Kürt devleti deyince Abdullah Gül terk etti!
Necmettin Erbakan'ın ölüm yıldönümünde Ruşen Çakır, Libya'da yaşanan krizde Abdullah Gül'ün verdiği tepkiyi yazdı.
Milli görüşün lideri ve eski başbakanlardan Necmettin
Erbakan ölümünün 4. yılında anılıyor. Gazeteci Ruşen Çakır, kendi
internet sayfasında Necmettin Erbakan'la ilgili çarpıcı anekdotlar
aktardı.
Libya'nın devrik lideri Muammer Kaddafi'nin Necmettin Erbakan'la
yaptığı basın toplatısındaki diplomatik krizi anımsatan Ruşen
Çakır, dönemin bakanı Abdullah Gül'ün nasıl çadırı terk edişini
anlattı:
“Oldum olası merak etmişimdir, şu gök kubenin altında neden
bir Kürt devleti bulunmuyor” diye başlayıp hem Osmanlı Devleti’ne,
hem Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik birbirinden sert eleştiri ve
suçlamalarla devam eden Kaddafi cumhuriyet tarihimizin en çarpıcı
diplomatik skandallarından birini yaşamamıza neden oldu.
O çadırda siyasetçisinden bürokrat ve gazetecisine, yaşadığımız
şokun tarifi mümkün değildi. Mesela Devlet Bakanı Abdullah Gül’ün
sessiz bir şekilde çadırı terk etmesi hâlâ gözlerimin
önündedir.
Ruşen Çakır'ın yazısının 'Libya’da çöl çadırında diplomatik
skandal' başlıklı kısmı şöyle:
HÜSNÜ MÜBAREK'TEN ERBAKAN'A: ÇOK
SEVİYORSANIZ...
24 Aralık 1995 genel seçimlerinden RP birinci parti çıktıktan bir
süre sonra Milliyet’ten ayrıldım. ATV Haber Merkezi 13 Ekim 1996’da
yapılacak RP 4. Kongresi için “yorumcu” olarak benimle anlaşmıştı.
Bu sırada Başbakan Erbakan’ın, Mısır, Libya ve Nijerya’yı kapsayan
bir Afrika gezisine çıkacağı anlaşılınca muhabir Murat Çelik'e ek
olarak benim de geziyi ATV için izlememi sağladılar.
Çok sayıda gazeteci, iş insanı ve politikacının bulunduğu
heyetimiz, ilk durağı olan Kahire’de hiç de sıcak karşılanmadı.
Erbakan ile Hüsnü Mübarek arasındaki uzun görüşmeden herhangi somut
bir gelişme çıkmadı. Akıllardan kalan, Erbakan’ın İhvan (Müslüman
Kardeşler) için “Aslında onlar iyi insanlardır” demesi üzerine
Mübarek’in “Çok seviyorsanız hepsini size gönderelim” diye cevap
vermesiydi.
Türk gazetecilerin en çok merak ettiği husus Erbakan’ın İhvan ile
görüşüp görüşmeyeceğiydi. Soruyu gerçek muhataplarına sormanın
doğru olacağını düşünerek İhvan’ın telefonunu edindim ve derdimi
anlattım. Kısa bir süre sonra İhvan’ın, o tarihteki lideri Mustafa
Meşhur’un (Kasım 2002’de öldü) bana mülakat verebileceğini
söylediler. Meşhur bizi kendi evinde ağırladı, bizzat içecek
servisi yaptı ve Erbakan ile dost olduğunu, kendisiyle düzenli
olarak görüştüğünü ancak bu sefer görüşmeyeceklerini, onu zor
durumda bırakmak istemediklerini söyledi.
KADDAFİ SAMİMİ KARŞILADI
Mısır’dan Libya’ya geçtik. Erbakan’ın amacı “dostu” Muammer
Kaddafi’yi birikmiş müteahhit alacaklarını ödemeye ikna etmekti. Bu
ülkeye uçuş yasağı olduğu için Tunus’ta Cerbe Adası’na uçup
karayoluyla Libya’ya gittik ve Trablus’ta bir otele yerleşip
Kaddafi’nin Türk heyetini yanına çağırmasını bekledik. Otelin
duvarlarındaki Kaddafi’nin “Yeşil Kitap”ından seçilip son derece
kötü bir Fransızcayla konukların dikkatine sunulan “özlü sözler”
nasıl bir ülkede olduğumuzu net bir şekilde gösteriyordu.
Neyse, sonunda beklenen haber geldi ve çöldeki Kaddafi’yle buluşmak
için 6 Ekim 1996 günü öğleden sonra yola çıktık. Önce bir uçak
yolculuğu, ardından farları sönük araçlarla çöl seyahati.
Başlangıçta Kaddafi Türk heyetini son derece samimi bir şekilde
karşıladı. Dev bir çadırda yenecek olan akşam yemeğinden önce
gazetecileri çağırıp bizlerle ayaküstü sohbet etti.
NEDEN BİR KÜRT DEVLETİ BULUNMUYOR?
Yemeğin ardından, Erbakan’la başbaşa görüşmeye geçmeden önce
Libyalı görevliler gazetecileri yeniden çağırdı. Normal olarak
basın toplantıları görüşmelerin ardından yapıldığı için şaşırdık.
Hatta Erbakan’ın kurmaylarından Hasan Hüseyin Ceylan bu durumu
“Kaddafi Hoca’ya olan sevgi ve saygısını göstermek için görüşmede
söyleyeceklerini önceden basına söylemek istiyor” diye
yorumlamıştı.
Sonrasını biliyoruz: “Oldum olası merak etmişimdir, şu gök kubenin
altında neden bir Kürt devleti bulunmuyor” diye başlayıp hem
Osmanlı Devleti’ne, hem Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik birbirinden
sert eleştiri ve suçlamalarla devam eden Kaddafi cumhuriyet
tarihimizin en çarpıcı diplomatik skandallarından birini yaşamamıza
neden oldu.
ABDULLAH GÜL TERK ETTİ
O çadırda siyasetçisinden bürokrat ve gazetecisine, yaşadığımız
şokun tarifi mümkün değildi. Mesela Devlet Bakanı Abdullah Gül’ün
sessiz bir şekilde çadırı terk etmesi hâlâ gözlerimin önündedir.
Belki çevirmen yanlış yapmıştır diye Kaddafi’nin sözlerini
içimizden Arapça bilenlere yeniden çevirttik, tabii ki durum
değişmedi. Kaddafi ile buluşmaya giderken yaşadığımız coşku, dönüş
yolunda yerini şaşkınlık, öfke ve sessizliğe bırakmıştı.