Medya, kimden yana olmalıdır?..
Aydın Doğan halen “vergi kaçırma suçu” ile ceza mahkemelerinde yargılanıyor… Aklanacağı gibi, mahkûm da olabilir…
Türkçe Sözlük Hukuk için; “Toplumu
düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü,
tüze” demiş.
Adalet’i
ise şöyle tarif etmiş:
“Hak ve hukuka uygunluk, Hakkı
gözetme, doğruluk, türe”.
Kısaca söylemek gerekirse, Hukuk,
tüze; adalet ise türe…
Peki…
Sözlük anlamında adaletin,
“Devletin, mazlum adına zalimden intikam alması” gibi bir anlam var
mı?..
Yok…
Yok çünkü adaletin amacı “intikam
almak” değildir…
Aksi halde, ihkakı hak (haklı
olduğuna karar verip, hakkını kendi alan) yapan bireyden ne farkı
kalırdı Devlet’in?..
Modern hukuk, adaletin yerine
getirilmesi görevini Devlete verirken, “intikam” almasını değil,
“adil olmasını” emrediyor…
Şimdiiii…
Geleyim iki hukuk
türüne...
“Ceza Hukuku” ve “Borçlar Hukuku” nedir?..
Ceza Hukuku, “suç” kapsamı içine
giren eylemlerle bunlara uygulanacak cezayı inceleyen
hukuktur…
Sonunda Devletin yargısı;
bireylerin, karşılıklı olarak birbirlerine verdikleri maddi ve
manevi zararları tespit ederek, zarar vereni, zarar gören adına
cezalandırır…
Borçlar Hukuku ise bireylerin ve kurumların birbirlerinden olan ayni ve nakdi
haklarını tanzim eder…
Bir hakkın tespiti ve teslimidir
yani…
Geleyim Halis Toprak – TMSF
ilişkisine…
[page_end]
Aradaki ilişki Borçlar Hukuku’nu
ilgilendirir:
Varsa ceza davası; işin o kısmı
TMSF’nin İcra memuru yetkisi taşıyan avukatlarının değil, ceza
mahkemesi hâkimlerinin ve savcılarının görev alanına
girer…
Şimdi medyamızda günlerdir yer
alan Halis Toprak haberlerine geleyim…
Halis Bey’in özel hayatı, hem ilgi alanımın dışındadır…
Hem de analizime konu olamayacak
kadar magazinleşmiştir…
Ama…
Son yapılan cebri icra ve
medyamızın takındığı tavır; kullandığı haber dili kabul edilebilir
değildir…
“Bütün bunlar haber değil
mi ?..” diye soranlarınız
olacaktır..
Haber olmaz olur
mu?..
Haberin
kralı hem de…
Ama haber!...
Magazin değil…
Ve lütfen unutmayın…
Ulusal basınımızın logolarında
“günlük siyasi haber gazetesi” yazar genellikle…
“Magazin Gazetesi”
değil…
Demek ki:
- Haber sulandırılmadan
verilmeli…
- Haberin başlığında da içeriğinde
de “yorum” asla olmamalı…
- Habere ilişkin yorum
yapılacaksa; isteyen köşe yazarları o işe soyunurlar…
İstemezlerse görmezden
gelirler…
Veee… Veee… Veee…
- Habere konu olan kişi/ler veya
kurum/ların sözcülerinden birinin konuya ilişkin görüşleri de
kesinlikle verilmelidir…
AKŞAM Gazetesi haberi 1. sayfadan verirken şöyle diyor:
“Halis Ağa’nın altındaki cipe bile
el koydular!”
Yorumlu ama Halis Toprak’tan yana
tavır alınmış…
“….. cipe bile el koydular”
denilerek, TMSF'nin yaptığı cebri icranın abartılı
olduğuna dikkat çekilmiş…
Okur, bu gizli yorumla Halis
Toprak’tan yana tavır almaya yönlendirilmiş…
Neden?..
Çünkü gazetenin patronunun da başı
TMSF ile dertte…
Gazete HT şöyle diyor: "Halis Ağa şirketlerinin üstüne bir bardak su
içti”…
Yorumlu…
Hem de “sulu” bir
yorum…
Okura “oh olsun!” dedirtmek
amaçlanmış…
Hürriyet, “TMSF cipten indirdi,
minibüse bindirdi” demiş…
Yorumlu…
Haberin özü burada da
yok…
Haberin özü ne?..
“Cebri icra”…
Milliyet, “Toprak’ın evi bile
kalmadı”…
Haber konusuyla hiç ilgisi
yok…
Toprak’ın
evi satılalı neredeyse altı ay oldu…
O haber olmuş ama dünkü cebri icra
yok…
Radikal: “Halis ağa dibe
vurdu!”…
Vay anasını sayın
seyirciler!..
Yorumun daniskası…
“Mmmmm… Sen onyedi yşında kızla
evlenir misin?.. Gör gününü!” tadında(!)…
Sabah, “Halis Ağa’ya bir şok
daha!”
Altında, şoka sebep olan olay
anlatıldığı için “manşet cilvesi” yapılmış…
Kabul edilebilir…
Ama…
[page_end]
Gazetelerimizin hiç birinde
“Hukuk” yok…
“Adalet” yok…
Ne, Ceza Hukukunu açıklayan
var…
Ne Borçlar hukukundan söz
eden…
Bunun yerine, Devletin (TMSF'nin)
bir borçludan (suçludan değil) nasıl intikam aldığı anlatılıyor;
ballandıra ballandrıa…
Sadece 2 gazete olayı
magazinleştirmeden vermiş…
AKŞAM ve
SABAH…
AKŞAM’ın
neden abartısız ve hatta Halis Toprak’a hak verir şekilde verdiğini
belirtmiştim…
Benim en çok dikkatimi çeken;
Doğan Holding gazeteleri (bilhassa Radikal) ve Gazete
HT…
Aydın Doğan halen “vergi kaçırma suçu” ile ceza mahkemelerinde
yargılanıyor…
Aklanacağı gibi, mahkûm da
olabilir…
Buna yüce yargı karar
verecek…
O gün, gazetelerimizden
biri “Aydın Doğan dibe vurdu” diye atarsa başlığını, Aydın
Bey’in ve ailesinin neler düşüneceğini çok merak
ediyorum…
HT’ün patronu Turgay Ciner
mutlaka ve mutlaka Halis Toprak’ın başına
gelenlerden en çok üzülenlerden biridir…
Medya sahibi değilken neler
çektiğini en yakından bilenlerden biriyim…
Hem de ne acılar!..
Birkaç günlük sakalı ile polis
aracına bindirilirken çekilen fotoğrafları Doğan medyasında o
olaydan sonra bile defalarca yayımlandı…
Ve…
Fatih Altaylı o dönem Hürriyet’te
yazıyordu...
Savunabildi mi bugünkü
patronunu?..
Ona yapılan ruhsal tacize karşı
durabildi mi?..
Hayır!.. Hayır!..
Hayır!..
Şimdi, Ciner’in sahip olduğu
gazete HT, elinden cipi bile alınmış bir işadamı ile kafa
buluyor…
Kendini infaz memuru yerine
koyarak, bir hukuk davasından, ceza davası üretiyor...
Sevgili dostlar!..
“Mistik” takılmak istemiyorum ama…
Atalarımızı da görmezden gelecek
değilim!...
“Düşmez kalkmaz bir
Allah!”
İstanbul sosyetesinden bir iş
adamı battığında en büyük manşeti atan Türkiye Gazetesi’nin sahibi
Enver Ören nerede?..
Ne iş yapıyor?..
O muhteşem servetine ne
oldu??..
Halil Bezmen’i Amerika’ya kadar kovalayan(!) Uğur Dündar'ın o günkü
patronları Mehmet Emin Karamehmet ve Erol Aksoy'un bankalarına ne
oldu?..
O muhteşem servetlerinden geriye
ne kaldı?..
İlle de…
Ekonomik zorluk yaşayan tüm
işadamlarıyla alay eden (Cavit Çağlar, Turgut Özal tarafından
sıkıştırıldığında neler yaptığını hatırlayın) SABAH’ın o
dönemdeki sahibi Dinç Bilgin mahkeme mahkeme dolaşmıyor
mu?..
Medyası 1.1 milyar dolara
satıldığı halde önümüzdeki süreçte beş parasız hapis yatmayacak
mı?..
Rahmetli Sabancı’ya yapmadığını
bırakmayan, rakip olarak gördükleri işadamlarının olmayan icra
dosyalarını bile yayınlayan Uzanların sonu ne oldu?..
Unuttunuz mu?..
Sevgili dostlar!...
[page_end]
Halis Toprak, yurttaşlarımızın emeklerini çalmış, alın teri ile
biriktirdikleri paraları hortumlamış ise TMSF’nin görevi elbette o
paraları tahsil etmektir ama…
Kırmadan…
Dökmeden…
Onurları ayaklar altına almadan
yapmalıdır bunu…
Çünkü Ahmet Ertürk ve arkadaşları
“İnfaz memuru” değildirler…
Ellerinde, ceza mahkemelerinden
alınmış bir “infaz” kararı yoktur…
Onların yetkileri, hukuk
mahkemelerinden çıkan kararlarla sınırlıdır…
Ve o kararlar “alacağını tahsil
et” der…
“Borçlunun onuru ile oyma”
demez…
Sevgili dostlar!..
Geleyim Halis Toprak’ın cipinin
haczine…
Otomobil haczi de bir tahsil
yöntemidir ancak…
Yasalar, bu tür cebri icralarda,
borçlunun yaşam standardının göz önüne alınmasını
emreder...
Tazminata karar verirken bile
“nedensiz zenginleşme sebebi” olmamasına dikkat eden hukuk, 400
milyon dolar borç için borçlunun altından cipini
alıyorsa:
“Sen iş yapma… Yapacaksan da
dolmuşa bin” der mi?..
Diyebilir mi?..
TMSF'nin avukatı
"otomobili haczettim, kendisine bırakayım mı?"
diye telefonla yukarıdaki efendilere(!) soruyor...
Belli ki vicdanı,
"görevini yaptın, şimdi de insanlığını yap" diyor
ama ne mümkün...
Efendiler
"Hayır!" diyorlar... "Cipe el koy!"...
Bu alenen “hukuku
istismarıdır"...
Suçtur!..
Bir tür ceza mahkemesi yerine
geçip borçluyu (Halis Toprak’ı) cezalandırmaktır.
Doğrusu; Avukat hanımın otomobili
haczedip, Halis Toprak’a yediemin olarak teslim
etmesiydi…
Yarın da gider, talep açarak cipi
yeddi emin Halis Toprak’tan isterdi…
Halis Ağa cipi teslim etmezse, Avukat Hanım icra ceza mahkemesine
başvurur, Halis Ağa’nın hapis cezası ile tecziyesini
(cezalandırılmasını) isteyebilirdi…
Bütün bunlar yerine “İstanbul’a
kadar yürü” anlamında bir tavır…
Hem de eşinin ve kayınvalidesinin
yanında; olacak şey değil…
Bu alenen, kaba kuvvetin vicdana
galip gelmesidir ama asla zafer değildir…
Sevgili okur;
Bugün Halis Toprak’ın başına
gelenler, yarın içinizden birinin (TMSF ile sorununuz olması şart
değil) başına gelebilir…
Türkiye,
siyasal iktidarın iradesi dışında, “Hukuk Devleti”
olma niteliğinden uzaklaşarak “Özerk Kurum ve Polis Devleti” olmaya
doğru koşar adım ilerlemektedir…
Hitler Almanya’sında “Polis Devleti” işte böyle kurulmuştur…
Silâhlı Kuvvetlere alternatif
kurulan; SS, Gestapo, SD, RSHA, Yıldırım Birlikleri hep böyle
serpilip büyümemiş midir?..
Ve sonunda Almanya giderek Faşist
Devlete dönüşmüştür…
Cumhuriyet tarihimizin en
demokrat, en yüksek kaliteli Ordu’sunun yıpratılmak istenmesi, buna
karşılık polis güçlerinin ve Özerk Kurumların ise yasal olmayan,
hukuku zorlayan yetkilerle donatılması büyük
tehlikedir…
Mehmet Emin
Karamehmet, ülkenin (halen) en
güçlü işadamlarından biridir...
Başına gelen (getirilen) bütün
belâlara rağmen Türkiye'nin en likit ve yüksek kârlı şirketi
TURKCELL'in hâkim ortağıdır...
Kuzey Irak'ta Petrol
kuyuları satın alan şirketin de
keza sahiplerindendir...
Bakın, TMSF ile
ilgili ne diyor:
"Borcumu hesaplarken bile adil olmadı,
kendini bağlayan yasalara uymadı, bizi tehdit ettiler. Bu
uygulamaların ne kadar zalimce olduğu belki 20 yıl sonra
anlaşılacak ve tartışılacak. Nasıl ki bugün artık 12 Eylül'ü, Kenan
Evren'i tartışıyoruz, belki bir 20 yıl sonra da TMSF'nin
zalimliklerini tartışabileceğiz''...
Sevgili Ahmet
Ertürk;
Umarım, Karamehmet'in bu
dediklerini çerçeveletip duvara asmışsındır...
Ben de sana, "sadece
hukuk değil; vicdan da
giderek kaba kuvvete yenilmektedir” dedikten
sonra bir hatırlatma yapmak isterim:
[page_end]
Yarın bir gün TMSF kadroları
değiştiğinde yeni ekip, sana ve ekibine:
“Toprak Holding’in Libadiye’deki
arsasını 400 milyon Dolar’a bir Suudi şirkete sattın. 400 Milyona
Dolar, Toprakbank’ın o günkü borcunu kapatıyordu ama sen
kapatmadın… Yoksa o arsayı alan Suudi Şirketle aranızda bir ilişki
mi vardı?” gibi saçma sapan, senin asla ve
asla tenezzül etmeyeceğin bir eylemle suçlarsa ne
yapacaksın?..
Ve sevgili Ertürk…
Bin bir türlü sorunla uğraşan
siyasal iktidara ne büyük zarar verdiğinin farkında
mısın?..
İçlerinde çok sayıda işadamı olan
bakanların, Halis Toprak’ın yaşadıklarını anlamadığını mı
sanıyorsun?..
Yüreklerinin yanmadığını mı
düşünüyorsun?..
Önce Millet egemenliğinin, sonra
evrensel hukukun ve nihayet adalet duygularının yönettiğin kurumun
bir görevlisi tarafından nasıl da ayaklar altına alındığını
görmüyor musun?..
Sevgili okur…
Gönlüm isterdi ki benim burada
yaptığım analizin benzerini ulusal gazetelerimizin başyazarları ya
da yorumcularından biri yapsın…
Ama yapmadılar…
Yapamadılar…
Popülizmi ve “intikam
duygularını”, hukuk devletinin, egemenlik hakkının yüce mecliste
olduğu gerçeğinin ve adalet duygularının önüne
aldılar…
Peki…
Bu yaptığım analiz, ulusal basında
yayınlanabilir miydi?..
Asla!..
İşte GAZETECİLER.COM farkı
burada…
Biz bu analizi yapıyor,
yayınlıyoruz…
Haaa…
Halis Toprak’ın (varsa) yediği yetim hakkı…
Çalmışsa, çırpmışsa…
Yıllardır ödediği milyarlarca
liralık muhtasar beyannameleri de unutur, Devletimizin o
paraları tahsil etmesini arzularız…
Hiçbir işadamı, yanında binlerce
kişiye iş-aş veriyor diye hukuk dışına çıkma hakkına sahip değildir
ama…
Aynı şey Devlet ve devletin
kurumları için de geçerlidir…