9-11 yenilgisini kısaca özetleyelim: 9 Mart 1971 tarihinde asker darbe yapacaktı.Parlamentonun kapısına kilit vurulacak, siyasal partiler kapatılacak ve Türkiye ‘demir yumruklu bir dikta’yla ‘aydınlanma ve devrim yolunda’ ilerlemeye başlayacaktı.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler son anda karşı tarafa geçince, 9 Mart darbesinin yerine 12 Mart darbesi geldi.
Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları iktidara el koydular. ‘Madanoğlu cuntası’nı, Başbakan Demirel’i devirdiler. Deniz Gezmiş’ler için idam sehpaları kurdular.

2. Sözde darbe taraftarları: 
Bu kesime, güç taraftarları da denebilir. Politik bilinçten(!) öte, güce yaslanma, doğru ata oynama güdüsüyle hareket ediyorlar. Onları, yazılarındaki her an dönebilecek olan üsluptan –ve tabii ki tutarsızlıklarından- tanıyabilirsiniz. Medyanın en kalabalık grubudur herhalde. Rüzgarın gücüne ve yönüne göre belirlerler saflarını.

3. Kafası karışık darbe taraftarları:
Darbeci medyanın ulaşmak ya da elde tutmak istediği hedef  kitlesidir. Gerekirse çeşitli sahnelerde figüran olarak kullanılırlar. CHP oylarının en az üçte birini, hatta üçte ikisini kapsarlar. Medyadan çok halk kitlesidir, genellikle gençtirler...  Hayat onlara hiç darbe vurmamıştır. Başkalarının yediği darbelerden de en fazla seyirci olarak haberleri olmuştur. Dolayısıyla, mitingler dahil, her türlü çığırtkan propogandanın asıl hedef kitlesini oluştururlar.

(Bu kesimin içinde hatırı sayılacak ölçüde büyük bir kalabalık, resmin bütününü görmeyen sadece kendi yaşadığı ya da çevresinden duyduğu-münferit veya kurgulanmış- olaylardan ötürü, ‘asker duruma el koysa da kurtulsak,’ diyenlerden oluşur.)

DARBE KARŞITLARI

1. ’’Özde darbe’’ karşıtları: 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinin herhangi birinden veya hepsinden, doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenmiş, deyim yerindeyse bir veya birkaç darbe yemiş kesimlerdir. 

‘’Ben akıllandım, İlhan Abi akıllanmadı,’’ diye yazan ve bir zamanlar Cumhuriyet’i çok sevmiş olan  Hasan Cemal bu grubun sembolüdür diyebiliriz. Hasan Cemal’ göre; Balbay günlükleri, Ergenekon olayı açısından bir dönüm noktasıdır. Türkiye bu sayede darbecilikle yüzleşerek darbecileri yargılayabilecek. 

Okay Gönensin de Vatan gazetesindeki köşesinde çok açık ve net bir tavır alıyor ve: ‘’Eğer bir gazetecilik ahlakına inanıyorsak, Balbay’ın işlediği gazetecilik suçunun bu mesleğe devam etmesine engel olduğunu kabul etmek zorundayız,’’ diyordu.

Oral Çalışlar’ın  ’’Ayıplı bir durumla yüz yüzeyiz. Darbe açısından belki tehlikeyi savuşturduk ama darbe sever, darbeci sever gazetecilik direniyor,‘’ sözleri ise medyamızın vahim durumunu gözler önüne seriyordu.

2. Sözde darbe karşıtları: 
Sözde darbe taraftarlarıyla müthiş benzerlikleri vardır. Bunlar da aslında darbeden çok güç taraftarlarıdırlar. Aynı diğerleri gibi ‘’kendilerince’’ doğru ata oynama güdüleriyle hareket ediyorlar. Sürekli iktidar yalakalığı yapanlar, kraldan çok kralcılar bunların arasından çıkıyor. Saflarını rüzgarın gücüne ve yönüne göre belirliyorlar. Darbe taraftarı grupla aralarındaki tek fark gücün -şu anda- sivil iktidardan yana olduğuna inanmaları ve bu durumdan nemalanamalarıdır. .

Sözde darbe karşıtlarının içindeki diğer önemli kesim de ‘’takiyeci’’ denen kesimdir. Bu kesim, gücü eline geçirse kendisi en alasından yapacaktır darbeyi ama şu anda okka altına gidecek olan kendisi olduğu için mecburen darbe karşıtıdır.

3. Kafası karışık darbe karşıtları:
Yine aynı darbe taraftarlarında olduğu gibi, çoğunluğu oluşturan halk kitlesidir. Hem askeri hem de sivil iktidar tarafından figüran olarak kullanılma durumları vardır. AKP oylarının en az üçte birini, hatta üçte ikisini kapsarlar. Genellikle, diğer partilerden umudunu kesmiş olup bir de bunu deneyelim diyenlerden oluşur.  Gerek merkez medyanın, gerek darbe taraftarlarının hedef kitlesi denebilecek en kalabalık gruptur.

Bu grubun medyadaki temsilcileri genellikle bu konularda pek suya sabuna dokunmamaya çalışırlar. Hakkı Devrim’in Radikal’deki köşesinde yazdığı gibi:
‘’…Olup bitenler hakkında neler düşündüğümü de, bir gün yazarım belki. Mesleğimiz mensuplarının bu hadiseyle ilgili düşünce ve davranışlarını dikkatle, ibretle takip ediyorum.’’ derler.

Ya da darbe karşıtı fikirlerinde fazla keskin olmazlar, arasıra Türk Silahlı Kuvvetlerini yağlamayı ihmal etmezler ve yine arada sırada –ama mutlaka- şeriat karşıtı yazılar ve laikçi güzellemeler çekerler.

Dilek YARAŞ