Levent Gültekin 'Ahmet Arsan'ı açıklıyor!..

Mustafa Karaalioğlu ve Levent Gültekin'in yolları neden ayrıldı? Sebep Menderes Türel mi? Biz sorduk, Levent Gültekin yanıtladı...

GAZETECİLER.COM - (Özel)
Bahar GİRTİ

Mustafa Karaalioğlu'nun sağ kolu, İDO'lardaki 24 ve Star'daki 100 temel eser gibi büyük projelerde imzası olan İcra Kurulu Başkan Vekili Levent Gültekin geçtiğimiz günlerde sürpriz bir kararla Star Gazetesi ile yollarını ayırmıştı.

Grup içerisinde en çok sevilen yönetici olarak bilinen Gültekin'in istifası, güç kaybı olarak yorumlanmıştı. Herkes, Mustafa Karaalioğlu ile Levent Gültekin'in yollarının neden ayrıldığını merak ediyordu.

İstifasının ardından telefonla kendisine ulaştığımız Levent Gültekin, bu kararı üç aydır düşünüdüğünü ifade ederek, detaylı bilgiyi daha sonra sadece Gazeteciler.com'a açıklayacağını söylemişti.

Bugün Gazeteciler.com'u ziyaret eden Levent Gültekin'le, 'istifasına' yönelik bir söyleşi yaptık. Star Gazetesi'ndeki ayrılığından, Mustafa Karaalioğlu ile arasındaki diyaloğun ne konumda olduğuna, yurtdışı planlarından, Ahmet Arsan'ın 'gerçek kimliği'ne kadar herşeyi sorduk. Bakın Gültekin sorularımızı nasıl yanıtladı?

İşte Gazeteciler.com'un Levent Gültekin ile röportajından ara başlıklar:

- Takdir edilen bir yönetici olduğunuz halde Star’dan neden ayrıldınız?

Takdir edildiğimi düşünmüyorum. Star’dan ayrıldım ve bunun bir tek nedeni yok. Birbiriyle bağlantılı nedenleri var. Temel nedense, büyük projelere imza atması beklenmeyen, hattâ istenmeyen bir makamı daha fazla işgal etmeyi anlamlı bulmamam. Ayrıca, çok patron değişti grupta, 5 patron gördüm. Her gelen patronun çalıştığı bir yönetici olmak hoşuma gitmedi.
 
- Patronlar gazetenin içeriğine karışıyor muydu?

Hem evet, hem hayır. İçeriğe zaten ben de karışmıyordum. Bir konumunuz, stiliniz vardır ve gazete doğal olarak sizin yönelişlerinize göre bir evrim geçirir. Her neyse. Patronajın değişmesiyle bir durgunluk oluştu. Strateji değişti. Büyüme yerine, durumu koruma tavrı benimsendi. Yaptığımız iş keyif vermez oldu. Duran uçak düşer. Ben de “Ah o uçakta ben de olsaydım” demek istemedim. (Gülümsüyor.)

- Star gazetesi şu anda duran bir uçak mı yani?

Lütfen sözlerimi olmadık bir yöne çekmeyin. Demek istediğim şey şu: Uçağın bir yere gitmesi lazım. Yürüme mesafesinde bir yolu katetmek için uçağa binilmez. Uçağı kaldırdıysanız, hiç değilse memleketi bir uçtan öbür uca geçmeniz uygun düşer. Ya da İngiltere’ye filan gidersiniz. Nitekim ben öyle yapacağım şimdi.

- İngiltere’ye mi gideceksiniz?

Evet. (Gülüyor.)  Hem biraz ortalıktan çekilmek, dinlenmek istiyorum, hem de biraz pratiğe ihtiyacım var.  Tebdil-i mekanda ferahlık vardır.

- Star’dan önce 8sutun, Gerçek Hayat dergisi, Yeni Şafak gibi yayınlarda önemli pozisyonlardaydınız. Medyadaki geçmişinizden kısaca bahseder misiniz?

16 yıldır bu sektördeyim, her kademesinde çalıştım: Genel müdürlük, sokakta gazete dağıtıcılığı, yayın yönetmenliği, reklam müdürlüğü, dağıtım müdürlüğü, patronluk… Her şeyi yaptım. Tüm bu işleri zevk için yaptım. Ne buradan elde edeceğim bir makama ne de gelire ihtiyacım var. Star’daki görevime de bu yaklaşımla başladım. Kafamda biriken projeleri gerçekleştirmek, medya sektöründe artistik işlere imza atmak niyetindeydim

- Star grubunda projelerinizi gerçekleştiremediniz mi?

İlk yıl çok iyi gitti, Bir çok esaslı işlerin yanında 24 için fiyakalı projeler yaptık. İstanbul Deniz Otobüslerinde 24'ün izlenmesini sağladık, kanalı karasal yayına geçirdik. Tatlı bir işti. Beğenen oldu, huylanan oldu, fakat müthiş bir etki uyandırdığı kesin.

- Gazetede neler yaptınız?

Gazetenin tirajını 300 bine çıkardık. 300 bin, abartılacak bir sayı değil ama iyi yani. Bir gazetenin gücü iki şeyden kaynaklanır: 1- Entelektüel yorumların, söylemin sağlamlığı. 2- Tiraj. Doğru ve nizami haber zaten olması gerekendir, onu ayrıca söylemiyorum. İçi boş bir gazeteyi 700 bin satmanın bir esprisi yoktur. Ama esaslı bir gazete 300 bin dolaylarında büyük ses getirir. Gündemi belirler, siyasete etki eder, toplumsal yükselişe katkı sunar. Tirajı 300 bine taşıdık. Ayrıca grup içinde yönetsel anlamda atılımlar gerçekleştirdik. Enerjiyi yükselttik, kurum kimliğinin güçlenmesi için çalıştık…

- 100 Temel Eser projesiyle tiraj 300 bin olmuştu, değil mi? Sonra tirajı o seviyede neden tutamadınız?

Büyük bir heyecan, enerji ve motivasyonla başladık. 2 yıllık eylem planımız hazırdı.
Harekete geçtikten 4 ay sonra o zamanki patron rahmetli Hasan Doğan, federasyon başkanlığına gidince atılım da kesintiye uğradı. Ethem (Sancak) Bey geldi. Medyada tek başına patron bir şey yapamayacağı gibi, tek başına yönetici de bir şey yapamıyor. Uyum olmalı. Ethem Bey’in medyaya bakışı da, medyadan beklentisi de başkaydı. Frekansımız tutmadı ve işler akamete uğradı.

- Şirkette büyüme stratejisi olmadığı için mi işinizden ayrıldınız?

İnsanlar geçim ve statü ihtiyacını karşılamak için ya da meslekle olan duygusal irtibatlarından dolayı o işte çalışır. Benim bu iki hedefle de işim yok. Boş gezdiğim zaman daha çok kazanıyorum. Kimin buradan elde edeceği maaşa ve makama ihtiyacı varsa o arkadaş çalışabilir benim yerime.

- Tam anlamadım. Patronlar tirajın yükselmesini istemedi mi?

Sadece patronlar değil… Şöyle düşünün: Her gün aklınıza süper projeler geliyor, fakat etrafınızda bunları dinleyecek, anlayacak, önemseyecek, uygulayacak kimseyi bulamıyorsunuz!

"AYRILMAMDA MENDERES TÜREL FAKTÖRÜ YOK"... DİĞER SAYFADA...

[page_end]

- İstifanızdan sonra çıkan haberlerde yeni patron Fettah Tamimce’nin bir tasarrufu olduğu, hatta siz Menderes Türel’in altında çalışmayı kabul etmediğiniz için ayrıldığınız iddiaları da yer aldı. Bunlar tamamen yalan mı?

Yalan. Ben istifaya 4-5 ay önce karar vermiştim fakat İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karaalioğlu’nu ikna edemediğim için erteleniyordu. Menderes Bey’in konumunun benimle hiç alakası yok zaten. Kaldı ki tanıştığımızda gördük ki kendisiyle aynı dilden konuşuyorduk. Ayrıca, Fettah Bey gayet başarılı ve kibar biridir. Daha ne beni ne tarzımı ne de iş tutuşumu görmeden anlamadan istifamı istemesi söz konusu değildi.

MUSTAFA'YLA KÜS DEĞİLİZ TARZIMIZ FARKLI

- Mustafa Karaalioğlu’yla kavga ettiğiniz bu nedenle ayrıldığınız da söyleniyor. Dostluğunuz bitti mi?

Biz Mustafa’yla eski arkadaşız. Arkadaşlığımız burada başlamadı ki burada bitsin. Aramızda iş tutuş ve işten beklenti konusunda farklılık olabilir ama asla kişisel tartışma ya da küskünlükler olmaz.  “Ayinesi iştir kişinin” derler. İşimiz, tarzımız, verimimiz, ürünümüz neyse, biz oyuz. Hayatta kestirme yoldan giderek ünlü, zengin, pozisyon sahibi olabiliriz. Fakat olgunluğa kestirmeden gidemeyiz. Dostluk dediğimiz bence aslında bir bakıma iş arkadaşlığıdır. Onun dışında zaten iyi geçinmek kolaydır. Birlikte yürümek için kimi seçtiğimiz, kim tarafından seçildiğimiz önemlidir. Anlatabiliyor muyum?

- Gayet iyi anlattınız… Ethem Bey niçin bıraktı gazeteyi?

Medyaya başka sektörlerden gelen patronların çoğunun varacağı son nokta sektörden çekilmektir. Çünkü medya gerçekten tutku istiyor. Bir işadamı, başka alanlarda başarı göstermiş olsa bile burada çok çabuk tökezleyebiliyor. Ethem Bey bu işe kendi deyimiyle “Birinci sınıf demokrasi inşasına yardımcı olmak için” girdi. Bu uğurda yürüttüğü mücadelenin sonuna geldi sanırım ve “Benden bu kadar” deyip çıkmak zorunda kaldı. Medya sektörü kendisine metres gözüyle bakanlara tahammül eden sektör değil
Ama ilk başladığı zamanlarda Ethem Sancak “Türkiye’nin 2. büyük grubu olacağız” diyordu?
Evet her patron işe biraz gazla başlamak ister. Medya, dikkatlerin çabucak üzerine çevrildiği bir sektördür. Ethem Bey de dikkatleri daha fazla çekmek için sanırım söyledi o sözleri.
 
- Tamamen çıktı mı sektörden?

Resmi olarak % 50 hissesini devretti. Bildiğim kadarıyla tamamını verme niyetinde
 
"YANDAŞ MEDYA! BAŞARISIZLIĞI YANDAŞLIKTA ARAMASIN" DİĞER SAYFADA...

[page_end]

- “Yandaş medya” denen blokta genel bir başarısızlık olduğu iddiaları var buna ne diyorsunuz?

Buna kısmen katılıyorum ama bu başarısızlığın sebebini ‘yandaşlıkta’ görmüyorum. Bu medya yandaş olduğu için başarısız olmuyor, iş profesyonel, dahası gönülden yapılmadığı için başarısız oluyor. Bu kurumlar daha çok bir ‘misyon refleksiyle’ hareket ediyorlar, profesyonel refleksle değil. Yoksa Türkiye’de % 47 oy almış bir partinin politikalarını destekleyen gazeteler TV’ler neden az ilgi görsün ki? Anlaşılır bir durum mu bu?

- Yani medyanın ‘yandaş’ olması kabul edilebilir bir şey mi sizce?

Taraf diye gazete çıkıyor bu memlekette. Gazetecilikte bir gram entelektüellik varsa, tarafgirlik de olur, olacaktır. Elbette hiç kimse iktidarı ‘koşulsuz’ desteklememeli. Gazetecinin eleştirel, sorgulayıcı dinamizmi kaybolmamalı. Her haber bir güzelleme, her köşe yazısı bir ululama olmamalı. Böylesi saçmalıktır. Fakat iktidar olsun olmasın bir politik çizginin şu ya da bu süre boyunca, dengeli ve sorumlu bir tutumla desteklenmesinde ahlaki ya da meslekî bir sorun olmadığı fikrindeyim. Yeri gelir, eleştirirsin fakat o eleştiri de bir ‘katkı’ anlamı taşır. Aslında her önemli eleştiri bir katkıdır da. Her zaman övmek ya da yermekten bahsetmiyorum. Yayın politikasından söz ediyorum. Sizler daha iyi bilmelisiniz bu konuları. (Gülümsüyor.)

- Fettah Tamimce kalıcı olacak mı sizce?

Doğrusu, kendi kuşağımdan birinin medya patronu olmasından çok mutlu olurum Fettah Bey’in kalmasından da özellikle hoşnutluk duyarım. Sözlerinin ağırlığını koruyabilen adam sayısı azdır bu sektörde. Sanırım, Fettah Bey sektörü gözlemleme aşamasında. Kafasında ölçüp biçiyor. Ya “Ben varım” diyecek, işe asılacak yahut o da Ethem Bey gibi Türkiye’deki değişime mütevazı bir katkı yaptıktan sonra bayrağı başka bir işadamına devredecek.

- Nasıl oluyor bu bayrak devir işleri?

Size eski bir hatıramdan örnek vereyim: Yeni Şafak’ın ilk patronları vardı, Kış Kardeşler. Gazeteyi 3 yıl finanse ettikten sonra nefesleri tükendi ve devretmek istediler. Tayyip (Erdoğan) Bey bu kardeşlerden Mahmut Bey’in okul arkadaşı. Mahmut Bey gidip Tayyip Bey’e diyor ki “Artık devam edecek gücüm kalmadı. Kapatmak da istemiyorum, birini bulabilir misiniz, ona devredelim?” Tayyip Bey de çevresindekilere söylüyor. Albayraklar diyorlar ki “Biz alırız.” İş fiyat pazarlığına geldiğinde Ahmet Albayrak gazetenin eski sahiplerine “Yahu ne parası istiyorsunuz? Siz zarar etmiyor musunuz bu gazetede? E verin biraz da ben zarar edeyim.” diyor. Gerçekten de tam 11 yıldır zarar ediyorlar.

- Yeni Şafak’ta genel müdür vekilliği yaptınız ve oradan da istifa etmiştiniz. Biraz istikrarsız bir yapınız mı var sanki?

Yeni Şafak 30 bin satıyordu. Ben genel müdür vekili olduğumda müthiş bir tempoyla çalıştık ve 3 ay sonra gazetenin tirajı 113 bin oldu. Olağanüstü bir şeydi. Herkes şaşkın, herkes mutlu. Ben de hayatımın en keyfili çalıştığım dönemlerinden birindeydim. Patrondan teşekkür üstüne teşekkür alıyordum. Mustafa Karaalioğlu o zaman Ankara temsilcisiydi. Büyüme devam ederken bir gün patron üst yönetimden 5 kişinin maaşını indirdi. Hem de hiçbir gerekçe göstermeden. “Çok yüksek alıyorsunuz, indiriyorum” dedi ve indirdi. Bu kadar başarıdan sonra böyle bir davranış kabul edilir mi? Diğer 4 arkadaş durumu kabul ettiler, ben de istifa ettim. Sonra patron geldi, dedi ki “Yapma Levent, sen gidesin diye yapmadım bu indirimi, başkası içindi. Tamam ben kararımı geri alayım, sen de istifadan vazgeç.” Çok gençtim, 26 yaşındaydım. Şimdiki tecrübem olsa, patron “Kal” dedikten sonra, hem de “yanlış yaptım” dedikten sonra istifada bu kadar diretmezdim. Patronların gururunu kırmak iyi bir şey değil. En büyük sermayeleri bu çünkü.

- Hani para için çalışmıyordunuz. Bakın, maaşınız indirilmiş diye istifa etmişsiniz?

Hayır orada sorun kesilen para değil, reva görülen davranıştı. Onur kırıcı bir durum vardı ortada. Kaldı ki o zaman paraya da ihtiyacım vardı. (Gülüyor)

- Orada da büyük bir tiraj artışından bahsediyorsunuz burada da nasıl oluyor bu?

Tiraj alma konusunda hiçbir zaman sorun yaşamadım. Hiçbir zaman sorun olacağını da düşünmüyorum.

- Star Grubu şu an zarar ediyor mu?

Benim istifa ettiğim ay kağıt üzerinde bir miktar kârdaydı fakat bu kâr, tasarrufla ve reklamda gösterilen başarıyla elde edilmiş bir kâr. Devamının gelip gelmeyeceği izlenecek stratejiyle alakalı.

"ŞİMDİLİK İNGİLTERE'YE GİDİYORUM SONRA YENİDEN SEKTÖRDEYİM"... DİĞER SAYFADA...

[page_end]

- Peki şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Önce bir İngiltere seferine çıkacağım. Orada 3-5 ay kalmayı planlıyorum. Medyadan ayrılmayı düşünmüyorum. Profesyonel yöneticilik yapabileceğim bir yer olursa, orada çalışırım ya da her boş kaldığımda yaptığım gibi kendi patronum olup bu sektörde bir iş kurabilirim.

- Sabah’a geçeceğiniz konuşuluyor?

Sabah mevzusu kimilerinin yakıştırması. Ne bir görüşme, ne bir teklif oldu.

- Köşe yazarlığı niyetiniz olduğu doğru mu?

Değil. Ben, yazılması, söylenmesi gerekenler üzerine kafa yoran biriyim. Bir gazete, dergi ya da haber – yorum sitesinin politikası nasıl olmalı? Zengin bir gündem nasıl oluşturulur? Günün sorusu, cevabı, hatası, eğrisi, doğrusu nedir? Kim, nereden geldi, nereye gidiyor? Siyasi süreçler nasıl bir rota izliyor? Bütün bunlara ve daha birçok şeye dikkat ederim. Bir yayın kurulunda, yazı işlerinde her zaman söyleyecek sözüm vardır. Beni az çok tanıyan herkes bunu bilir. Nitekim yayın yönetmenliği de yaptım. Fakat doğrudan doğruya köşe yazarlığı yapmak başka ustalıklar da gerektiriyor. Sınırlarımı biliyorum. Ben esasen bir yöneticiyim Bununla birlikte, fikir üretmede, yayın stratejisi oluşturmada de bilgi ve tecrübe sahibiyim. Zaten… her neyse.

- Buyurun, söyleyin lütfen.

Yöneticilikteki başarımın temelinde de yayının içeriğine verdiğim önem yatıyor aslında.

- Patron ile gazeteci arasında özel bir tür müsünüz?

Yaratık değilim. (Gülüyor.) Fakat galiba evet, doğru bir tanım yaptınız.
Mehmet Bekaroğlu sizin davayı sattığınızı söylüyor. Önceleri muhaliftiniz, Star’a başlayınca değiştiniz…


Sattınız mı davayı?

Mehmet Bekraroğlu kendisiyle alakalı siteminde haklı. Evet, başında olduğumuz gazetede Bekaroğlu hakkında kaba saba bir başlık altında o türden bir yazı çıkmamalıydı. Bekaroğlu dese ki “Bu ne biçim yazı? Hakkımda bunları yazılmasına nasıl göz yumdunuz?” Derdim ki “Haklısın sevgili ağabeyciğim. Günlük gazete temposunda gözümüzden kaçtı. Gel helalleşelim. Bir yazarın kabalığından ötürü bize bunca kızma. Çözüm bulalım. Bu işi küslüğe götürmeyelim.” Fakat öyle demiyor. “Davayı sattınız” diyor. Bizler olgun insanlarız. Hakaret yarışına giremeyiz. Birbirimizi ve durumu doğru anlamak için buluşup konuşmamız gerekir. Tabii ki inançlarımdan, düşüncelerimden, onurumdan vazgeçmiş değilim. Fakat böyle şeyler röportajlarda söylenmeli mi?

- Fakat AK Parti’ye muhaliftiniz gerçekten de, değil mi?

Evet, AK Parti’ye muhalefet ettik. Yayın yönetmenliğini yaptığım Gerçek Hayat’ta da  haber portalımda da AK Parti’nin yanlışlarını eleştiriyordum. Buna, basın özgürlüğü denir. İnanıyorum, hatta biliyorum ki bizim eleştirilerimiz, AK Parti çevresinde kızgınlığa sebep olsa da, özel bir etki uyandırıyor, yapıcı bir işlev görüyordu. Niyetimiz AK Parti’yi siyaset sahnesinden silmek değildi. Aksine, iyi bir siyasetin oluşmasına sorularla, itirazlarla, işaretlerle katkı sunmaktı. Yer yer çok sert eleştirilerde de bulunduk. Fakat bünyemizdeki yazarların takdir dolu yazılarını da sansürlemedik. Bunları da bir denge kurmak için söylemiyorum. Dergilerimiz, yazılarımız, eleştirilerimizin düzeyi herkesçe bilinir. Kaba, körü körüne muhalefet yapmadık. Samimi, seviyeli ve hatırı sayılır bir muhalefetti bizimki.

AHMET ARSAN KİM? DİĞER SAYFADA...

[page_end]

- Herkesin kimliğini merak ettiği Ahmet Arsan, köşesinde “Benim kim olduğumu bir tek Levent Gültekin biliyor” diye yazmıştı. Söyleyin o halde, Ahmet Arsan gerçekte kim?

Ahmet Arsan’ın kim olduğunu bilmekten, her gün bu konuda sorulara muhatap olmaktan inanın çok yoruldum. Kurtlar Vadisi vecizesi olarak bilinen “İki kişinin bildiği sır değildir” sözü bu duruma çok denk düşüyor. O söz de gerçi aslında Hz. Ali’ye aittir. Meğer sır olmayan bir bilgiyi saklamak ne zormuş! (Gülümsüyor.) Soruyu sorarken benden cevap alamayacağınızı biliyordunuz değil mi?
 
- Peki, Ahmet Arsan, Ahmet Hakan mı?

Ahmet Arsan’ın kim olduğunu ancak büyük bir televizyonun ana haber bülteninde açıklarım.
 
- Ciddi misiniz?

Hayır. (Gülümsüyor.)

---

DİPNOT: Röportajın sonuna bu konuyla ilgili 'ek bilgi' eklememiz gerektiğini düşündüm.
Levent Gültekin'in, Ahmet Arsan'ın 'gerçek kimliği' ile ilgili açıklaması 'pek net değil' aslında ama dün ihmal ettim, anlaşılır sandım, ama bugün Yenişafak Gazetesi'nden Mehmet Şeker'in 'yerinde uyarısı' üzerine anlaşılmadığını anladım.

O nedenle de Hadi Özışık'ın bu konuyla ilgili 24 Mayıs 2009 Pazar günü yazdığı makalesini linklemeyi uygun gördüm. Bu makale de Hadi Özışık, Levent Gültekin'den bir telefon görüşmesinde duyduğu ismi, ilan ediyor.