Medyamızın malûm hocaları

Bir insanın kendi tükürüğü kendi bedenindeki yaraları temizler, kurutur… Ama… Bir yılanın ağzına tükürülürse eğer, hayvanı zehirler ve öldürür…

ADNAN BERK OKAN

 

Rahmetli babaanneciğim; başkaları yapınca ayıpladığımız bir şeyi kendimiz yapınca sahiplendiğimizde kaşlarını çatar, tatlı bir öfke ve sevimli bir Kırcali şivesiyle,

“kendi bokum ayva kokum” derdi…

Biliyor musunuz?..



O
radan öyle görünüyor


Öykü malûm Hoca’ya mal edilir…

Malûm Hoca çok hızlıdır…

Elinden bir uçan, bir de kaçan kurtulur…

Kaçanlardan biri de karşı komşusunun hatunudur…

Hoca kafaya koymuş, onu da götürecek ama nasıl?..

Başlamış sürekli tacize…

Kadın dayanamayıp:

“Kabul ama bir şartım var” demiş…

“Söyle” demiş Hoca…

Söylemiş kadın şartını:
"Benimle kocamın gözleri önünde ve onun hiç tepkisini çekmeden yapacaksın o işi”.

 “Tamam”  demiş Hoca çünkü kesin kararlı o işi yapmakta…

Ve bir gün sonra Hoca, minareden ezan okurken "Ey cemaat!..” diye haykırmış; “ben burada ezan okurken, falancayla karısı uygunsuz vaziyetteler"...

Hâlbuki yok öyle bir şey…

Kadın yün eğirirken adam da uzanmış kestiriyor…

Hocanın söylediklerini duyunca fırlamış sokağa:

"Aman hocam” demiş. ”Ne diyorsun sen? Hanım yün eğiriyor, ben de şöyle hafif bir şekerleme yapıyordum”.

Hoca aşağı doğru haykırmış kadının kocasına:

“Valla ben aynen o vaziyette gördüm sizi… Çık o zaman minareye de bir bak bakalım nasıl görünüyor?

Adam çıkmış bu defa minareye…

Hoca da eve girmiş ki icrai sanat eylemeye…

Bir süre sonra kadının kocası minareden haykırmış:

"Haklıymışsın be hocam… Hakikatten de buradan bakınca öyle görünüyormuş”…

Bir insanın kendi tükürüğü kendi bedenindeki yaraları temizler, kurutur…

Ama…

Bir yılanın ağzına tükürülürse eğer, hayvanı zehirler ve öldürür…

Bir de bilinir ki; aynı olay bazıları için “mutluluk” kaynağıdır, kimileri için ise “felâket”…

Serdar Turgut 20.05.2013 tarihli HT’de başlığı altında yayımlanan makalesinin bir yerinde şöyle diyordu:

 

“Bazılarımız Silivri'ye bakar oradaki haksızlıkların sona erdirilmesi sağlam bir kriterdir tabii ki.

Bazıları ise ima yoluyla yapılan dolaylı davetin havada kalmayıp Fethullah Gülen ile Başbakan Erdoğan'ın bir yerde bir şekilde kısa olsa da bir araya gelip konuşup güzel bir fotoğraf vermesini bekler”.

 

Serdar’ın bu haklı ve doğru tespitini şöyle de okuyabiliriz:

 

“Bazıları, Silivri'deki haksızlıkların sona erdirilmesi ihtimalini düşününce bile buz kalıbına düşmüş gibi oluyorlar. Bazıları ise Fethullah Gülen ile Başbakan Erdoğan arasındaki buzların erimesinden rahatsız oluyor; kavganın sürüp gitmesi için dua ediyorlar”.

 

Evet…

İnsan fıtratı bu…

Nasrettin Hoca’nın öyküsü gibi…

Kısaca hatırlatayım…

Hoca önce çiftçilik yapan oğlunu ziyaret eder…

Oğlu “havalar kurak giderse anam ağlayacak” der….

Kiremitçi oğlunu ziyarete gittiğinde ise tam tersi bir ağlaşmayla karşılaşır zira oğlu, “havalar yağışlı giderse anam ağlayacak” der…

Eve döndüğünde karısı oğullarının durumunu sorar…

Hocanın cevabı şöyle olur:

“Hanım, yağmur yağsa da yağmasa da olan sana olacak…”

 

Siyasi gazetecilikten tutun, ekonomi gazeteciliğine kadar; spor gazeteciliğinden tutun magazin gazeteciliğine kadar hep en az iki taraf var…

Birinin işine yarayan diğerini bozuyor…

Birini bozan diğerini mutlu ediyor…

Terör biterse Türkiye’nin dünyada yıldız gibi parlayacağına; uluslar arası ilişkilerde “oyun kurucu” olacağına inananlar da var…

Terör biterse bunun aynı zamanda Türkiye’nin bölünme sürecinin başlangıcı olacağına inananlar da…

Bir taraf için “vatanseverlik” olan bir davranış, diğer taraf için “vatana ihanet”…

Bir taraf için alkollü içkilerin yasaklanması Türk milletinin geleceğini kurtarır…

Diğer taraf için alkollü içkilerin yasaklanması laik cumhuriyetin çöküşü, şeriat devletinin gelmesidir…

 

Peki hangi taraf haklı?..

Bu soruya cevap veremem…

Ama…

İki taraf için de “haksız” diyemem…

Çünkü iki taraf da inandıklarını değil, olmasını istediklerini yazıyorlar…

Çünkü iki tarafa da sorsanız, “benim baktığım yerden böyle görünüyor” diyeceklerdir…

Yani;

“Kendi bokum ayva kokum”…