Medyamızın 'Gülen' kâbusu mu?.. Gülen sevdası mı?..

Adına "Uzlaşma ve Diyalog Gurubu" denilen birlik ve manevi lideri Gülen "çiğ yemiş karnı ağrımış" pozisyonuna düşüyor...

ADNAN BERK OKAN

Son günlerin en çok tartışılan ve basılmadan yasaklanan; adının da "İmam'ın Ordusu" olduğu iddia olunan kitapta Fethullah Gülen'in ve "Cemaatinin" hedef alındığı iddia ediliyordu...
Daha ileri gidip; kitabı yayıma hazırlayan Ahmet Şık'ın tutuklanmasını bile Gülen'in talep ettiğini (gizlice) ileri sürenler vardı.
CHP milletvekili İsa Gök, Başbakan ve bakanlarının "Gülen'in müridi" olduklarını iddia edecek kadar abarttı işi...
Devlet Bahçeli bir "İnanç Birliği"nin manevi önderi olan Gülen'i muhatap alıp, bir kovuşturma dosyasıyla ilgili açıklama yapmaya davet etti...
Burası işin "siyasi" boyutu...

ZAMAN'da Hüseyin Gülerce, Gülen'in en yakınındaki "yol arkadaşlarından" biri...
Beraberlikleri çok uzun seneler öncesine dayanıyor...
Hatta 1980 öncesine...
Gülerce, "Gönüllüler Hareketi" diyor kendisinin de içinde yer aldığı milyonluk kitleye...
"Cemaat" teriminin bir tür "çıkar birliği"ni çağrıştırabileceğini düşünüyor...
Israrla "cemaat" demekten kaçınıyor.
Kendileri dışında kalan diğer milyonlarca insanı "düşman" veya "rakip" ya da "karşı görüş sahibi" olarak görmüyor...
Aksine o milyonluk kitleye; "uzlaşılması, diyalog kurulması, empati yapılması" gereken bir kitle gözüyle bakıyor...

Yine aynı gazetede yazan Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve yazar/hukukçu Faruk Mercan, Bugün'den Gültekin Avcı ve SABAH'ta yazan ve Fethullah Gülen'e açıkça destek vermekten çekinmeyen Emre Aköz ise ısrarla "Cemaat" diyorlar...

İşte şimdi lütfen dikkat!..
Gülerce, Gülen gibi "özeleştiri" yapabiliyor...
Kendilerini eleştirenlerden kimilerinin "haklı" da olabileceklerini kabul ediyor...
Yayımlanmamış kitabın yasaklanmasını eleştirenlerin üstüne üstüne gitmektense onları anlamaya çalışıyor...
Tipik bir "Tebliğci" gibi davranıyor...
Karşıtları itmeyi değil, çekmeyi plânlayan bir tarz bu...
Hz. Muhammed'in "İslâma Çağrı" metodu...
İtmeden, zorlamadan, zorlaştırmadan, bağırmadan, çağırmadan aksine "sarılarak"...
Ve menzil dışına atarak değil, menzil içine çekerek...

Diğer meslektaşlarımız ise (Dumanlı, Mercan, Gültekin Avcı, Emre Aköz) tam aksini yapıyorlar...
Hiç hoşgörüleri yok...
Kendilerine hiç bakmadan sadece "karşı taraf" olarak gördüklerinin neden "haksız" olduklarını anlatıyorlar...
Ki...
Adına "Uzlaşma ve Diyalog Gurubu" denilen birlik ve manevi lideri Gülen'i "çiğ yemiş karnı ağrımış" pozisyonuna düşürüyorlar...
Gülen'i "hedef" haline getiriyorlar...
Hoşörüsüz davranıp, hareketin içinde "art niyetliler" de olabileceğini kabul etmek yerine Gülen'i "savunulması gereken insan" konumuna sürüklüyorlar...
Onların bu hoşgörüsüz, empatiden yoksun tavırları "Gülen Karşıtları"nın öfkesini artırıyor...
Fethullah Gülen'e daha çok saldırıyorlar...

Şöyle de diyebiliriz...
Gülen'i savunduklarını zannedenler, onu aksine daha çok "hedef" haline getiriyorlar düşmanlarının gözünde...
Oysa Gülen, kendisine ve manevi önderliğini yaptığı "Gönüllüler Hareketi"ne yönelik suçlama yapanlara bile "kırmadan, dökmeden" yaklaşıyor...
Hareketin içine "kötü niyetli kişiler" karışmış olabileceğini, tedbir alınmasını ve hareketten uzak tutulmaları gerektiğini hatırlatanlara ise herkese örnek olacak bir mütevazılıkla sesleniyor...
"Eksikliklerimizi giderme adına, bu hareketin içindeki insanların eksikliklerini giderme adına bir irşat sayarız. Bize irşat adına elini uzatan insanların elini öperiz, çok rahatlıkla..."

Kimileriniz:
"Sana ne be kardeşim?.. Sen cemaatin avukatı mısın?" diye kızabilirsiniz...
Saygı duyarım ama Gülerce'nin "Gönüllüler Hareketi" dediği benim ise "İnanç Birliği" adını telâffuz etmeyi yeğlediğim kitleyle bir ilişkim olmadığının da bilinmesini isterim...
Ancak...
İlişkim olmaması, "ilgim" de olmadığı anlamına gelmez...
Aksine...
Gülen'in önderliğindeki "İnanç Birliği" ile neredeyse 40 yıldır ilgiliyim, ilgileniyorum...
Yeri geldiğinde eleştiriyorum da...
Ama Gülen'i ya da Birliği değil; sadece bazı kişileri...

Yıllardır söylüyorum...
"İnanç Birlikleri"ne karşı olmadığım gibi onları demokrasimizin vazgeçilemez kurumlarından kabul ediyorum...
Hele hedeflerinde "Uzlaşma, diyalog" olanlarının başımın üstünde yeri var...
Ancak...
Yine yıllardır dediğim gibi; bu birliklerin birer ekonomik imparatorluğa dönüştüğünde de mutlaka (müdahale değil) denetlenmeleri gerektiğine inanıyorum...
Çünkü ekonomik faaliyetlere katılanlar, (hele katıldıkları faaliyetler milyarlarca Doları buluyorsa) "temiz" kalamayabilirler...
En azından içlerinden bazıları "temiz" kalamazlar...
Ve...
Tıpkı çürük elma gibi sepetteki bütün elmalara zarar verirler...
İnandırıcı olmanın yolu; aynı sepette bulundukları elmaların bazılarının çürümüş olabileceğini kabul etmek ve onları temizlemeye söz vermekten geçer...
Bu açıdan baktığımda; nasıl ki "Bütün TSK mensupları temizdir" diyemiyor ve diyenleri de hayretle ve ciddiye almadan izliyorsam...
"Gülen cemaatinin her bir ferdi tertemizdir" diyenleri aynı hayret ve gülümsemeyle seyrediyorum...
"Bütün TSK mensupları temizdir" diyenler ne kadar samimiyetsizse benim gözümde; "Gülen cemaatinin her bir ferdi tertemizdir" diyenler de o kadar samimiyetsizdir...

Gülerce, Fethullah Gülen'in bir tür "özeleştiri" anlamına ve hatta cemaatin kimi ileri gelenlerinin "katı tavırlarına" karşı eleştiri içeren açıklamasını yayımladı köşesinde....
Gülen'in avukatı tarafından yapılan bir açıklamada da Ahmet Şık'tan şikâyetçi olunmadığı gibi, şikâyetçi olunmasını gerektirecek bir durum da olamayacağı ifade edildi...

Bütün bunlara rağmen Gülen hakkındaki "tezvirat" son bulmadı...
Çünkü...
Gülen'i savunma telâşına düşenler, zaten şüpheli ve endişeli olanları daha da korkuttular...
Korkutmaya da devam ediyorlar...

adnanberkokan@gmail.com