Medya Klara'yı neden çok sevdi?
Babanın söyledikleri, mevcut tabloya daha çok uyuyor. Ama böyle bir hikâyenin manşet olmasını beklemiyordunuz herhalde, değil mi?
Danzinkyan köşesinde 14 yaşındaki Klara'nın "siyasi meselelere o yaşın penceresinden bakması doğal" diyor ve devam ediyor:
"Annesinin Türk olduğunu da unutmayalım. Klara'ya hiçbir şey diyemeyiz. Hislerinde samimidir. Burada sorun, devletin resmi görüşüyle gayet uyumlu bu hisleri, tutup yarışmada birinci yapan, sonra da gazetelerde çarşaf çarşaf yayımlayan mantıktadır.
MEDYA BU TEZİ KAFAMIZA KAKTI
Sorun, bu kompozisyona sitelerinde yer veren ve yıllardır 'soykırım' meselesiyle uğraşan, yurtdışındaki –büyük kısmı buradan, 1915'te olanlar nedeniyle göç etmek zorunda kalan– Ermeni toplulukların, "radikal", "Türkiye karşıtı" olarak tanımlanmasındadır.
Sorun, bu kızcağızın hislerinin 'İşte doğru Ermeni tutumu' mesajıyla bize dayatılmasıdır. Sorunun kökü buradadır.
Çünkü Türkiye'deki resmi tez, yıllarca, iyi Ermeni'nin böyle bir Ermeni olduğunu söyledi. Hatta herkesin kafasına kaktı. Anaakım medya bunu doğru olarak kabul etti, Hürriyet'in öncülüğünde tüm Türk basını yıllarca bu doğrultuda yayın yaptı, bu örnekleri büyüttü, manşetleştirdi.
KAZAN KAZAN DURUMU
Ve tabii şu da var: Bunları devletin komutuyla, zorla, mecburen yapmadılar. Tabii ki devlet böyle istiyordu ama bir yandan da sevdiler bu duruşu. Çünkü bu tez çok kullanışlıydı. Hem Ermenileri, azınlıkları sever gibi görünüyordunuz, hem de resmi görüşün dışına çıkmıyordunuz. Ne güzel oluyordu. 'Kazan-kazan' durumu.
Tekrar altını çizelim: Bu duygular elbette Klara'nın gerçek duygularıdır. Kızcağız öyle hissediyor ki, öyle yazmış. Fakat burada da birkaç cümle etmek isterim. Bu, olur. Yani bu tip eşitsiz ilişkilerin var olduğu toplumlarda azınlık üyelerinde bu his olur. O eşitsiz denklemde yaşamak yorucudur çünkü kimileri için. Bir şey olmuyormuş gibi yaşamayı tercih edebilirler. Mevcut eşitsizliği, çoğunluğun ürkütücü, bazen sessiz kalarak bile oluşturduğu baskıyı görmek istemeyebilirler. "Aslında siz de iyi insansınız" cümlesindeki ayrımı, tehdidi anlasalar bile anlamazlıktan gelmek isteyebilirler. Çünkü otorite, resmi görüşünü öyle gür bir sesle toplumun üstüne boca eder ki, 'azınlık' artık iyice geri çekilir. Bunu kimi zaman bilerek, kimi zaman da bilmeyerek yapar. Dolayısıyla, "Neden yüzyıllarca bir arada yaşayan bu iki dost topluluk birbirine düşürülmek isteniyor?" sözünü söyleten, otoritedir, çoğunluğun baskısıdır. Bu sözlerde bir kıstırılmışlık, bir çaresizlik vardır.
BABANIN SÖZLERİNİN MANŞET OLMASINI BEKLEMİYORDUNUZ DEĞİL Mİ?
(...) Üstelik, Klara'nın babası şunları söylemişken:
"Sivaslıyım. Üç kardeşiz. Ortaokul mezunuyum. 6 yaşında kuyumculuğa başladım. Babam Karayolları'nda işçi olarak çalışıyordu. Sivas'ta yaşadığımız zamanlarda, Ermeni olduğumuz için gurur duyduğumuz dönemler oldu. El üstünde tutuluyorduk. Ancak, babam işyerinde aldığı tepkiler yüzünden ismini değiştirmek zorunda kaldı. Kevork'tu, Tevfik oldu. İşyerinden çıkarmakla tehdit ettiler, Ermeni olduğu için. Ben de okulda birçok kesimden dışlandım. İlkokuldayken, 'Ermeni'yim dediğimde 'ASALA mısın?' derlerdi. Evlendikten sonra Dilek'in köyüne gittik. Dilek'in amcasının hanımı baktı, 'Aaa, aynı bizim gibi. Eli kolu var' dedi. Askerliğimi Güneydoğu'da yaptım. Kuzey Irak'ta 13 ay kaldım, gönüllü gitmiştim. Orada bölük komutamın 'Sen Ermeni'sin, burada durman sakıncalı değil mi? dedi. Gerçekten Klara gibi düşündüğüm için orada kaldım."
Babanın söyledikleri, mevcut tabloya daha çok uyuyor. Ama böyle bir hikâyenin manşet olmasını beklemiyordunuz herhalde, değil mi? Zira vaka-yi adiyedendir.