Korku tacirleri...

Son elli yılım, “Cumhuriyet yıkılıyor, laik devlet tehlikede” diyenlerle, “önümüzdeki kış Komünizm gelecek” diyenlerin....

Bekir Coşkun ilk yazısında; “Arbedenin ortasında kalmış futbolcu gibi, sahaya atılan yabancı cisimler başımda paralanırken, biraz şaşkın, biraz üzgün, bu saçağın altına attım kendimi” diyor.
Yabancı cisimleri atanların kimler olduğunu yazmıyor…
Seyirciler (okur) mi?..
Yoksa sahanın mutlak hakimi hakem (patron Aydın Doğan) mi?..
Kimler?..
Yoksa Fatih Altaylı’nın, gazetenin en çok okunan ve her gün bir sayfa yazan yazarı Ali Tezel’in bir yıllık maaşını Bekir Coşkun’a sadece bir ayda ödeyecek olması mı?..
Ali Tezel’in adını geçirdim diye isimlerle işim olduğu sanılmasın…
Ne Bekir Coşkun’un kişiliğine bir hıncım var…
Ne de her gün bilgi dolu bir sayfa yazan ama üç otuz paraya talim ettiğini öğrendiğim Ali Tezel’le bir dostluğum…
Adamı tanımam bile…
Tepkim ilkesizliklere…
Tepkim, yıllardır bir “Korku İmparatorluğuna” dönüştürülmüş ülkemde “korkutmanın” halen geçerli oluşuna…
Bekir Bey kardeşimiz de her ağzını açışta “Cumhuriyet Tehlikede” diyen koroda görevli…
Yahu bu ne sağlam cumhuriyettir ki benim hatırladığım 50 yıldır yıkılmıyor…
Ama “cumhuriyet yıkılıyor!” diye çığlık atarak yazı yazanlar halen “en saygın köşe yazarı” muhabbetiyle kucaklanıp, kucaklandığı ölçüde de para ile taltif ediliyor…
Altmış yaşıma geldim; son elli yılım, “Cumhuriyet yıkılıyor, laik devlet tehlikede” diyenlerle, “önümüzdeki kış Komünizm gelecek” diyenlerin anlattıkları masalları dinlemekle geçti…
Komünizm gelmek bir yana yıkıldı gitti…
Cumhuriyet ise onca müdahaleye rağmen eskisinden daha sağlam ayakta…
Şimdi de Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’a taktılar kafayı…
Neden?..
“Cumhuriyet’i kimse yıkamaz” dedi ya ondan…
Genelkurmay Başkanları “Cumhuriyet Tehlikede” dediği için onların sololarına koristlik eden cumhuriyet muhafızları Bekir Coşkun ile Emin Çölaşan bu ülkede yıllarca “yazar” sanıldılar…
Cumhuriyetin tehlikede olmadığına inanan ve inandıran genelkurmay başkanlarına bu ikilinin yaptığı hakaretleri hatırlayın...
Çünkü kamuoyu cumhuriyetin tehlikede olmadığına inanırsa bu ikili yazacak şey bulamazlar…
Hâsılı…
“Cumhuriyet tehlikede” yalancı çobanlığı ile hem Bekir Coşkun parayı ve köşeyi kaptı…
Hem de Emin Çölaşan, Sözcü’de 20 muhabirin bir ayda aldığı parayı tek başına alacak ve yazacak…
Şimdi söyler misiniz?..
Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun, cumhuriyetin ve laik sistemin sağlam olduğuna, asla da yıkılmayacaklarına inanan bir okura ne yazacaklar?..
Dükkânı kapatıp da gitmeyeceklerine göre…
Kim ne derse desin onlar “Cumhuriyet tehlikede” yalancı çobanlığına devam edecekler…
Ve ben bıktım artık…
Yahu şu cumhuriyet yıkılacak, laik sistem kaldırılacaksa bir an önce olsun da bu eziyetten kurtulalım…
Ya da, Başkomutanın “Cumhuriyeti kimse yıkamaz” taahhüdüne inanalım, güvenelim...
Veya Bekir Coşkun ve Emin Çölaşan da artık “kabak tadı” veren bu sanal korku malzemelerini gözümüzün içine sokmaktan vazgeçsinler…
Yazacak şey mi bulamıyorlar koca memlekette?..
 
 
Kovulan hangi yazara sahip çıktı ki?..
 
Mücadelem adaletsizliklerle, ilkesizliklerle, ikiyüzlülüklerle, çifte standartlarla…
Örneğin, Münevver Karabulut’u vahşice katleden Cem G’nin yakalanması için ne kadar mücadele verdiysem bir o kadar da Engin Temel’i öldüren veya öldürenlerin yakalanmaları için mücadele ettim…
Bana ne Münevver’den…
Bana ne Engin’den…
Ben insanın öldürülmesine karşıyım, isimlerin değil…
“isim” dediğiniz ne ki?...
Bir plâka sadece…
Bekir Coşkun’a yönelik eleştirilerim de ilkesizliğine…
Hem, “Başbakan bana kov şunları diye bir liste vermedi” diyen eski patronu için, “Aydın Doğan yalan söylüyor, ben kovulmak üzereydim” demeye getiriyor ama hem de “Yalancı” dediği birini ne kadar çok sevdiğini anlatıyor…
Bunun adı “ilkesizlik” değil de ne?..
Bunun adı “ikiyüzlülük” değil de ne?..
Peki deyin ki kovuldu ya da kovulacaktı…
Peki…
Bugüne kadar gazetelerinden kovulan hangi gazeteci için bir “savunma”, kovan patronu için “kınama” yazısı yazdı Bekir Bey?..
Nerede Pınar Türenç?..
Hem de yazı işleri müdürünün karısıydı…
Hadi diyelim eşi Tufan Türenç konumu gereği karısının kovulması için eleştiri getiremedi…
Peki ya Bekir Coşkun neden sustu?..
Nerede Oya Berberoğlu?..
O da, eşi Hürriyet’te köşe yazarı ve ekonomi şefi olduğu halde kovulmadı mı?..
Neden tek satır yazmadı Bekir Coşkun?..
Ve diğer gazetelerden kovulan hangi köşe yazarına sahip çıktı?..
Hangi köşe yazarının patronuna ya da genel yayın yönetmenine, “Hooop kardeş!” diye seslendi…
Ben söyleyeyim: Hiçbirine…
Şimdi kalkmış saksağan gibi hem birilerinin beyinlerini beceriyor ama hem de becerilen kendisiymiş gibi bağırıyor…
 
 
“Sık gırtlağını gitmesin yevmiyeler”
 
Taşra şehirlerinin birinde kentin en zengin işadamı “öldü” sanılarak defin hazırlıklarına başlanmış. Yıkamak için de kentin işadamının çok büyük yardımlarla taltif ettiği en ünlü iki imamı çağrılmış…
Zavallı iş adamı daha ilk sıcak su döküldüğünde kımıldamaya başlamış…
İmamlardan biri diğerinin kulağına fısıldamış: “Molla; sık gırtlağını da gitmesin bizim yevmiyeler”…
Yıllarca “cumhuriyet tehlikede“ türküsünden para kazananların cumhuriyeti koruma anlayışlarının o iki imamdan farklı olduğunu sanmıyorum…
 
 
Adnan Berk Okan