Mahmut Övür Cumhuriyet'i topa tuttu!
Habertürk yazarı Fatih Altaylı'dan özür bekleyen Cumhuriyet gazetesine, Sabah yazarı Mahmut Övür'den ağır darbe: "FETÖ'ye selam çaktı!"
Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür, Bülent Arınç'ın Ankara eski Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'e söylediği "Parsel parsel" sözlerini Cumhuriyet'e uyarladı:
"Parsel parsel satılan Cumhuriyet ve FETÖ."
Cumhuriyet tartışmasını aslında Fatih Altaylı başlatmıştı... Cumhuriyet gazetesi de, Altaylı'nın yazısını haksız bulmuş ve özür beklemişti. Altaylı elbette özür dilemedi... Daha ağır bir cevapla özür talebini geri çevirdi...
Fatih Altaylı'nın başlattığı tartışmaya bugün Sabah gazetesi
yazarı Mahmut Övür de dahil oldu:
"(...) Kim kiminle birlikte, nasıl bir siyasi
kamplaşmadır bilmiyorum ama 1 oyla Vakıf Yönetim Kurulu'nun yapısı
değiştirilerek FETÖ'ye selam çakan, sahte belgeleriyle operasyon
gazeteciliği
yapan Can Dündar'ın önü açılmış
oldu. O andan itibaren FETÖ elebaşısı Gülen, en
tepede Cumhuriyet logosunun üstünde "mazlum" olarak sık sık
görülmeye başladı."
İŞTE MAHMUT ÖVÜR'ÜN
O YAZISI
Cumhuriyet gazetesinde son 10 yılda yaşananlar, Kemalist siyasal
çevrede yaşanan siyasal savrulmaların nasıl bir çıkmaza
sürüklendiğinin en somut örneği.
"Genç subaylar rahatsız" manşetleri ve "Tehlikenin farkında
mısınız?" korkutmalarıyla başlayan yanlış siyasi tercih, bu çevreyi
öyle bir savurdu ki sonunda denize düşen yılana sarılır misali
gerçek tehlike FETÖ'ye sarılma noktasına getirdi.
Bugün Cumhuriyet gazetesi tam da bu savrulmanın en derin sancısı
içinde. Buraya, kamuoyunda fazla tartışılmayan Cumhuriyet
Vakfı'ndaki iç darbeyle gelindi.
O darbe sonucu yaşanan el değiştirme anlaşılmadan, Cumhuriyet'i
FETÖ'yle ilişkili hale getiren yapı ve o yapının neden yargılandığı
anlaşılamaz.
Gazete hakkında açılmış iki dava var. Biri Kasım 2016'da İstanbul
Çağlayan Adliyesi 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, "Terör örgütü üyesi
olmamakla birlikte terör örgütlerine yardım etmek" suçuyla açılan
dava. Bu davada, yargılanan 15 gazeteciden 13'ü tahliye oldu.
Tutuklu üç gazetecinin yargılaması sürüyor.
İkincisi Cumhuriyet Vakfı ile ilgili olan dava. Asıl önemlisi ve
Cumhuriyet'te olup bitenlerin perde arkasını anlatan bu davadır.
Ama ilginçtir üzerinde pek durulmadı ve tartışılmadı.
Şimdi Cumhuriyet Vakfı üzerine kayıtlı malların satışıyla yeniden
gündemde...
Fatih Altaylı Habertürk'te yazdı. Dava dosyalarında da ayrıntıları
var, 2015'ten bu yana Cumhuriyet'in elindeki çok sayıda gayrimenkul
elden çıkartılmış, hem de çok ucuza.
Sadece şu örnek yeterli; İstanbul Harbiye'de deniz gören Nadir
Nadi'nin evi Doğan Grubu'na, 2 milyon 400 bin TL'ye satıldı. Dava
dosyasında üç bilirkişi raporu var en düşüğünde 100 bin, en
yükseğinde 933 bin TL daha ucuza gittiği görülüyor.
Aynı şey, Ankara'daki 6 katlı Cumhuriyet binası için de
geçerli.
İşin bu yanı bir yana, bu Vakıf davasının neden sonuçlanmadığı da
muamma.
Hikayesi bir hayli uzun ama şu özet her şeyi anlatıyor.
Cumhuriyetçilerin deyimiyle 2012 yılında İlhan Selçuk'un vefatıyla
Vakıf'ta "hizipleşmeler" başladı. Şu tespit de onlara ait; "O
tarihten sonra nasıl Türkiye'ye kumpas kurulduysa adeta Cumhuriyet
gazetesinde de bir proje uygulandı." Önce 2013 yılında yapılan
Vakıf seçimlerine hile karıştırıldı. Seçimlere kapalı zarf ile
oyunu gönderen Mustafa Balbay'ın oyu kabul edilirken, aynı şekilde
oyunu gönderen İnan Kıraç'ın oyu yasaya aykırı olarak kabul
edilmedi. Kim kiminle birlikte, nasıl bir siyasi kamplaşmadır
bilmiyorum ama 1 oyla Vakıf Yönetim Kurulu'nun yapısı
değiştirilerek FETÖ'ye selam çakan, sahte belgeleriyle operasyon
gazeteciliği yapan Can Dündar'ın önü açılmış oldu.
O andan itibaren FETÖ elebaşısı Gülen, en tepede Cumhuriyet
logosunun üstünde "mazlum" olarak sık sık görülmeye başladı.
Sonra da TIR operasyonları görüntüsü geldi.
Can Dündar bu kadarla yetinmedi.
Gazete manşetine FETÖ'cü savcıları taşımaya hatta bir türlü
satamadığı kendi villasını FETÖ'cü avukata satmaya kadar bir dizi
şey yaptı.
O ana kadar susup kenara çekilen Vakıf üyesi Alev Coşkun ve
arkadaşları hemen harekete geçti ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden
seçimlerin incelenmesini istedi. Yaklaşık 4 yıl içinde 4 ayrı
müfettiş incelemesi yapıldı. Biri hariç hepsi seçimleri yasaya
aykırı ve hileli buldu.
Bunun üzerine Alev Coşkun ve arkadaşları Şubat 2016'da Vakıf
seçimlerinin iptali için İstanbul'da bir hukuk davası açtı. Mahkeme
2 Haziran 2017'de iddiaları haklı buldu ve seçimi iptal etti.
Vakfılar Genel Müdürlüğü'nün avukatı da "mevcut yönetim batıldır"
diye dilekçe verdi. Dava şu anda İstanbul İstinaf Mahkemesi 4.
Hukuk Dairesi'nde.
Süreç böyle ama ilk mahkeme kararından sonra Vakıflar'ın seçimleri
yeniletme yetkisi olduğu söyleniyor, doğruysa şu ana kadar neden
yeniletmediğini merak ediyorum.