Köşeler babamızın malı mı?
Biz köşe yazarları, kendimize ait olmayan bir dükkâna kira vermediğimiz gibi üstüne kira alan tek meslek sahibiyiz…
GAZETECİLER.COM-
Faruk Bildirici, Ahmet Hakan’ın, Ali Ağaoğlu için bir “eleştiri” olarak kabul
ettiği anlaşılan yazısıyla ilgili bir “yorum” yaptı mı hatırlamıyorum...
Yaptıysa da belli ki Ahmet Hakan’a hak vermiş…
Oysa ben o yazıyı okuduğumda, Hürriyet’i 20 yıl “Genel Yayın Yönetmeni”
olarak yöneten Ertuğrul Özkök’ün, “Köşeler babamızın malı değildir”
sözünü hatırladım…
* * *
Evet…
Köşeler babamızın malı değildir…
Köşeler “niyet okuyarak yorum yapma” yeri ise hiç değildir…
Köşeler tahmin ederek birilerini suçlayacağımız “dükkânlarımız” da olamaz…
Unutmayalım…
Esnaf için “dükkân” neyse…
Köşe yazarı için de gazetedeki sütunların bulunduğu “Köşe” odur…
Tek farkla: Esnaf eğer sahibi değilse dükkânı için kira öder…
Köşe yazarı ise her gün ahkâm kestiği dükkân için üste para alır…
Esnaf yanlış yaparsa kazanamaz…
Kazanamayınca kirayı ödeyemez, kaybeder, iflâs eder…
Köşe yazarı ise yanlış yaparsa bedelini dükkân sahibi (Gazetenin patronu) öder…
* * *
Halen Türkiye’nin en başarılı, en deneyimli “Okur Temsilcisi”nin Faruk
Bİldirici olduğu kanaatindeyim…
Ancak, kimi zaman olaylara salt “gazeteci” penceresinden bakıyor…
Oysa habere (Eleştiriye, analize) muhatap olan kurum ya da kişiler için de bir
pencere açmalı…
Ve hatta en çok da…
O gazete ya da televizyon veya radyoyu ayakta tutabilmek uğruna milyonlarca
sermayesini riske atan patronaj için de…
* * *
Değerli meslektaşlarım…
Ahmet Hakan, köşesi olmayan, TV programı da yapmayan (Yapamayan.) bir
işadamının niyetini okuyarak bir yorum yaptı…
Yani… Ağaoğlu’nun “Samimiyim” dediği bir talebinden yola çıkarak “Bencil,
çıkarcı, kötü, niyetli, şehit istismarcısı, darbe fırsatçısı, avantacı”
olduğunu iddia eden bir yazı yazdı…
Makale hiçbir harfine ve nokta, virgülüne dahi dokunulmadan aynen yayımlandı…
Ağaoğlu, o yazıyı mahkeme kararıyla tekzip edebilirdi…
Ama öyle yapmadı…
Daha sonra Ahmet Hakan’ın bile “yaratıcı” bulduğu için şapka çıkardığı bir
yönteme başvurdu…
“Köşe yazısı” formatında bir ilân verdi…
Hürriyet’i yönetenler de “ilân haber” gibi aynen yayımladılar…
* * *
(Bence.) Hürriyet Gazetesi yönetimi “iki doğru” yapmış oldu…
Birincisi…
Mahkemeye bile gerek görmeden “Cevap Verme Özgürlüğü”ne saygılı
davrandı…
İkincisi…
İçinde hiçbir hakaret ve küfür olmayan bir yeni “cevap – ilân” türünün
doğmasına imkân verdi…
Yani…
Bundan böyle…
Köşesini “ölmüş babasından miras kalmış dükkân” gibi kullananlar;
“Eleştiri” yaparken özen gösterecekler…
* * *
“Editöryel Bağımsızlık” konusuna gelince…
Nedir “Editöryel Bağımsızlık”?..
Eleştirirken özensiz davranmak mı?..
Bir kişi ya da kurumu aşağılamak mı?..
Bir kişi ya da kuruma hakaret ve küfür etmek mi?..
Meselâ…
Ahmet Hakan’ın, “Ali Ağaoğlu adlı uyanık müteahhit" demesi mi “Editöryel
Bağımsızlık”?..
Darbe fırsatçısı" diye yaftalaması mı?..
Şehit istismarcısı" diye suçlaması mı?..
Bunların “Editöryel Bağımsızlık” ile alâkası ne?..
Bunlar editöryel bağımsızlığın hangi bölümünde var?..
* * *
Hâsılı…
Bildirici’nin penceresinden “Yanlış” gibi görünen o uygulama, benim
penceremden baktığımda bana “Harika” görünüyor…
Biz gazeteciler eğer paralı ilânlarla “yalanlanmak” istemiyorsak, kişi veya
kurumları eleştirirken kantarın topunu kaçırmayacağız…
Hakaret ve küfür etmeyeceğiz…
Suçlamayacağız…
Yaftalamayacağız…
Yakışıksız sıfatlarla eleştirilerimizi kirletmeyeceğiz…
Yok eğer…
Hem hakaret ve küfür ediyor…
Hem de önümüze geleni, aklımıza estiği gibi infaz ediyorsak…
Paralı ilânlarla rezil olmayı da göze alacağız…
Çünkü…
Köşeler bizim babamızın malı değil…
Çünkü…
Biz köşe yazarları, kendimize ait olmayan bir dükkâna kira vermediğimiz gibi
üstüne kira alan tek meslek sahibiyiz…
YAKUP MURAT
Faruk Bildirici, Ahmet Hakan’ın, Ali Ağaoğlu için bir “eleştiri” olarak kabul
ettiği anlaşılan yazısıyla ilgili bir “yorum” yaptı mı hatırlamıyorum...
Yaptıysa da belli ki Ahmet Hakan’a hak vermiş…
Oysa ben o yazıyı okuduğumda, Hürriyet’i 20 yıl “Genel Yayın Yönetmeni”
olarak yöneten Ertuğrul Özkök’ün, “Köşeler babamızın malı değildir”
sözünü hatırladım…
* * *
Evet…
Köşeler babamızın malı değildir…
Köşeler “niyet okuyarak yorum yapma” yeri ise hiç değildir…
Köşeler tahmin ederek birilerini suçlayacağımız “dükkânlarımız” da olamaz…
Unutmayalım…
Esnaf için “dükkân” neyse…
Köşe yazarı için de gazetedeki sütunların bulunduğu “Köşe” odur…
Tek farkla: Esnaf eğer sahibi değilse dükkânı için kira öder…
Köşe yazarı ise her gün ahkâm kestiği dükkân için üste para alır…
Esnaf yanlış yaparsa kazanamaz…
Kazanamayınca kirayı ödeyemez, kaybeder, iflâs eder…
Köşe yazarı ise yanlış yaparsa bedelini dükkân sahibi (Gazetenin patronu) öder…
* * *
Halen Türkiye’nin en başarılı, en deneyimli “Okur Temsilcisi”nin Faruk
Bİldirici olduğu kanaatindeyim…
Ancak, kimi zaman olaylara salt “gazeteci” penceresinden bakıyor…
Oysa habere (Eleştiriye, analize) muhatap olan kurum ya da kişiler için de bir
pencere açmalı…
Ve hatta en çok da…
O gazete ya da televizyon veya radyoyu ayakta tutabilmek uğruna milyonlarca
sermayesini riske atan patronaj için de…
* * *
Değerli meslektaşlarım…
Ahmet Hakan, köşesi olmayan, TV programı da yapmayan (Yapamayan.) bir
işadamının niyetini okuyarak bir yorum yaptı…
Yani… Ağaoğlu’nun “Samimiyim” dediği bir talebinden yola çıkarak “Bencil,
çıkarcı, kötü, niyetli, şehit istismarcısı, darbe fırsatçısı, avantacı”
olduğunu iddia eden bir yazı yazdı…
Makale hiçbir harfine ve nokta, virgülüne dahi dokunulmadan aynen yayımlandı…
Ağaoğlu, o yazıyı mahkeme kararıyla tekzip edebilirdi…
Ama öyle yapmadı…
Daha sonra Ahmet Hakan’ın bile “yaratıcı” bulduğu için şapka çıkardığı bir
yönteme başvurdu…
“Köşe yazısı” formatında bir ilân verdi…
Hürriyet’i yönetenler de “ilân haber” gibi aynen yayımladılar…
* * *
(Bence.) Hürriyet Gazetesi yönetimi “iki doğru” yapmış oldu…
Birincisi…
Mahkemeye bile gerek görmeden “Cevap Verme Özgürlüğü”ne saygılı
davrandı…
İkincisi…
İçinde hiçbir hakaret ve küfür olmayan bir yeni “cevap – ilân” türünün
doğmasına imkân verdi…
Yani…
Bundan böyle…
Köşesini “ölmüş babasından miras kalmış dükkân” gibi kullananlar;
“Eleştiri” yaparken özen gösterecekler…
* * *
“Editöryel Bağımsızlık” konusuna gelince…
Nedir “Editöryel Bağımsızlık”?..
Eleştirirken özensiz davranmak mı?..
Bir kişi ya da kurumu aşağılamak mı?..
Bir kişi ya da kuruma hakaret ve küfür etmek mi?..
Meselâ…
Ahmet Hakan’ın, “Ali Ağaoğlu adlı uyanık müteahhit" demesi mi “Editöryel
Bağımsızlık”?..
Darbe fırsatçısı" diye yaftalaması mı?..
Şehit istismarcısı" diye suçlaması mı?..
Bunların “Editöryel Bağımsızlık” ile alâkası ne?..
Bunlar editöryel bağımsızlığın hangi bölümünde var?..
* * *
Hâsılı…
Bildirici’nin penceresinden “Yanlış” gibi görünen o uygulama, benim
penceremden baktığımda bana “Harika” görünüyor…
Biz gazeteciler eğer paralı ilânlarla “yalanlanmak” istemiyorsak, kişi veya
kurumları eleştirirken kantarın topunu kaçırmayacağız…
Hakaret ve küfür etmeyeceğiz…
Suçlamayacağız…
Yaftalamayacağız…
Yakışıksız sıfatlarla eleştirilerimizi kirletmeyeceğiz…
Yok eğer…
Hem hakaret ve küfür ediyor…
Hem de önümüze geleni, aklımıza estiği gibi infaz ediyorsak…
Paralı ilânlarla rezil olmayı da göze alacağız…
Çünkü…
Köşeler bizim babamızın malı değil…
Çünkü…
Biz köşe yazarları, kendimize ait olmayan bir dükkâna kira vermediğimiz gibi
üstüne kira alan tek meslek sahibiyiz…
YAKUP MURAT