Koray Çalışkan'ın Hüseyin Çelik'ten ne farkı var?..
Hatta hatta; fuhşu özendirdiğini iddia etmezlerse ekmek Mushaf çarpsın, kör olayım, tarağa yan basayım…
ADNAN BERK OKAN
Bir gece önce Ak Parti Genel Başkan Yardımcılarından Hüseyin Çelik’i dinlemiştim, CNNTÜRK’te…
Başbakan’ın ayan beyan ortada olan ve kendisinin de zaten inkâr etmediği, söylediklerini geri almaya ihtiyaç da duymadığı açıklamalarına “kılıf” uydurmak için uğraştı durdu ama başaramadı…
Dün gece de yine CNNTÜRK’te Koray Çalışkan’ı dinledim…
Ve gördüm ki…
Başbakan’ın yanında duranlarla (Meselâ Hüseyin Çelik), karşısında duranların (Meselâ Koray Çalışkan) düşünce sistemi açısından aralarında hiç fark yok…
İki tarafın da düşünce sistemleri aynı: Geleneksel/düz mantık…
Efendim;
İslâmcıların geleneksel/düz mantıkla düşünmelerini “kabul edemesem” de anlayabiliyorum…
Ama…
Marksistlerin, sosyalistlerin, kimi liberallerin “geleneksel/düz mantık” kullanmalarını aklım almıyor…
İslâmcılar geleneksel/düz mantıkla düşündükleri için bir türlü “demokrat” olamıyorlar ya…
Geleneksel/düz mantıkla düşündükleri için kendileri adına talep ettikleri özgürlüklerin bir başka tür olanını reddediyor hatta talep edenin canını yakıyorlar…
Örnek mi?..
Başörtüsü yasağı…
Başörtüsünün kamusal alan dâhil her yerde özgür olmasını haklı olarak istiyorlar…
Fakaaaattt…
Nasrettin Hoca’nın komşuları, kendi köylerini mesken tutan Timur’un bakmaları için köylüye verdiği bir filden şikâyetçidirler… Gelin görün ki bu şikâyetlerini Timur’a iletebilecek cesarete sahip değildirler… Nasrettin Hoca ise zamanının Sinan Engin’idir… İyi-kötü ayrımı yapmadan işine gelen herkesle olduğu gibi Timur’la da iletişim kurmuş, yakın çevresinde yer almayı başarmıştır. Köylü de bunu bildiği için Hoca’dan medet umar… Heyet halinde Hoca’yı evinde ziyaret ederler… “Hocam” diye söze başlar en ihtiyarlar ve devam eder: “Senin sultan’la aran iyi… Ona söylesen de şu meret fili başımızdan alsa… Köylülerimiz fakir fukara… Kendilerine yok yiyecek ama bir de o koca hayvanı besliyorlar azıklarından kesip de…” Hoca teklifi kabul eder ama bir şartla… Köylü de kendisiyle birlikte gelecektir… Hoca’nın evinden çıkıp Timur’un çadırına doğru hep birlikte yürürler… Çadırın kapısına geldiklerinde Hoca içeri girmeden önce arkasına bir bakar ki birAllah’ın kulu yok… Başını sallar, dalar içeri… “Sultanım” der… “Hani şu, beslemeleri için bizim köylüye verdiğin bir fil var ya…” “”Eeeeee…” der Timur soran bakışlarla… “köylü o fili çok sevdi eğer varsa elinde birkaç tane daha gönderiver…”
|
Birileri İslâmiyet’i eleştirince…
Ya da bir ateist, Allah’ın varlığını inkâr edince “münkir, kâfir” diyerek o kişiyi linç etmekten de vazgeçemiyorlar…
Yok efendim…
Hayatımda tek gün bile “Marksist” olmadım…
Ama be arkadaş Marksist olmadım diye diyalekt mantığın doğru düşünce yöntemi olduğunu da inkâr edecek değilim yani…
Elbette Allah’ın birliğine ve bütünlüğüne; ondan başka Allah olmadığına iman edenlerdenim…
Ama bu; Allah’ın varlığına inanmayanlar veya bilinmezcilerle kavga etmemi, onları düşmanlaştırmamı gerektirmiyor…
Gerektirmiyor ancak; diyalekt düşünmeleri gereken sosyalistlerin ve hatta bazı liberallerin niçin geleneksel/düz mantıkla düşündüklerini bir türlü aklım almıyor…
Ey güzel insanlar!..
Sözü; son birkaç gündür gündemden düşmeyen malûm konuya getireceğim…
Yani…
Başbakan’ın duyduğu bir dedikodu üzerine ve bir “başbakan” olarak üstüne hiç vazife olmadığı halde yaptığı absürt açıklama üzerine yapılan eleştirilere getireceğim…
Yanında duranlar da, karşısında yer alanlar da, derhal geleneksel/düz mantık yöntemiyle yazıp söylemeye başladılar…
Yanında duranlar her zaman olduğu gibi üzerinde “Başbakan doğru söylüyor arkadaş!” libasını giydiler…
Karşısında yer alanlar da mutat; “ işte gördünüz; bu adam laik devleti yıkacak; bunun gizli ajandasında şeriat devleti var!” diye çıvdırmaya başladılar…
Yani sayın okurlar…
Bir tarafta “Başbakan mutlaka doğru söylüyordur” diyenler…
Diğer tarafta “Başbakan mutlaka yanlış söylüyordur” diyenler; sahadaki yerlerini aldılar…
Ve…
Savaş başladı…
Aloooo…
Hooop kardeşler!..
Yahu hele bir durun, düşünün be…
Tamam…
Adam (Lâfın gelişi) bir şeyler söyledi…
Ama…
Söylediklerinin hepsi mi doğru?..
Ya da hepsi mi yanlış?..
Ya da doğruları niçin doğru?..
Yanlışları niye yanlış?..
İyi okuyun, iyi dinleyin bakalım belki içinde doğrusu da vardır…
Ya da yanlışı da bulunmaktadır…
Ama öncelikle yandaki kutucuğu okuyun da Nasrettin Hoca’dan bir ders alın…
Ey güzel insanlar; değerli dostlar!..
Allah aşkınıza elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin:
Şu bizim medyacı ve politikacı milletinin Nasrettin Hoca’nın köylülerinden ne farkları var?..
Neden mi?..
O halde kendimi bir an için Başbakan Erdoğan’ın yerine koyayım…
Ve…
Türkiye’ye dönmüş olayım (Ki galiba bugün dönecek)…
Havalında bir basın toplantısı yapar ve şöyle derim…
Sevgili milletim!..
(Eh yani, “ulusum” diyecek değil ya…)
Gördüm ki…
Bizim CHP’liler ve MHP’liler pek bir sosyal olmuşlar…
Geleneklerini, göreneklerini, örf ve adetlerini unutmuşlar…
Meğer düşündüğümden, sandığımdan daha modernmiş bunlar yahu!..
O halde şimdi, sevgili muhalefet partilerinin sözcülerinin taleplerini yerine getiriyorum…
Ey benim muhterem valilerim!..
Muhterem emniyet müdürlerim!..
Gözlerinden öptüğüm gezi kahramanı polisim!..
Görev yaptığınız şehirlerde veya ilçelerde ev sahipleri eğer evlerini kiralamak için sadece erkeklerin veya sadece kızların oturmaları şartını koyuyorsa…
Ve size gençlerden bu konuda şikâyet geliyorsaaaaa…
Hemen o ev sahiplerini çağırın…
Yaptıklarının geleneklerimize, örf ve âdetlerimize ters düştüğünü; erkek erkeğe veya kız kıza yaşamanın erkek ve kadın eşcinselliğini (homoluk, lezbiyenlik) tahrik ve teşvik edeceğini söyleyin…
Ve sonra da deyin ki;
‘Evlerinizi ancak ve ancak kız-erkek karışık oturulması şartıyla kiraya verebilirsiniz, aksi halde hakkınızda soruşturma başlatılacaktır’…
Evet aynen böyle söyleyin…
Ben ve sizler bu milletin hizmetkârıyız…
Mademki necip milletimiz aynı evlerde kız kıza veya erkek erkeğe değil de kız/erkek karışık yaşanmasını istiyorlaaaaarrrr!...
Hemen harekete geçin!...
Ve…
Boş evlerin ancak ve ancak kız/erkek karışık yaşanılması şartıyla kiralanması için tedbir alın”…
Evet efendiler!..
Ben Başbakan’ın yerinde olsam bugün havaalanında bu konuşmayı yapardım…
Peki…
Deyin ki Başbakan bu analizi okudu (İmkânsız ya neyse)…
Ve aynen bu yazdıklarımı söyledi…
Sonra ne mi olur?..
Söyleyeyim:
En başta CHP ve MHP sözcüleri olmak üzere bütün ana – babalar (bilhassa babalar) ortalığı ayağa kaldırır…
Başbakan’ın kız-erkek bir arada yaşanmasını teşvik ve tahrik ettiğini…
Gelenek, görenek, örf ve âdetlerimizi hiçe saydığını…
Hatta hatta; fuhşu özendirdiğini iddia etmezlerse ekmek Mushaf çarpsın, kör olayım, tarağa yan basayım…
Ey güzel insanlar!..
Bunları, Erdoğan’ın demokratik laik bir hukuk devletinin başbakanına asla yakışmayacak konuşmasına destek vermek için yazmadım…
Ama…
Söylediklerine de değil itirazım…
Peki neye?..
Keşke şöyle deseydi:
“Her zaman söylediğim gibi ben başbakan olarak hiçbir vatandaşımın yaşam tarzına müdahale etme hakkına sahip değilim…
Öyle bir hakkım olsa bile müdahale etmem...
Ama arkadaşlar…
Ben sadece bir başbakan değilim...
Aynı zamanda beni bu makama taşıyan siyaset mesleğinin aktörlerinden biriyim...
Benim başbakan olarak tabii ki özel hayatlara müdahale etmem düşünülemez bile ama benim bir siyasetçi, bir siyasi parti genel başkanı olarak gelenekçi olmaya, muhafazakâr düşünmeye ve o düşüncelerimi açıklamaya da hakkım var…
Başbakan olarak asla yadırgamıyorum…
Ama…
Bir siyasetçi veya muhafazakâr, gelenekçi bir politikacı olarak kızlarla erkeklerin aynı evlerde yaşamalarını doğru bulmuyorum…”
Bence…
Şahsi fikrimce…
Özgür irademce diyorum ki…
Recep Tayyip Erdoğan geleneksel/düz mantıkla düşünen bir siyasetçi…
Onun için “yanlış” olan bir şey yanlıştır…
Kısmen doğru olamaz…
Onun için bir renk ya siyahtır, ya beyaz…
Aradaki renkler teferruattır…
Onun için bir şey ya iyidir, ya kötü…
Ortası olunamaz…
İşte o nedenle onun için genç öğrenciler ya kız kıza yaşarlar bir evde ya erkek erkeğe…
Aksi olursa ne olur?..
Onu da Sağlık Bakanlığından bir “sivri” zekâlı söyledi ya…
Kürtajda patlama(!) olur…
Tövbe, tövbe, tövbe…
adnanberkokan@gmail.com