Marduk ve Derin Kıyamet
Romanın arka planında olası İstanbul Depremi ve doğalgaz borularının patlayışı, Boğaz Köprülerinin havaya uçuruluşu....
GAZETECİLER.COM
Engin
Ardıç’ın bugünkü makalesini okuyunca,
Memduh Bayraktaroğlu’nun, 2012 yılını anlatan “Derin Kıyamet”
isimli romanını hatırladık. (MARKA Yayınları. 2006. 627
Sayfa)
Çünkü o romanın ağırlığı Burak
Eldem ve kitabı “2012 Marduk” üzerine bina edilmişti. Hatta romanda
anlatılan büyük felâketler öncesi Yunanistan’ın Santori
Adası'nda yaşananlar üzerine bir TV kanalı
Burak Eldem’le canlı yayında görüşüyor, kitabında
anlattıkları konusunda bilgi alıyordu.
Burak Eldem,
Santorini adasında yaşananları yorumlarken
konuşmasına; “Tarihsel olaylar ve sonraki gelişmeler öyle olacağına
işaret ediyor” diyerek başlıyordu.
Bayraktaroğlu Derin
Kıyamet'te,
Santorini Adası'ndaki deprem ve
yanardağ patlamasının, "Beklenen İstanbul
Depremi"ni tetikleyeceğini
öngörüyordu...
Depremle eşzamanlı olarak doğalgaz boruları
patlayor,
3 Milyon İstanbullu ölüyor, orduda yaşanan
firarlar nedeniyle ülke bir
kaos dönemi yaşıyordu...
627 sayfalık romanın ne kadar
sattığını bilemeyiz ama çok satmadığından eminiz çünkü Türk
eleştirmeni ve gazeteci – yazarları Türk roman yazarını (birkaçı
hariç) sevmez…
Gazetelerimiz ve eleştirmenlerimiz
ilerleyen yıllarda “Kült Eser” olarak aranacağından emin olduğumuz
o romandan hiç söz etmedi…
Romanın arka planında olası
İstanbul Depremi ve doğalgaz borularının patlayışı, Boğaz
Köprülerinin havaya uçuruluşu yürek yakan bir anlatımla sunulurken,
iktidar partisi milletvekillerinden birinin, bir Kürt sanatçısı ile
yaşadığı aşk, genç kadının politikacıda yarattığı sosyal ve siyasal
dönüşüm de son derecede ilginç ve bilgilendirici idi…
Neyse…
Biz Engin Ardıç’a
geçelim…
Marduk
Dudak bükenler de olmuş, bozuk
çalanlar da... "Yahu," diyorlar, "Burak Eldem'in 'Marduk' kitabına
önsöz yazan sen değil misin? Şimdi de tutmuş, 'Mardukçuları' yerden
yere vuruyorsun..."
Yoksa, 2012 yılı yaklaştıkça, ben
de Aydın Doğan basını gibi, ufak ufak "dönmeye" mi çalışıyorum?
Bunu mu sormak istiyorsunuz? Çekinmeyin, sorun, sorun.
Benim dalga geçtiklerim, "New Age
Freaks" adı verilen Amerikan zıpırları... Uyuşturucu ile Budizm
harmanında "uçanlar"...
"Uzaylılar beni kaçırdılar, ırzıma
geçtiler, içime de mikroçip taktılar" diye histeri krizleri geçiren
orta sınıf Amerikan kadınları... Ya da düpedüz paranoya
hastaları...
Astronomiyi astrolojiyle harman
edip tatlı tatlı saçmalayanlar...
2012 kehanetleri, Marduk gezegeni,
Zecharia Sitchin'in kitapları, Robert Temple, Robert Bauval,
Michael Baigent, Graham Hancock'un araştırmaları vs. vs.
konularında, bundan on yıl kadar önce, Türk basınında ilk yazıları
yazan bendenizim. Burak Eldem büyük ölçüde bendenizden ilham aldı,
ama oturdu, iyice araştırdı ve "oylumlu" bir eser ortaya koydu.
Kitap çok da sattı, çok okundu. Aslında, ben Eldem'in bu konuya
olan ilgisini ve araştırmacılığını "tetiklemiş" oldum yalnızca.
Gazetecinin görevi de budur.
Önsözün, bu fakir-i pür taksir
tarafından okuyucuyu ısıtmak amacıyla "gırgır şamata" bir dille
yazılmış olmasına bakmayın, Eldem'in kitabı çok ciddi bir
kitaptır.
Burak Eldem, bu kitapta bu tür
söylencelerin "maddi temellerini" araştırıyordu!
"Marduk gelecek" diye uçmuyor,
"Marduk gelecek beklentisi nereden ve nasıl kaynaklanmış olabilir"
sorusuna yanıt arıyordu.
Ya da şöyle söyleyelim: Gökyüzü
olaylarının eski uygarlıkların "mitolojilerine" nasıl yansımış
olabileceğini, "eskilerin" astronomiyi nasıl algılayıp
yorumladıklarını inceliyordu. Bir anlamda, Carl Gustav Jung'un
çalışmaları gibi bir şey...
Eldem'in kitabı, kullandığı metod
olarak "tarihi materyalist" bir kitaptı. Solcu geçinen hiçbir eşek
bunu anlayamadı.
Çünkü Karl Marx, bilinen
uygarlıklardan önce başka uygarlıklar da gelip geçmiş olabileceği
konusuna hiç eğilmemişti ki!...
"Akademik" çevreler elbette burun
kıvırmışlardır, ama şu kadarını söyleyeyim: Eldem'in "anaerkil
toplumlar" üzerine yazdıkları, Friedrich Engels'in naftalin kokulu
ve sözde bilimsel yanılgılarından çok daha tutarlı, çok daha
ileridir.
Eldem, eski Sümer, Babil ve Asur
mitolojisini bu açıdan deşifre etti, bunu Maya ve İnka
uygarlıklarının bu tür izleriyle de karşılaştırdı. Evet, eskiden
bizim bilemediğimiz başka bir uygarlık dünyadan gelip geçmiş,
birtakım "izler" bırakmış olabilirdi. Akla yakındı bu. Kimileri bu
izlerin "piramitler" falan olduğunu söylüyorlardı ama asıl ipuçları
mitolojide yatıyordu.
Hem bu konularda daha önce
yazılmış olanları ustaca derleyip toparladı, özetledi, hem de
onlara yeni boyutlar kattı.
Örneğin, dördüncü İncil'i, yani
Yohanna İncili'ni Eldem'i okuduktan sonra gözden geçiriniz,
beklenmedik sonuçlarla karşılaşacaksınız...
Bütün mesele "açık fikirli"
olabilmektedir, ki bizim okurumuza da bu yakışır.
Eldem bu kitabı Türkçe değil de
İngilizce yazmış ve yayınlamış olsaydı, çoktan "dünya çapında"
tanınmış, kendine "literatürde" saygın bir yer
edinmişti.
Ama bir Türk araştırmacı ve yazarı
olduğu, yani "hayata iki-sıfır yenik başladığı" için, şimdi
işsizdir.
Haldun Taner ustamızın "Ases"
isimli muhteşem öyküsünü bilir misiniz? Hani şu çok yetenekli bir
futbolcu olan, ama maçlarda "dürüst" davrandığı için hayatını bir
muslukçu olarak bitiren çocuğun öyküsünü?... İşte onun gibi bir
şey. Parayı ve şöhreti Dan Brown gibi "uyanık esnaf takımı"
götürür, bir de onların Türkiye'deki gönüllü
zevzekleri.