Kurtuluş Tayiz'den Fehmi Koru'ya gönderme
Akşam yazarı "çözüm sürecinin ruhuna el Fatiha" diye yazan Fehmi Koru'ya çaktı: "her an pusudalar."
Tayiz'in "Sürece el Fatiha" diye yazanlar diye gönderme yaptığı isim ise 3 gün önce Gazete Habertürk'teki köşesinde o başlığı atan Fehmi Koru'ydu.
İşte Tayiz'in yazısı:
ÇÖZÜM SÜRECİ İÇİN FATİHA OKUYANLAR BİRAZ DAHA BEKLEMEK ZORUNDA
Çözüm süreci için Fatiha okuyanlar ve süreci ölmeden mezara koymaya çalışanlar biraz daha beklemek zorunda. 6-7 Ekim badiresi de atlatıldı; Hakan Fidan ile Öcalan, hükümet ile HDP'liler arasında süren diplomasi sonuç verdi ve çözüm süreci kaldığı yerden yoluna devam edecek.
Ancak son olaylardan gerekli dersler çıkarılmazsa sürecin yeni engellerle, provokasyonlarla karşılaşması da sürpriz olmaz. Buna fırsat vermemek için süreci hızlandırmak gerekiyor.
ÇÖZÜM SÜRECİ GAYRİRESMİ AKTÖRLERİN DE HEP DEVREDE OLDUĞU KARMAŞIK BİR SÜREÇTİR
Bunun kolay olmadığı elbette biliniyor. Süreç, yalıtılmış bir
odada süren görüşmelerden ibaret değil. Sorunun doğasından
kaynaklanan zorlukların yanı sıra, içeride ve dışarıda sürece
etkide bulunmaya çalışan, müdahale eden, süreci sekteye uğratmaya
çalışan çeşitli güç merkezleri bulunuyor. Türkiye'nin iç barışıyla
ilgili olan kısmı, çözüm sürecinin belki de en az hacimli yanı;
Türk-Kürt ilişkilerini yeniden tanımlama özelliği nedeniyle süreç,
sınırlarımızın dışındaki geniş bir siyasi coğrafyayı da kapsıyor.
Bu da sorunun uluslararası boyutlarını ön plana çıkarıyor. Çözüm
sürecini konuşurken ABD, Almanya, İran, İsrail, Suriye ve Irak'tan
bahsetme gereği duymamızın sebebi de bu. Çözüm süreci, resmi
aktörlerin dışında gayriresmi aktörlerin de hep devrede
olduğu/olacağı karmaşık bir süreçtir.
Kuşkusuz hükümetin çözüm sürecini bir "iç mesele" olarak
tanımlaması doğru; ancak teknolojinin ulus-devlet sınırlarını
etkisiz kıldığı bir çağda, böylesine devasa büyüklükteki bir
sorunun "yerel" kalamayacağı açık. Türkiye'nin Suriye
politikasının, Gazze ve Hamas'a yönelik yaklaşımının, İsrail'e
ilişkin tutumunun, Mısır'daki darbeye ve darbe sonrası oluşan
yönetime ilişkin tavrının, ABD ile bozulan ilişkilerinin bir sonucu
olacağını ve bunun kendi iç meselelerimize bir şekilde
yansıyacağını inkâr edemeyiz. Keza içeride verilen büyük egemenlik
mücadelesi de çözüm sürecine doğrudan yansıyor.
SÜRECİN RUHUNA FATİHA OKUMAK İSTENLERİN PUSUDA BEKLEDİĞİNİ DE AKILDAN ÇIKARMAYALIM
Bu şartlarda çözüm sürecini bir "iç mesele" olarak görmek fazla
gerçekçi olmaz; sorun, dışarıdan etkilere kapatılamayacak kadar
büyük bir "iç" mesele. Kobani aslında "dış" kaynaklı bir
provokasyondu ama sonuçta etkilediği bizim "iç" meselemizdi. Bu
etki gücü inkâr edilemeyeceğine göre, sürece olan bakışın
-değiştirilmesinde değil- geliştirilmesinde fayda var. Çözüm
süreci, Suriye'de patlak veren isyanın ardından gündeme geldi; bu
süreç, sonuçlandığında tüm bölgeye rol modeli olacaktır. Fakat
içeride olumlu sonuç veren bu vizyonun, sınırlarımızın dışına
uzandığında birtakım sorunlar meydana gelmiştir. Başbakan Ahmet
Davutoğlu, çözüm sürecini Ortadoğu'nun en başarılı hikayesi olarak
tanımlarken, çözümün aslında sınırları aşan yanına vurgu yapıyordu.
Ne var ki, uygulamada sorun yaşandı ve Kobani krizi iyi
yönetilemedi. Bu sorunun, çözüm süreciyle ilgili vizyonun
uygulamada daraltılmasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum.
Elbete bunu söylerken Türkiye'nin, ABD ve İran gibi PYD ve PKK'nın
hamiliğine soyunmasını önermiyorum; ancak Kobani provokasyonuyla,
Türk-Kürt ilişkilerini bozmaya yönelik müdahaleleri etkisiz kılmak
için çözüm vizyonunun sınırlarımızı aşması gerektiği görüldü. Çözüm
vizyonunun genişlemesiyle ancak Kobani'yle haber veren yeni
krizlerin önüne geçilebilir ve çözüm süreci bir kez daha çıkmaz
sokağa sürüklenmekten kurtulur.
Geçen iki yıl, Türkiye'nin çözümün ruhunu yakaladığını gösteriyor.
Bu vizyon ülkeye barışı, kardeşliği getirecek yeterlilikte;
istikamet bozulmadan, biraz daha dikkatli, sabırlı bir çaba
gösterilirse çözüm süreci nihai sonuca taşınabilir. Ama sürecin
ruhuna Fatiha okumak isteyenlerin pusuda beklediğini de akıldan hiç
çıkarmamak kaydıyla.