Mahçupyan'dan çok çarpıcı yolsuzluk ve Cemaat iddiası
Akşam gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, toplumun yüzde 70'inin yolsuzlukla inandığını belirttiği bugünkü yazısında Gülen Cemaati're zehir zemberek sözlerle yüklendi.
Akşam gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan'ın Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun başdanışman olarak yaptığı yolsuzluk açıklaması AK Parti'deki bazı isimlerde rahatsızlığa neden olmuştu.
Yolsuzlukların muhalefet tarafından suiistimal edildiğini belirten Etyen Mahçupyan, "Evet, kamuoyu çalışmalarına göre toplumun yüzde yetmişi yolsuzluk olduğuna inanıyor. Dolayısıyla esas meselemiz yolsuzluk değil, onu malzeme haline getiren büyük kavgamız. Kısacası AKP’nin hâlâ hazmedilememiş olması… O nedenle de yolsuzluklar son kertede iktidarın yaptığından ziyade iktidara yapılan bir şey… Doğrudan AKP’nin suiistimali… Bugünlerde muhalefet panikte, çünkü AKP bu silahı da muhalefetin elinden alacak gibi gözüküyor" iddiasında bulundu.
Mahçupyan bu yazısıyla yolsuzlukla suçlanan bakanların, hükümet tarafından Yüce Divan'a sevkedilebileceği imasında bulunmuş oldu.
CEMAAT KENİSİNİ VAZGEÇİLMEZ GÖRÜYORDU
Yazısında Gülen Cemaati'ine de yüklenen Etyen Mahçupyan, Cemaat'in kendisini vazgeçilmez gördüğünü sandığını vurgulayarak, şöyle devam etti: "Hizmet hareketi kendisini vazgeçilmez bir pazarlık unsuru yapacak bir strateji içinde davranmaktaydı. Dolayısıyla ellerindeki pozisyonları genişlemek ve belirli kurum veya işlevlerde tam hâkimiyet sağlamak üzere kullandılar. Neredeyse bütün kamu hizmeti yapan kurumların personel güvenlik dairelerine hâkim oldular ve yıllar içinde söz konusu kurumların personel yapısını tamamen kendi siyasetleri doğrultusunda yeniden oluşturdular."
Mahçupyan, 17 ve 25 Aralık operasyonlarının başarılı olması durumunda yaşacamları ise şöyle özetledi: "Eğer başarılı olsaydı hükümet ‘kim vurduya’ gidecek ve Hizmet ‘gerçek’ iktidarın parçası, ortağı ve belki de sahibi haline gelecekti."
Etyen Mahçupyan'ın 'Yolsuzluklar AKP’nin suiistimal edilmesidir' başlıklı yazısından çarpıcı bölümler şöyle:
İKTİDARIN SİYASİ ALANDA ELEŞTİRİLECEK YANI YOK
Seçimlere gidilirken muhalefetin elinde tek söylem yolsuzluklar olacak gibi gözüküyor. Anlaşılır bir durum, çünkü iktidarın siyasi uygulama alanında gönül rahatlığıyla eleştirilebileceği pek bir konu yok. Nitekim sadece yüzeysel bir manipülasyon gayretini ifade eden ‘otoriterleşme’ suçlaması da bugünlerde iyice sönmeye yüz tuttu. AKP iktidarı askeri vesayetle birlikte arkaik bir devlet ve yönetim anlayışını sona erdirirken, ekonomi, sağlık, altyapı ve kentleşme alanlarında hayal edilmesi güç bir sıçrama yarattı. Özgürlükler Cumhuriyet tarihinin hiçbir noktasında olmadığı kadar genişledi.
HİÇBİR İKTİDAR BU KADAR BAŞARILI OLAMAZDI
Ama aynı süreç bir kavga dönemiyle çakıştı. Ergenekon ve Balyoz girişimlerinin peşinden parti kapatma davası, 367 meselesi, 27 Nisan müdahalesi, Gezi’nin araçsallaştırılması, 17 ve 25 Aralık komplosu geldi. Bugünlerde gündemde olan, seçim barajının Anayasa Mahkemesi konusu kılınarak seçimin meşruiyetinin zedelenmesi için uğraşılması da bu çizginin devamı gibi gözüküyor. Herhalde hiçbir iktidar bu kadar salvo altındayken ve hayati tehditlerle uğraşırken böylesine başarılı olamazdı. Ayakta kalma uğraşı veren ve başına sürekli çorap örülmeye çalışılan bir iktidarın bunca reformu gerçekleştirmesi, Çözüm Süreci’ni hayata geçirmesi olağanüstü bir başarı hikayesi.
(...)
CEMAAT KENDİNİ VAZGEÇİLMEZ
SANDI
Bu durumla baş edilmesi, bürokrasinin en azından belirli
pozisyonlarının güvenilir ellere teslim edilmesini gerektiriyordu.
AKP de kendi tabanına ve doğal çevresine döndü, iyi
yetişmiş insanlar aradı ve Hizmet hareketinin yeni kuşaklarından
yararlanmayı tercih etti. Ne var ki Hizmet hareketi kendisini
vazgeçilmez bir pazarlık unsuru yapacak bir strateji içinde
davranmaktaydı. Dolayısıyla ellerindeki pozisyonları
genişlemek ve belirli kurum veya işlevlerde tam hâkimiyet sağlamak
üzere kullandılar. Neredeyse bütün kamu hizmeti yapan kurumların
personel güvenlik dairelerine hâkim oldular ve yıllar içinde söz
konusu kurumların personel yapısını tamamen kendi siyasetleri
doğrultusunda yeniden oluşturdular. Yeterince güçlenince de
iktidara ‘ortak’ olmak istediler ve Erdoğan’ı bunun önündeki engel
olarak gördükleri için de 17 ve 25 Aralık müdahalesini
tertiplediler. Aslında tarih tekti… Eğer ‘uygun’ nöbetçi hâkimi
elden kaçırmasalar darbe 17 Aralık’ta tek hamlede vurulacak ve
yaratılacak hengamede hükümetin ayakta kalması beki de mümkün
olmayacaktı. Öte yandan bu darbenin AKP’nin yaklaşan
seçimleri kaybetmesini garanti etmemesi de mümkündü.
‘Çözüm’ AKP’ye fazla vurulmaması karşısında
Erdoğan’ın siyasi hayatının bitmesi ve Hizmet’in kalıcı olarak
parti içine çöreklenmesiydi.
(...)
TOPLUMUN YÜZDE 70'İ
YOLSUZLUĞA İNANIYOR
On iki yıllık AKP iktidarında hiçbir yolsuzluğun olmadığını
söylemek nasıl anlamsızsa, bu dönemi yolsuzluk üzerinden değerlendirmek de o denli
anlamsız. Evet, kamuoyu çalışmalarına göre toplumun yüzde
yetmişi yolsuzluk olduğuna inanıyor. Ama Erdoğan
sorulduğunda bu oran yarı yarıya düşüyor ve söz konusu kanaat
ayrışmasının açıkça ideolojik olduğu görülüyor. Dolayısıyla
esas meselemiz yolsuzluk değil, onu malzeme haline getiren büyük
kavgamız. Kısacası AKP’nin hâlâ hazmedilememiş olması… O
nedenle de yolsuzluklar son kertede iktidarın yaptığından ziyade
iktidara yapılan bir şey… Doğrudan AKP’nin suiistimali…
Bugünlerde muhalefet panikte, çünkü AKP bu silahı da
muhalefetin elinden alacak gibi gözüküyor.