Mahşerin dört atlısından üçü…
“Demokratik açılım” paketine karşı çıkanlar ve bunu “vatana ve şehit ailelerine ihanet” olarak algılatanlardan bilhassa iki eski büyükelçiye dikkat!..
GAZETECİLER.COM -
Can Ataklı, “domuz gribi
var” ayaklarına birilerinin parayı
götürdüğünü yazmış bugün…
Başbakan
Erdoğan’ın da bu oyunu gördüğü için “Ben
aşı olmayacağım” dediğine dikkat çekmiş…
Ataklı’nın,
“Domuz gribi” korkusu yaratılarak
birilerine para kazandırıldığını ima eden yazısının tamamını az
sonra okurusunuz…
Bir çift söz de biz
edelim:
“Demokratik
açılım” paketine karşı çıkanlar ve bunu
“vatana ve şehit ailelerine ihanet” olarak algılatanlardan bilhassa
iki eski büyükelçiye dikkat!..
Biri CHP’den, diğeri MHP’den
milletvekili…
Ve ikisi de elçilik dönemlerini
iyi değerlendirip silâh sanayicilerinden “komisyonculuk” kapmış
kişiler…
İncil’de mahşerin dört atının
ikisinden biri kırmızıdır ve savaşları temsil
eder…
Bir diğeri ise soluk renklidir,
salgın hastalıklarla, zamansız öldürülmeleri…
Diğer ikisinden beyaz olanı
lideri; siyah olanı ise açlık ve yoksulluğu ifade
ederler…
Şu anda “Lider” hariç diğer üç
atlı Türkiye’de mevcut…
Gerçi nüfusumuzun % 99’u Müslüman
ama yine de “hatırlatalım” dedik…
Can
Ataklı’nın yazısının tamamı
aşağıda…
Domuz gribi çok pis
kokuyor
Daha ilk günden yazmaya karar vermiştim,
sonra biraz zaman geçsin acele edip yanlış yapmayayım diye
düşündüm.
Nitekim dün oturdum, domuz gribi olayındaki tuhaflıkları yazmaya başlamıştım ki, karşımdaki televizyondan Başbakan’ın sesi yükseldi:
“Ben domuz gribi aşısı yaptırmayacağım.”
Bana öyle geliyor ki, domuz gribi konusunda zaten pis kokular geliyordu, şimdi koku birilerini bayıltacak gibi.
Şuradan başlamak istiyorum: Domuz gribi Meksika’dan Amerika’ya sıçradıktan sonra tüm dünyada bir telaş başlamıştı. Önce buna ilgi göstermeyen Türkiye, daha sonra tehlikeyi fark etti ve çeşitli önlemler aldı.
Bakanlığın hızlı ve gerçekçi kararlar aldığını yazdık çoğumuz. Sonra iş biraz tavsadı. Havaalanlarındaki termal kameralar dışında konu pek konuşulmaz oldu. Derken bir süre önce Sağlık Bakanı bir basın toplantısı yaparak domuz gribinin çok tehlikeli olduğunu, Türkiye’nin tehdit altında olduğunu söyledi ve öleceklerin rakamını bile verdi.
Bu basın toplantısı beni de çok şaşırtmıştı. Ne olmuştu da bakanlık herkesi paniğe sevkedecek bir açıklama yapmıştı? Bakan önlem olarak 20 milyonu aşkın aşı alınacağını bunun için bağlantılar yapıldığını da açıkladı.
Bu basın toplantısına kadar Türkiye’de teşhis edilmiş domuz gribi vakası yoktu. Ama toplantıdan sadece iki gün sonra ilk vaka Ankara’da görüldü. Derken İstanbul sonra Diyarbakır ve başka iller. Ve ardından ölümler başladı. Şu ana kadar ölen sayısı 9’du.
Peki nasıl oldu da domuz gribi birden Türkiye’ye girdi?
İYİMSER YORUM: Bazı vakalar saptanmıştı, ama gerekli aşı olmadığı için halkı paniğe sevketmek istememişti bakanlık. Önlemler alınınca durum açıklandı. Hastalığa yakalananlar da açıklanmaya başlandı.
KÖTÜMSER YORUM: Bakanlık önlem olarak 500 milyon dolarlık aşı aldı. Birileri de ciddi komisyonlar kazandı. Bakanlık mecburen panik yarattı ve aşıya talebin artmasını sağladı. Türkiye gibi bir ülkede bu iki yorum da geçerli olur biliyorsunuz.
Ama tam bu sırada Başbakan’ın “Ben aşı yaptırmam” sözü bomba gibi düştü. Şimdi düşünün, eğer Başbakan aşı olmazsa, Türkiye’de bu aşıyı yaptıracak bir kişi çıkar mı? Çıkmaz. Peki aşılar ne olacak? Kimbilir Başbakan belki de oynanan oyunu fark etti ve “haydi madem kendi başınıza iş yaptınız, şimdi kendi başınıza çözün bakalım” demek istiyordur.
SONUÇ: Sağlık Bakanı artık yerinde duramaz. Hemen istifa etmesi gerek. Doğrusu siz bu satırları okurken çoktan istifa etmiş olmasıdır.
Nitekim dün oturdum, domuz gribi olayındaki tuhaflıkları yazmaya başlamıştım ki, karşımdaki televizyondan Başbakan’ın sesi yükseldi:
“Ben domuz gribi aşısı yaptırmayacağım.”
Bana öyle geliyor ki, domuz gribi konusunda zaten pis kokular geliyordu, şimdi koku birilerini bayıltacak gibi.
Şuradan başlamak istiyorum: Domuz gribi Meksika’dan Amerika’ya sıçradıktan sonra tüm dünyada bir telaş başlamıştı. Önce buna ilgi göstermeyen Türkiye, daha sonra tehlikeyi fark etti ve çeşitli önlemler aldı.
Bakanlığın hızlı ve gerçekçi kararlar aldığını yazdık çoğumuz. Sonra iş biraz tavsadı. Havaalanlarındaki termal kameralar dışında konu pek konuşulmaz oldu. Derken bir süre önce Sağlık Bakanı bir basın toplantısı yaparak domuz gribinin çok tehlikeli olduğunu, Türkiye’nin tehdit altında olduğunu söyledi ve öleceklerin rakamını bile verdi.
Bu basın toplantısı beni de çok şaşırtmıştı. Ne olmuştu da bakanlık herkesi paniğe sevkedecek bir açıklama yapmıştı? Bakan önlem olarak 20 milyonu aşkın aşı alınacağını bunun için bağlantılar yapıldığını da açıkladı.
Bu basın toplantısına kadar Türkiye’de teşhis edilmiş domuz gribi vakası yoktu. Ama toplantıdan sadece iki gün sonra ilk vaka Ankara’da görüldü. Derken İstanbul sonra Diyarbakır ve başka iller. Ve ardından ölümler başladı. Şu ana kadar ölen sayısı 9’du.
Peki nasıl oldu da domuz gribi birden Türkiye’ye girdi?
İYİMSER YORUM: Bazı vakalar saptanmıştı, ama gerekli aşı olmadığı için halkı paniğe sevketmek istememişti bakanlık. Önlemler alınınca durum açıklandı. Hastalığa yakalananlar da açıklanmaya başlandı.
KÖTÜMSER YORUM: Bakanlık önlem olarak 500 milyon dolarlık aşı aldı. Birileri de ciddi komisyonlar kazandı. Bakanlık mecburen panik yarattı ve aşıya talebin artmasını sağladı. Türkiye gibi bir ülkede bu iki yorum da geçerli olur biliyorsunuz.
Ama tam bu sırada Başbakan’ın “Ben aşı yaptırmam” sözü bomba gibi düştü. Şimdi düşünün, eğer Başbakan aşı olmazsa, Türkiye’de bu aşıyı yaptıracak bir kişi çıkar mı? Çıkmaz. Peki aşılar ne olacak? Kimbilir Başbakan belki de oynanan oyunu fark etti ve “haydi madem kendi başınıza iş yaptınız, şimdi kendi başınıza çözün bakalım” demek istiyordur.
SONUÇ: Sağlık Bakanı artık yerinde duramaz. Hemen istifa etmesi gerek. Doğrusu siz bu satırları okurken çoktan istifa etmiş olmasıdır.