Markar Eseyan'ın en büyük hatası işte budur...

Sıradan bir çocuğun ceza kanunumuzda ancak “Kabahatler” bölümünde yer alacak bir ahmakça eylemini dillerine dolayıp “aslan” kesilmelerini anlayamıyorum…

ADNAN BERK OKAN

Köşe yazarlığında en kolay, en etkili, en çok okunan yazılar akla değil, duygulara hitap eden yazılardır…

Yani beyni değil kalbi nişanlayan atışlardır…

Akla, beyne hitap ediyorsanız yazılarınızda okunma şansınız çok azdır…

Hele etkinliğiniz hiç olmaz…

Ama…

İnsan yığınlarının (Evet; “Yığın”) duygularını, kalbini işgal etmek istiyorsanız, “Din, iman, bayrak, şehit, vatan, millet, Sakarya!..” diyerek ortalığı yangın yerine dönüştüreceksiniz…

“Yaşatın şu insanı!..” diye değil, “öldürün şerefsizi!” diye naralar atacaksınız…

Peki…

Neden öyle?..


Çünkü…

İnsanların genelinin (Hele bir de eğitim düzeyi, görgü kalitesi, gustosu bizim milletimiz kadar düşükse) aklına hitap ederseniz onu zorlarsınız…

Akla hitap, “düşün ey yurttaş!” demektir…

Bunun arkasından yine “düşün” diye başlayan ama az öncekinde olduğu gibi akla değil, kalbe hitap eden bir başka cümle başlar:

“Düşün peşime, sizi refaha götüreceğim…”

Ya da:

“Düşün peşime ve bana inanın, ben sizin iyiliğinizi düşünüyorum…”

Bakın aslında ne kadar çok “düşün” var cümlelerde…

Ama…

“Düşün ey yurttaş!” bir siyasetçinin ve bir köşe yazarının kullanacağı en aptalca cümledir…

Çünkü…

Bu cümle eğitim düzeyi düşük, gusto fukarası insana öncelikle “düşmek” fiilini hatırlatır…

Beyinle ilgili olan “düşünme” eylemi ise o kadar meşakkatli ve angaryadır ki; halkın genelinin hiç işine gelmez…


Oysa...

 “Düşün peşime ve bana inanın, ben sizin iyiliğinizi düşünüyorum…” denildiğinde dünyalar o eğitim düzeyi düşük, gusto fukarası insanın olur.

Öncelikle “düşünme” zahmetinden kurtarır…

Biliyorsunuz ki akıl; bayrak kadar insana da değer verir…

Çünkü “beyin” vatan sevgisi kadar hayatların da sevilmesini ister…

Hâlbuki duygular insan sevgisiyle değil, “vatan, bayrak, din, iman, millet, şehit” kelimeleriyle coşturulur…

Meselâ…

Ülkenizin hazinesi soyulsa…

Meselâ vergisini ödeyen yurttaşların alın terleri, emeklerinin karşılığı çalınsa…

Kalpleriyle düşünenlerin umurlarında mı?..

Beyinleriyle düşünüp, akıllarıyla karar verenler ise isyanlara gelirler o soygunlar karşısında…

Buradaki can alıcı soru şudur:

“Sandıkta kim kazanır?..”

Cevabı en kolay sorudur bu aslında…

Ve şöyledir:

Tabii ki akıl, beyin kaybeder…

Duygu, kalp kazanır…

 

Kimileri bu cevaba güler…




Şu minik analizi yapar:

“Az gelişmişliğin kaderi”…

Oysa bu minik analiz dünyanın en büyük yalanlarından biridir…

Ve…

Bu yalanın uydurucuları yönettikleri halkların şu gerçeği öğrenmesini engellemek için her haltı yerler…

Hangi gerçeği mi?..

Söyleyeyim:

Halkların beyinleriyle düşünüp akıllarıyla karar verememelerinin sebebinin; o ülkeleri yöneten bencil hesapçı, sıradan, sokaktan gelmiş politik kadrolar olduğu gerçeği…

Bencil hesapçı, sıradan, sokaktan gelmiş politik kadrolar için “bayrak, şehit, din, iman, vatan” gibi kavramlar “İnsan” kavramından çok daha değerlidir…

 

Diyeceksiniz ki…

“Peki ya çıkarlar?.. Beyinlerini ve haliyle akıllarını kullananlar da aslında çıkarlarının peşinde olanlar değil midir?..”

Amman ha!...

Lütfen “Çıkarcılık” ile “Sorumlu Birey” arasındaki farkı unutmayın…

Çıkarcılık asa akıldan kaynaklanmaz…

“Çıkarcılık” duygularla, kalplerle beslenir…

Çünkü “küçük bir bencil hesap” yatar çıkarcılığın temelinde…

Sorumlu Bireyin ülkesinin soyulmasına karşı çıkması ise demokrasiden ve vatandaşlık aidiyetinden kaynaklanan bir sorumluluktur…

Yani…

Küçük kişisel çıkarlarının hesabıyla davrananlar kör bir kalbin, örümcek bağlamış duyguların esiridir…

Sorumlu birey ise beyni ile düşünür, akleder ve alın terinin sömürülmesine itiraz eder…

Hatta “İsyan” eder…

 

Sözü “Bayrak” tartışmasına getireceğim…

O eylem üzerine “milli duygular” üzerinden siyaset yapanların hamasetlerine sözüm yok…

Bekleneni yaptılar…

Onlardan “Bir insanın yaşaması bayrak üzerinden işlenmiş bir suç ya da kabahatten çok daha değerlidir” demelerini beklemiyordum…

Ama…

Ülke soyulurken seslerini çıkarmayanların…

Alın terlerimizden ayırıp da ödediğimiz vergilerimiz ayakkabı kutuları içinde kirli dolar destelerine dönüştürülmüşken “yardım parası onlar” diyenlerin…

Sıradan bir çocuğun ceza kanunumuzda ancak “Kabahatler” bölümünde yer alacak bir ahmakça eylemini dillerine dolayıp “aslan” kesilmelerini anlayamıyorum…

Beklerdim ki…

Bir kere olsun bir siyasi liderin söyleminin etkisi altında kalmayıp “kendileri” olsunlar…

Meselâ Markar Eseyan gibi yapabilsinler…

O Markar ki genelde en çok eleştirdiğim yazarların başında gelmektedir…

Ama…

Bu defa onu alkışlayacağım…

Evet evet alkışlayacağım…


Neden mi?..

A Haber'de Nihan Günay'ın sunduğu Medya Dünyası'nda söyledikleri için…

Neler mi söylemiş?..

Buyurun lütfen…

"Askerin o çocuğu insani nedenlerle, sonra da provokasyonu önlemek için vurmaması önemli bir harekettir. Genelkurmay'ın 'hem tepkinizi koyacaksınız, hem provokasyona gelmeyeceksiniz' yönündeki açıklaması da iyi bir açıklama. Asıl Bayrağı korumak böyle olur. Boş boş konuşmalarla, efelenmelerle korunmaz. Bayraklar insanları hayatta tutarak korunur. Barış sürecine sahip çıkarak korunur. Öbür türlüsü zaten bayrağı yere düşürmek demektir. Çocukların öldüğü yerde bayraklar yere düşer, yaşadığı yerde yükselir. Bu anlamda Türkiye'nin olgun bir tavır gösterdiğini düşünüyorum. Provokasyonlar yaşanır ama onlara yem olmadığımızda o provokasyonlar süreci güçlendirir."

Evet…

Markar’la hemfikirim…

“Bayraklar insanları hayatta tutarak korunur”…

Evet…

 “Çocukların öldüğü yerde bayraklar yere düşer, yaşadığı yerde yükselir.”

Amaaaa…

Bu nefis ve gerçekçi ve haklı ve doğru ve uyarıcı cümleleri kuran Markar kalkıyor şöyle diyor:

“PKK'yı ciddi anlamda gazlayan bir sol, sosyalist ve beyaz Türk kesimi var. Maalesef BDP ve PKK da onlara fazlasıyla kulak veriyor.”

Yani…

“Dam üstünde saksağan kaz beline vurmayı…”

O kadar kel alâka ki bu iki cümlesi…

Ve o kadar imkânsız…

O kadar eşyanın tabiatına aykırı ki…

İlk söylediği o muhteşem cümleleri sakatlıyor…

Ama bugün iyi günümdeyim…

O kadarcık kusurunu görüp, kendisini alkışlamaktan vazgeçecek değilim…

Hatta…

"Bu ülkede çocukların (Elbette yetişkinlerin de) yaşatılmasını, barış sürecinin mutlaka başarıya ulaşmasını en çok isteyenler (Kendim Sosyalist olmadığım halde) gerçek Sosyalistler, (Benim gibi) Liberaller ve Beyaz Türkler’dir" hükmünü kafasına kakma gibi bir amacım olmadığını da hatırlatacağım...…

Markar’ın en büyük hatası işte bu yanlış algısıdır…

Sosyalistlerle, Liberallerle, Beyaz Türklerle; kafatasçıları karıştırmasıdır…

adnanberkokan@gmail.com