Mad Men efsanesi perdeleri kapatıyor...
Sevenleri için dünyanın en iyi dizisi, sevmeyenleri için retro reklam dünyası. Televizyon tarihinin en ödüllü işlerinden 'Mad Men'in her bir bölümünü oya gibi işleyen yapımcıları, son sezona davet ediyor bizi.
2007 yılında, 1960’da başlayan dizi, 2015’te bitecek, 1970’te
olacağız. Son sezonu iki parça halinde yayınlamaya karar verdi
dizinin yaratıcısı ve yapımcısı Matthew Weiner. Artık 70’lerdeyiz.
Bunu tanıtım fotoğraflarına bakarak bile anlayabiliyoruz. Kadınlar
diz boyu evaze eteklerden minilere geçmiş, erkekler blazer ceketler
giyiyor. Dünya artık gerçekten değişmeye başlayacak. 10 yılda
sosyal hayatta, iş hayatında yaşanan o kaygan ama sert değişimi
yedi yılda gösterdi bize Mad Men.
Geçen sezon Martin Luther King’in vurulmasından Vietnam Savaşı’na
ince ince işlenmişti 1968 yazı. 68’deki Chicago’daki sokak
hareketlerinin olduğu bölümlerde, “Polisin kafanı kırdığını
düşünebiliyor musun? “Onlar da taş atıyorlar” diyalogu, geçen yaza
denk gelince epey ironik olmuştu. Dizinin sonunda Don’a “Are you
going down?” (Aşağı mı iniyorsun) diye sorarken onlar, biz aslında
bu alegori ile bambaşka bir şeyi anlatabilmesini sevmiştik.
Mad Men’in tek başrolü ama birkaç köşetaşı karakteri var. Mad Men,
sözünü aslında başrolü değil, kadınları üzerinden söyler. Midenizi
alt üst eden bir kadın düşmanlığı ve ırkçı bir bakış vardır Mad
Men’de. Diziden değil, dönemdendir. Ayrımcılığın sinsiliğini
gözünüze sokar ve kadınların, eşcinsellerin ve siyahilerin sosyal
yaşamdaki değişiminin nasıl da adım adım gerçekleştiğini izlersiniz
sezonlar boyunca. Kadın erkek ilişkilerine, kadınların sosyal
hayata katılımına, siyahilerin çektiklerini ve onların da günlük
yaşamdaki görünürlüğüne, pazarlamaya, satışa, siyasete, savaşa,
savaş karşıtlığına, yahudilere, siyahilere, eşcinsellere,
hippilere, polise, başkanlara, paraya ve lükse insanların
bakışlarını ve bu bakışın nasıl da değişebileceğini sorgular.
Her bir bölümüne bir servet harcanan Mad Men’de kullanılan en ince
detay bile düşünülüyor. Yapımcısı o gün hangi gün ise gerçek hava
durumunu, tren ve uçak saatlerini öğreniyor örneğin. Kullanılan
otomobillerin verdikleri statüye dair mesajlar üzerine kafa
yoruluyor. Bir tek yüzük için bile dünya altını üstüne getiriliyor.
Sigaraların boyu, paketleri, şişeler, etiketleri her şey planlı.
Hiçbir şeyin tesadüf olmadığı bu şatafatlı ve de kasvetli dünya
yıkılacak.
Dizinin jeneriği anlatır, bir düşüşten söz eder Mad Men. Ana
karakteri Don Draper’ın düşüşünü izleriz, her bölümden önce. Bu
düşüş boşuna değildir, biliriz. Bize kalan, dünyanın en mükemmel
dizisini izlemiş olmak olacak. Kurdukları dünyaya bizi sigarayı
bırakmış insanı dumana çektiği gibi çeken Mad Men, bir adamın iç
dünyasından bir ülkenin iç dünyasını anlatabilmiş olacak. Mad
Men’in dünyası, duygusallığı, inişleri, çıkışları, sağlıksızlığıyla
hakiki bir dünyaydı. Ölüm korkusunun kesif kokusunun sarmadığı bir
dünya. Aşk için yakıp yıkan insanların olduğu, her şeyin korkusuzca
denendiği, insanlara daha kolay güvenildiği, daha kolay kanıldığı
bir dünya. 21. yüzyılın tekdüzeliği ve yüzeyselliğinin yanında;
lunapark gibi; kapısından içeri girmekte tereddüt edeceğiniz ama
içerde kesin çok eğlendiklerini bildiğiniz kocaman bir parti gibi
60’lar. Yani aslında obur bir insan olarak örnek vermem gerekirse,
Antakya’nın has nar ekşisi gibi olan dünyanın yerini nar ekşisi
sosunun aldığı yüzyılımıza uyanacağız bu dizi bitince. İyi seyirler
ve günaydın.
* magmono.com'dan alınmıştır.