Kutsal ziyaret, Tele - Umre'ye döndü…

Ahmet Hakan’a söyleyecek söz bulamıyorum çünkü… henüz onunla ilgili yapacağım değerlendirme(!) için uygun söz üretilemedi…

Şu fotoğrafa bakar mısınız lütfen…
Keşke imkânınız olsa da büyütüp görebilseniz, basitliği…
Ne kadar banal…
Herkes ihrama bürünmüşken Ahmet günlük elbiseleri ile yere oturmuş…
Ertuğrul ise yine günlük kıyafeti ile ayakta ellerini açmış (herhalde) dua ediyor…
Ertuğrul’un gözlükleri, bakışlarındaki ifadeyi saklıyor…
Ya Ahmet’in hali?..
Gülüşünün görünmesini istemeyen muzır ilkokul çocukları gibi dudaklarını kapadığı, yüzündeki alaycı ifadeyi sakladığı ne kadar da belli…
Ahmet Hakan’a söyleyecek söz bulamıyorum çünkü… henüz onunla ilgili yapacağım değerlendirme(!) için uygun söz üretilemedi…
Peki, ya Ertuğrul?..
Nasıl olur da ülkenin en etkin gazetesinin genel yayın müdürü olarak Kutsal topraklarda böyle bayağı bir oyunda rol alabilir?..
“Her yazdığı, her yaptığı HÜRRİYET’i bağlıyor” diye daha dün yazmıştım…
Durun bakayım…
Yoksa yanılıyor muyum?..
Yoksa gerçek Ertuğrul, benim samimiyetine inandığım dostum Ertuğrul değil de “Oyuncu – Magazinci” Ertuğrul mu?..
Bir anda eski bir makalesi geliyor aklıma…
Arşive girip bakıyorum…
Hah işte buldum…
2 Mayıs 2009 tarihinde yayımlanmış…
Bakın neler diyor Ertuğrul:
 
Bazılarınız megalomanyak diyecek ama ben, Babıali'ye devrim yapmak için geldim.
Yeni insanlar bulmak, gazetecilikte yeni zihniyetler, yeni rol modelleri yaratmak iddiasındaydım.
……… Bunun için, Gazeteciler Cemiyeti'ne değil, Magazin Gazetecileri Derneği'ne üye olmuştum.
Çünkü gazeteciliğin rol modellerini "Abdi İpekçi-Uğur Mumcu" tekelinden kurtarmaya adaydım.
………… Köşe yazarlığına siyaset dışında devrimci yeni isimler kazandırmanın peşindeydim.
……… Kafamda Hürriyet'i, bir "sitcom" (durum komedisi) yapmak vardı.
………   Kafamdaki projenin ilk oyuncusu Ayşe Arman oldu……..  
 
İyi de Ertuğrul…
Mekke ve Kutsal Kâbe'de sitcom olur mu?..
Ayşe Arman gazeteciliğinin yeri Kutsal Kâbe mi?..
Hadi yanındaki arkadaşlardan biri dini de dindarlığı da unutmuş…
Sen zaten “Hıristiyanlık tarihi hakkındaki bilgim, İslâmiyet’ten fazlaydı” diye samimi ikrarda bulunuyorsun…
Peki ya Ali Bulaç?..
Ali Bulaç böyle bir soytarılığa (hakaret amaçlı kullanılmamış, durum tespiti yapılmıştır) nasıl alet olur?..
Alet olma cesaretini(!) nasıl gösterebilir?..
Ali Bulaç da mı “Ayşe Arman gazeteciliği”ne merak sardı yoksa?..
Öyleyse örtün de ölelim…
Bitmiş bu iş…
Para, ihtiras, hırs, şehvet bütün değerlerin önüne geçmiş…
Sevgili Bulaç;
Mevlâna Mesnevi'nin bir yerinde şöyle der:
“…. Pâk Tanrı’nın zatına ant olsun ki kötü yılan bile kötü arkadaştan yeğdir. Çünkü kötü yılan, insanın sadece canını alır. Kötü arkadaşsa insanı cehenneme sürer, orayı adama durak eder.”…
(Mesnevi. Cilt 5. Sayfa 216)
Cehennem’e sürüldüğünü görmedin mi Ali Bulaç…
Yoksa gördün de; Özkök ve Hakan’ın, kutsal bir ziyareti Tele –Umre’ye dönüştürdükleri bu oyunda rol kapmayı, cehennem korkusuna tercih mi ettin?..