'Medya bağımsız olabilirse...'
Hürriyet'in Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek: "Medya bağımsız olabilirse, olayları objektif yansıtabilirse, halk neyin eğri neyin doğru olduğunu kendi zekası ve kendi ölçütleriyle bulur ve değerlendirir. " diyor
NESRİN
YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA
Hürriyet gazetesi Ankara temsilcisi Deniz Zeyrek son
günlerin en çok konuşulan konularını İNTERNETHABER okuyucuları için
yorumladı.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanabilecek senaryoları
anlatan Zeyrek, Başbakan Erdoğan'ın şansının yüksek olduğunu
söyledi. Cumhurbaşkanı'nın da Başbakanı'nda kim olacağını
Erdoğan'ın belirleyeceğini söyleyen gazeteci, bunun çok normal
olduğunu, Başbakan'ın başarılarından muhalefetin ders çıkarması
gerektiğini sözlerine ekledi.
Muhalefetin vizyon sahibi olması gerektiğinin altını çizen Deniz
Zeyrek CHP'nin seçimlerdeki başarısızlığının nedeni için de
Başbakan'ın başarısını gösterdi. Meral Akşener'in adaylığı için
"her kesimden oy alamaz" diyen Deniz Zeyrek Haşim Kılıç için "her
kesimden oy alabilir" dedi.
İşte bir solukta okuyacağınız röportaj...
Cumhurbaşkanlığı seçimleri için birçok senaryo yazılıyor,
Başbakan Erdoğan'ın adaylığına kesin gözüyle bakanlar oldkça fazla,
sizin kafanızda nasıl bir senaryo var?
BAŞBAKAN ÇOK RAHAT
Başbakan'ın yüzde yüz Cumhurbaşkanı olacağını söylemek bir kere teknik açıdan doğru değil, bunu söylersek halkın tercihlerine saygısızlık etmiş oluruz. Ama Başbakan şu anda ortada olan ve listenin birinci sırasında olan iki kişiden biri, diğeri de Abdullah Gül. Şu ana kadar onların dışında ismi telaffuz edilen kimse yok. Son seçimde de ortaya çıkan sonuçlara da bakıldığında kamuoyu desteği bakımından da Cumhurbaşkanlığı köşküne en yakın isim Tayyip Erdoğan gibi görünüyor. Dolayısıyla Başbakan'ın çok rahat olduğunu söylemek mümkün. Geçtiğimiz gün gazetecilere çok keyifli bir şekilde "ters köşeye yatabilirsiniz, geçen sefer de yattınız" diye takıldı. Bunu çok normal karşılıyorum çünkü Başbakan da bunun keyfini yaşıyor şu anda.
GİTMEYE DE GİTMEMEYE DE KENDİSİ KARAR VERECEK
"Gitmeye de kendisi de karar verecek gitmemeye de kendisi karar verecek. İsterse aday olup Cumhurbaşkanlığına final ipine en yakın adam olacak, isterse Başbakan olarak kalacak, kimin Cumhurbaşkanı olarak kalacağına yine o karar verecek. Her ne kadar halk seçecek olsa da siyaseten böyle bir gerçekle karşı karşıyayız. Kendisi köşke gittikten sonra aşağıda AK Parti'nin nasıl yönetileceğine de yine Başbakan karar verecek. Yani, bütün bu istişareler yapılıyor ama burada Başbakan'ın ve ailesinin değerlendirmesi bence önemli. Eğer onlar hemfikir kalır da Çankaya'ya çıkmaya karar verirse Cumhurbaşkanı adayı olacaktır.
Peki ne kadar demokratik tüm bunlara Başbakan'ın karar verecek olması?
MUHALEFET BUNUN CEVABINI ARASIN
Bu Başbakan'ın suçu değil. Bunun cevabını muhalefet arasın bence. Eğer 6 seçim 2 referandum yapılmış ve Erdoğan hepsinden birinci sırada çıkmışsa bununla kimseyi suçlayamayız. Seçim sonuçlarının en düşüğü yüzde 35'ti, 2002 yılında. Başbakan neredeyse yüzde 50'yi gördü, buna da saygı duymak lazım.
Eleştiremez miyiz yine de bu durumu?
"NEDEN HEP SEN SEÇİLİYORSUN" DİYE SUÇLAMAK VİCDANSIZLIK OLUR
"Şu eleştirilebilir; bu başarıyı bir kutuplaştırma siyasetiyle elde etmiş olması eleştirilebilir, çoğulculuk yerine çoğunlukçuluk gibi bir yaklaşım benimsedi diye eleştirilebilir ama netice itibariyle ortada bir gerçek var ki, bu ülkede yaşayan insanların önemli bir bölümünün teveccühünü kazanmış, 20 küsu milyon insanın "güveniyorum" dediği bir insan. O halde diğer taraflara sormak lazım, siz neden bu insanların güvenini kazanamıyorsunuz, siz neden yüzde 30 bandını aşamıyorsunuz? Bir yerde bir sorun olduğunu düşünmeleri ve bu sorunu gidermeleri lazım. Aksi taktirde, "neden hep sen seçiliyorsun" diye bir siyasetçiyi suçlamak demokratik açıdan da vizdansızlık olur."
Kılıçdaroğlu'nun seçim stratejisinin yanlış olduğunu söyleyen oldukça fazla seçmen ve CHP'li vekiller de var. CHP ne yapmalı, sizce de Kılıçdaroğlu'nun stratejisi yanlış mıydı?
CHP'NİN BAŞARILI OLAMAMASININ NEDENİ BAŞBAKAN'IN BAŞARISIDIR
"Bence değildi. Kılıçdaroğlu yanlış yapsaydı Baykal gibi yüzde 23'te kalırdı. Ankara örneği var, İstanbul örneği, Hatay örneği var. Türkiye'de bence CHP'nin son seçimde başarılı olamamasının nedenlerinden biri Başbakan'ın başarısıdır. O da, kutuplaştırma başarısıdır. Başbakan bir tarafta kendisine yığdı, diğer taraf da en iyi olan ikinciye ver, "tatva yapma bas geç" dedi. Ne oldu, İstanbul ve Ankara dışında "tatava yapma bas geç" İstanbul ve Ankara dışında MHP'ye yaradı. CHP'ye oy verme potansiyeli olan seçmenler bile birçok yerde ikinci parti olarak MHP'ye oy verdi. Nevşehir ortada. Nevşehir'de CHP 1.9'a düştü, MHP yüzde 42 küsur. Orada belli ki AK Partili aday almasın diye CHP seçmenlerinin önemli bir bölümü MHP'ye oy vermiş. Bir tek Ankara'da tam tersi oldu, İstanbul'da da olduğu söyleniyor ama İstanbul'da tam anlamıyla olmamış gibi.
Sorun nerede peki?
Burada başka bir şey var. CHP'nin bir kere Şark sorunu var. CHP, Baykal'ın yönettiği dönemde ülkenin doğusu ile bağlarını tamamen kopardı. Geçmişte, bizim üniversite yıllarımızda seçim olduğunda, mesela 1989 ve 91 seçimleri, önce doğudan SHP ve CHP oyları çok yüksek gelirdi, sonra batıya geldikçe düşerdi. Şimdi oralara bakıyoruz CHP yüzde 4'le başlıyor.
CHP ÖNCE BU SORULARIN YANITLARINI VERSİN
Başbakan bir toplantıda söyledi; bir CHP'linin AK Parti mitinginden gözlemlerini anlattı. Bunlar bizim eve temizliğe gelenler, bunlar bizim apartmanın kapıcısı, bunlar az besleniyor boyları kısa, bunlar karbonhidratla besleniyor kilolu, gibi bir takım veriler anlatmıştı. CHP işte o soruya yanıt bulmalı. Ülkenin çalışan nüfusunun neredeyse yarısına yakını asgari ücretle çalışıyor, taşeron olarak çalışıyor, iş güvenliği yerlerde, her gün iş kazası nedeniyle ölüm haberi yazıyoruz. Buna rağmen bakıyoruz sendikaların durumu vahim. Sendika liderleri hükumete yakın olma yarışına girmişler, odalar ve borsaların durumu belli, ben meclisteki resepsiyonda Başbakan'la karşılatığım sırada Rıfat Hisarcıklıoğlu geldi ve Başbakan'a dedi ki; "Efendim bütün odalarla arkanızdayız." düşünün şimdi odalar bu halde. Neden işçilerden, bu kadar zor koşullarda yaşayan işçilerden, oy alamadıklarını düşünsünler. Neden evlere temizliğe giden kadınlar bu kadar zorluklar içinde yaşadığı halde CHP'ye oy vermiyor, neden apartmanlardaki kapıcılar CHP'ye oy vermiyor bunları düşünsünler. Ekonomik koşullar nedeniyle kötü beslenen halk neden CHP'den uzakta bunları düşünsünler. Ama CHP'liler bunu yapmıyorlar, kendilerinin güçlü olduğu yerlerde birbirleriyle yarışıyorlar.
KOSKOCA GENEL BAŞKAN YARDIMCILARI ÜYE YARIŞINA GİRDİLER
"CHP'nin aday belirle sürecinde karşılaştığımız şeyler, koskoca Genel Başkan Yardımcıları oturdular ilçe meclis üyeliği adaylığıyla uğraştılar, bunları bıraksınlar vizyon ve siyaset belirlesinler. O zaman gerçek anlamda muhalefet yapabilirler. Bu kadar güçlü bir siyasal yapıya bu kadar büyük bir propaganda makinasına karşı Kemal Kılıçdaroğlu'nun tek başına yapabileceği hiçbir şey yok."
Başarılı buluyor musunuz Kılıçdaroğlu'nu?
"Bulmuyorum, çünkü Kılıçdaroğlu'nun yardımcıları kazanacakları kesin olan yerlere meclis üyesi sokuşturma çabasındaydılar, böyle seçim kazanılmaz."
Peki MHP?
MHP MİLLİYETÇİLİĞİN DOZUNU AZALTMALI
"MHP'nin bugüne kadar aldığı en yüksek oy yüzde 20 civarındaydı ve iktidar ortağı olmuşlardı, şimdi de o civarlarda bir sonuç aldılar. Oylarını yükselterek merkez partisi olabilirler mi, bence olabilirler. Bu tabi siyasi bir karar, merkez sağda güçlü bir parti olmak istiyorlarsa milliyetçilik vurgusunun dozunu biraz da azaltmaları, daha merkeze yanaşmaları gerkiyor. Bu siyasi kararı verirlerse ve ona uygun bir adım atarlarsa onlar da başarılı olabilirler."
Peki tekrar cumhurbaşkanlığı seçimine dönersek, Erdoğan köşke çıkmak istediğinde Başbakan'ın kim olacağına karar verecek diyorsunuz, peki Abdullah Gül olacak derse Gül bunu kabul eder mi?
ABDULLAH GÜL ERDOĞAN'A RAKİP OLAMAZ
"Hangi koşullarda olacağına bağlı. Ben Abdullah Gül'ün neyi ne kadar kabul edeceği hakkında bir fikir yürütemiyorum. Çünkü siyasi tabanının büyüklüğü konusunda elimizde bir veri yok. 2007'den beri siyaseten biraz devre dışında kalmış bir siyasetçi, siyaset meydanına çıktığında neyle karşılaşacağını çok iyi bilmiyoruz. Tayyip Erdoğan'a rakip olacak güçte midir, bence değildir. Nasıl biraz önce muhalefet için "onlar düşünsün" dediysem burada da Abdullah Gül'ün düşünmesi lazım. Tayyip Erdoğan'a rakip olması gerektiğinde rakip olabilir mi, olamaz mı, bu onun siyasetteki tabanının büyüklüğüne bağlıdır ve ben şu anda o büyüklükte bir tabanı olduğu kanaatinde değilim."
ABDULLAH GÜL'ÜN ÖNÜNDE 3 SEÇENEK VAR
Dolayısıyla da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yapabileceği en önemli şey, ya yarışmaktır ya kendisine sunulan görevi kabul etmektir ya da siyasete veda etmektir, bu üçünden birini tercih edecek. Gerekirse çatır çatır yarışırım gibi bir atmosfer var mı, gelen işaretler böyle olmadığını gösteriyor. son açıklaması kendisine verilen görevi kayıtsız şartsız kabul eder yorumunu boşa çıkardı, sanki "benim istediğim olmazsa yokum" diyerek üçüncü alternatifi işaret etti.
CUMHURBAŞKANINI KENDİ KOŞULLARINDA DEĞERLENDİRMEK LAZIM
Cumhurbaşkanı da deneyimli bir siyasetçi, elindeki kozların tamamını hepimizden daha iyi biliyor. Ne kadar başarılı olabileceğini de kestirmeye çalışıyor. Netice itibariyle ben şuna inanıyorum, Başbakan Erdoğan'la Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasındaki hukuk yine son dakikada devreye girecek ve bir sonuç elde edilecek. Yani Cumhurbaşkanı köşk'te de farklı bir Cumhurbaşkanı olmaya çalışsa da AK Parti'nin gönderdiği yasalar ve atamalar gibi konularda çok da farklı bir tutum izlemedi. 7 yılda şu ana kadar veto ettiği yasa sayısı yanılmıyorsam 6. Halbu ki içine sinmeyen normal koşullarda onaylamayacağı yasa sayısının 6'dan çok fazla olduğunu düşünüyorum. HSYK yasası ve Twitter yasası bunlardan ikisi. MİT yasasının onay sürecinde de çok rahat olmadığını biliyorum. Haliyle de Cumhurbaşkanını da kendi koşullarında değerlendirmek, yarıştaki konumunu da bu koşullara göre değerlendirmek lazım.
GÜL, BAŞKALARININ HAKKINDA KARAR VERDİĞİ BİR KONUMA GELMEK İSTEMEZ
Ak Parti'de, başkalarının hakkında karar verdiği bir konuma gelmek istemeyecektir. İsim önemli değil, A ya da B şahsı AK Parti'yi yönetiyorsa, onların altında olup, onların verdiği talimatları yerine getireceği bir siyasetçi olacağını sanmıyorum. Çünkü, bu ülkede siyaseten bir insanın gelebileceği bütün noktalara geldi. Başbakanlık yaptı, Cumhurbaşkanlığı yaptı, Dışişleri Bakanlığı yaptı. Bundan sonra kalkıp da, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, Genel Başkan Danışmanı ya da AK Parti Grup Başkan Vekili gibi görevleri kabul edeceğini zannetmiyorum. Başbakan olsa da bu kez kendi yerine gitme ihtimali olan Tayyip Erdoğan'ın Bakanlar Kurulu'nu topladığı, Merkez Bankası Başkanı'nı aradığı, Dışişleri Bakanı'na talimat verdiği bir düzeni de isteyeceği kanaatinde değilim. O nedenle Cumhurbaşkanı bu süreçte durumu en zor olan isimlerden biri bence.
Başbakan'ın yaptığı açıklamalara bakarsanız, Köşk'e çıkarsa biraz da kendisinin yönetebileceği bir Başbakan istiyor. Abdullah Gül bunu kabul etmez diyorsunuz. Böyle bir durumda sizin aklınızda Başbakan olması muhtemel bir isim var mı?
TÜRKİYE SİYASETİ BU KONULARDA ÖNGÖRÜLEBİLİR DEĞİL
"Bu konuda tahmin yürütemiyorum çünkü Türkiye siyaseti bu tür konularda öngörülebilir bir alan değil. Ve biz bunu 1993'ten sonra rahmetli Özal köşke gittikten sonra, Demirel Köşke gittikten sonra yaşadık. Mevcut sistem korunduğu, bir Anayasa değişikliği yapılmadığı müddetçe, halkın seçtiği Cumhurbaşkanı, partili cumhurbaşkanına dönüşmediği sürece ya da yarı başkanlık, başkanlık gibi bir sistem gelmediği sürece bence her durumda sorun çıkar. Her durumda bir siyasi sonucu olur. Evet, AK Parti'nin başında olan kişi Cumhurbaşkanı ile iyi geçinir ama silik olan Başbakan, silik olan Genel Başkan, Cumhurbaşkanı'nın her dediğini yapan Başbakan modeli tutmaz. Ondan sonra AK Parti'nin ilk Genel Kurulu'nda, Büyük Kongresi'nde bir yarış olur ve o yarışı da büyük ihtimalle kaybeder."
BAŞBAKAN "SİLİK" BİR BAŞBAKAN MODELİ İSTİYOR
Mesela Demirel'in en önemli isimleri İsmet Sezgin'di, Cindoruk'tu ama genç,sarışın kadın, yani Tansu Çiller Başbakan oldu. Özal'ın kendi yerine koyduğu isim Yıldırım Akbulut'tu ama Mesut Yılmaz Başbakan oldu. Dolayısıyla bizim siyaset bu tür sürprizlere açık. Ecevit çıktı, İsmet İnönü^yü 30'lu yaşlarında devirdi. Yine Baykal 30'lu yaşlarında çok hızlı bir şekilde siyasete girdi. Yani, Başbakan Köşk'e gidip de aşağıda kendiyle uyumlu çalışacak "silik" bir Başbakan modeli istese de Türkiye'de siyaset bu modeli tutmayabilir, seçimlerde bu modelin olumsuz yansımaları olabilir. Eğer ki Anayasa değişmezse, cumhurbaşkanı, yarı başkan, Başkan ya da Partili Cumhurbaşkanı'na dönüşmezse.
Olası Erdoğan adaylığında muhalefet Erdoğan'ın karşısına her kesimden oy alabilecek bir aday çıkarabilir mi?
KARŞI TARAF BLOK HALİNDE OLURSA ADAYLARI SEÇİLEBİLİR
"Bu oluşacak algıya bağlı. Bir kere şunu unutmamak lazım, şu an itibariyle İl Genel Meclisi oylarına göre AK Parti yüzde 43 küsur oy aldı, karşı blok da yüzde 56 küsur oy aldı. Bu tabloyu referans alacak olursak karşı taraf blok halinde durursa, karşı tarafın destekleyeceği bir adayın seçilme şansı daha yüksek. Ama bu taraf da, yani yüzde 43 bloğunda olup da Başbakan'ın arkasında olup da karşıda olmayan bir şey var. Yüzde 56'lık kesim homjen değil. Birinin desteklediğini öteki desteklemez. Ama yüzde 43'lük blok da yeterli değil. Yanına yeni müttefikler çekmek zorunda. Biz denklemimizi böyle kurmak zorundayız.
Yüzde 56'nın tamamını nasıl bir aday profili alabilir?
MUHALEFETİN ADAYI ŞİMDİKİ HARİTAYI KIRMALI
Bir kere yüzde 30'luk bir sosyal demokrat kesimin tepkisini çekmemeli, yani CHP'nin asıl tabanının tepkisini çekmemeli, onların gönül rahatlığıyla oy vereceği bir isim olmalı. Geçmişte Abdullah Gül aday olurken ortaya atılan bir "müslüman cumhurbaşkanı" tanımı vardı. Sanki öncekiler müslüman değilmiş gibi, bunun propagandası yapılmıştı. İkincisi muhafazakar, mütedeyyin insanların talebini karşılayabilecek şekilde, Türkiye'nin genel dokusunu oluşturan kesimlerin desteğini alabilmeli. En önemlisi de Kürtlerin, Alevilerin ve Gayrimüslimlerin desteğini alabilmeli. Başbakan bunu beceriyor, AK Parti'nin oy dağılımına baktığımızda görüyoruz ki, Türkiye'nin bütün illerinde, Tunceli hariç, yüzde 20'lerin üzerine çıkmış, ama diğer partilere bakıyoruz, durum vahim. Öyleyse, çıkarılacak adayın o haritayı kırması lazım.
Meral Akşener'in ismi konuşluyor, olabilir mi?
MERAL AKŞENER KÜRTLERDEN OY ALAMAZ
Meral Akşener Başbakan'la yarıştığında MHP'nin desteğini zaten alacaktır, ikinci tura kalırsa Başbakan'a karşı CHP'li seçmen de ona destek verebilir. Ama Meral Akşener BDP'den oy alabilir mi, alamaz. Oradaki kilit Kürt oyları olur, bu durumda BDP'nin olağan seçmeni Başbakan'ı destekler. Bu denge öyle bir denge ki, bütün bu unsurlara yanıt bulmalı bu adaylar.
Peki Haşim Kılıç, muhalefetin adayı olursa her kesimden oy alabilir mi?
HAŞİM KILIÇ HER KESİMDEN OY ALABİLİR
"Uzun zaman mütedeyyin olduğu için eleştirilerin hedefi oldu. dolayısıyla Başbakan kadar olmasa da o kesimden oy alabilir. Özellikle Anayasa Mahkemesi'nin son 10 yıldaki tavrından dolayı CHP'liler biraz şüpheli yaklaşabilir. Ama benim gözlemim Başbakan Tayyip Erdoğan'la Haşim Kılıç arasında bir ikili yarış ortaya çıkarsa CHP'liler de Haşim Kılıç'ı tercih eder.
Kürtler Haşim Kılıç'a oy verir mi?
"Verebilir. Çünkü, KCK davası BDP tabanı için önemli bir travmadır. AK Parti hükumeti döneminde her ne kadar çözüm süreci yaşansa da KCK davası ciddi trvamalara neden oldu. Anayasa Mahkemesi'nin uzun tutukluluk konusundaki tavrı, Kürt kökenli milletvekillerinin serbnest kalmasını sağlayan bir karara imza atması, Haşim Kılıç'ın son dönemlerde temel insan hak ve hürriyetleri konusunda net bir tavır alması, Haşim Kılıç'ın bu kesimlerden de oy almasını sağlayabilir. Dolayısıyla da sizin yarattığınız o süreçte yaptığınız propagandaya, ve o propaganda ile yarattığınız imaja da bağlı.
BAŞBAKAN'IN KARŞISINA ÇIKAN ADAY 3-0 GERİDEN BAŞLAR
Başbakan Tayyip Erdoğan dışındaki bütün adayların şöyle bir dezavantajı var. Bir kere koşulları eşit olmayacak. Bugün seçim olsa Başbakan çok rahatlıkla seçim kampanyasını yürütecek konumda. En azından Başbakanlığın bütün olanaklarını kullanabilecek. Seçimlerde gördük, bir valilik ziyareti yapıyor ama aslında AK Parti mitingi için gidiyor ve bunu Başbakanlık olanaklarıyla yapıyor. Mesela bu kampanya için adaylar bağış toplayacaklar ve bir kişinin verebileceği en yüksek bağış muhtemelen 21 bin lira olacak. Şimdi, yeni çıkacak olan adayın böyle bir aday toplaması kaç ay sürer, yurt dışında 2.6 milyon seçmen var, bu aday yurtdışına gidecek, propaganda yapacak, adaylık süreci çok pahalı bir iş. Ben şunu merak ediyorum mesela, X işadamı, Başbakan'ın karşısına rakip olan bir adaya bağış yaptığında ne kadar rahat olacak, ne kadar gönül rahatlığıyla bağış yapacak. Tüm bunları alt alta koyduğunuzda Başbakan aday olduğunda karşısına kim çıkarsa çıksın zaten yarışa 3-0 geride başlayacak. Böyle de bir tablo var. Bu seçim, malesef 367 ucubesi nedeniyle böyle bir durum yarattı.
Her kesimin oy verebileği bir aday çıkarsa karşısında da Başbakan Erdoğan olursa Erdoğan'ı ne kadar zorlayabilir bu aday?
BAŞBAKAN ADAY OLURSA SIFIR RİSKLE ADAY OLUR
"Başbakan'ın propoganda gücü, olanakları, siyasette geçmişten gelen başarılı grafiği hesaba katıldığında, en iddialı spor müsabakalarında olur ya, başlamadan önce kimin ilk sıralarda geleceği belli olur. Böyle bir gerçekle karşı karşıyayız. Ama, Demirel'in lafıdır "Siyasette 24 saat çok uzun bir zaman dilimidir" Öyle bir aday çıkar ki, herkesin gönlünü kazanır ve gerçekten de, atıyorum, 50.5 ile Cumhurbaşkanı olur ve Başbakan da kaybeder. Ama Başbakan'ın bu kadar dikkatli gitmesinin nedeni bu. Kendi milletvekilleriyel görüştü, il başkanlarıyla görüştü, kurultay delegeleri ile görüştü. Afyon toplantısı yapılacak, sonra paralel bir şekilde de değişik adaylarla karşılaştırmalı kamuoyu yoklamaları yapılıyor. sosyoloji biliminin bütün kamuoyu yoklama kapasitesi kullanılıyor. Onun için Başbakan aday olursa sıfır riskle aday olacaktır,i bir risk görüyorsa zaten görüyordur. AK Parti'nin bence en önemli başarılarından biri kamuoyunun nabzını iyi tutmaları ve seçimlerden önce üç aşağı beş yukarı ne kadar oy alacaklarını bilmeleri.
Kürtler çözüm sürecini de hesaba katarsa muhalefetin "güçlü" adayını ikinci turda desteklemeleri ne kadar olası?
ÇÖZÜM SÜRECİNİ CUMHURBAŞKANI BELİRLEMİYOR
"Mevcut Anayasal sistemde Cumhurbaşkanı'nın bu süreci çok da belirlediğini söyleyemeyiz. Bu süreci, yürütme organı yani hükumet götürüyor. Mevcut koşullarda Cumhurbaşkanlığı seçimiyle çözüm süreci arasında bir denge kurmak mantıklı değil bence. Cumhurbaşkanı kim olursa olsun bu süreci engelleyemez, eğer hükumet süreç konusunda siyasi kararlılığını devam ettirirse bu süreç de devam eder. Tam tersine Erdoğan köşke çıktıktan sonra partisi güç kaybederse ve tek başına iktidar olmaktan uzaklaşırsa böyle bir risk doğar. Bence cumhurbaşkanlığı seçiminde çözüm sürecinin geleceği çok belirleyici bir faktör olmaz. Ama "bu adam Kürt meselesinde elini taşın altına soktu, bu meseleye sağlıklı yaklaştı, çözüm sürecine katkıda bulundu, dolayısıyla da benim cumhurbaşkanı adayımdır" gibi bir sahiplenme söz konusu olabilir."
Başbakan'ın Ermeni açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
EZBER BOZAN TARİHİ BİR ÇIKIŞTI
"Açıkçası çok geç kalmış bir açıkalama olarak görüyorum. Türkiye'nin bu açıklamayla, ortak acılarla yüzleşmesinin vakti çoktan gelmişti. Bence tarihi bir açıklama yapıldı. Herkes bir tarafa çekebilir, siyasi manevra diyebilirler, bunların doğruluk payı da vardır ama netice itibariyle bu adımın atılması gerekiyordu. Şimdi sıra bu adımın içini doldurmakta. Eğer AK Parti hükumeti bu açıklamanın içini doldurabilecek adımlarla devam ettirebilirse bu süreci, 1915'in 100'üncü yıldönümünde yani 2015'te karşımıza çıkacak büyük kampanyada Türkiye'nin eli daha güçlü olacaktır. Amerikan kongresinde tasarılar her sene Demokles'in kılıcı gibi sallanıyor. Obama yine büyük felaket ifadesinin İngilizce karşılığını kullandı. Bir normalleşme arıyorsak böyle bir siyasi tavır ortaya konulmalıydı. Siyaseten hükumete bir faydası olacaksa da olsun. Benim açımdan önemli olan, 99 yıl sonra ilk defa ölenler için başsağlığı dilemenin insani ve vicdani bir tutum olması. Ben bu açıdan gerçekten çok doğru ve çok önemli buldum. Ezber bozan bir tarihi çıkıştı.
Bu açıklamayı samimi bulmayanlar var, çok yakın geçmişte ülkemizde yaşanan acılar için taziye bekleyen insanlar var, Roboski var, Berkin Elvan örneği var... Bu açıklamayı bir samimiyet testinden geçirmek gerekmez mi?
BUNDAN SONRA ATILACAK ADIMLARA BAKMAK LAZIM
""Burda yanlış yapan adam burada nasıl doğru yapar" sorusunu biraz ampirik buluyorum. Çok basitleştirilmiş bir düşünce. Evet Roboski olayında büyük bir sorumluluk vardır, Berkin Elvan'ın ölümünden sonra ortaya konulan siyasi tavır insanların vicdanlarını sızlatmıştır, yüreklerini kanatmıştır, böyle bir sıkıntı var. Ama orada bu yanlışlar yapıldı diye, bu doğru da yanlış demek gerçekten yanlış. Burada samimiyet testi yapacaklarsa bundan sonra atılacak adımlara bakmak lazım. Eğer gerçekten ortak acılardan bir desr çıkarılıyorsa, onların düzeltilmesi geçmişte yapılan hataların düzeltilmesi yönünde bir tavır ortaya konmuşsa ona göre adımlar atılır."
YÜREKTEN, İNSANİ VE VİCDANİ BİR AÇIKLAMA
Kapılar açılmıyorsa, Ermenistan'la diplomatik ilişki kurulmuyorsa, Türkiye'de doğup tehcir sırasında ölen Ermeniler'in çocuklarının bir takım talepleri görmezden geliniyorsa o zaman bu açıklama bir iyi niyet ifadesinden öteye geçmez. Bu açıklama çok yürekten, çok insani, çok vicdani bir açıklama. Bir acıyı paylaştığını anlatmak için kaleme alınmış bir açıklama ama bunun biraz diplomaside ve günlük hayatta da karşılığının olması lazım.
Bu koşullarda olabilir mi?
"Zor. Bir kere Azerbaycan Karabağ meselesi var. İkincisi, Ermenistan'da çok radikal kesimler var, Taşnaklar açıklamadan sonra Türk bayrağını yaktılar. Türkiye'de halk bayrak konusunda çok hassastır. Biz burada bu adımı atarken, orada Türk bayrağının yakılıp üstünde tepinilmesi burada da ters tepebilir. O nedenle çok zor bir adım. Ben hep ileriye bakmaktan ve boş ve temiz olan sayfayı gelecek nesillerin birlikte yaşayabileceği bir sayfaya çevirmekten yana oldum. onun için de gerçekten bu yaklaşımı, bu açıklamayı destekliyorum."
Seçimlerde medya ne kadar etkili oluyor, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ne kadar etkili olacak? Ya da etkili oluyor mu?
MEDYA BAĞIMSIZ OLABİLİRSE ADALETSİZLİK ORTADAN KALKAR
"Medya etkili oluyor. Bir propaganda makinası seçimde şart. Sizin istediğiniz algıyı yaratmak, o algının insanlara ulaşmasını sağlamak, her türlü iletişim aracı bu propaganda içinde kullanılır. Yerel seçimlerde Başbakan günde iki miting yapıyordu, ikisi de 16 haber kanalında canlı yayınlanıyordu. TRT'nin rakamları açıklandı, arada müthiş bir fark var. Yüzde 80 küsura yüzde 4-5. Bütün bu verilere baktığımızda medya etkili oluyor, medyayı kullanan başarılı oluyor."
"Medya söylemlerinizin en ücra yerdeki insanlara ulaşmasını sağlıyor, siz 81 ilde miting yapıyorsunuz ama 76 milyonun karşısına çıkamıyorsunuz. 76 milyona ancak medyayla ulaşbilirseniz, dolayısıyla medyanın tavrı her zaman önemli. Ama şu anda medya ortadan ikiye bölünmüş durumda, aslında 3 parça da denilebilir. Bir tarafta kayıtsız şartsız hükumeti destekleyenler var, bir tarafta kayıtsız şartsız hükumet karşıtı olanlar var, bir tarafta da gazetecilik yapmaya çalışanlar var."
Medya bağımsız olabilirse, olayları objektif yansıtabilirse, halk neyin eğri neyin doğru olduğunu kendi zekası ve kendi ölçütleriyle bulur ve değerlendirir. Ama bazı şeyleri halktan saklarsanız bazı şeyleri halka günde 5 kere anlatırsanız bir adaletsizlik de ortaya çıkmış olur.