Klavyesini kırmamakta kararlı çünkü…

Bugün Tuğçe iddialarının arkasında duruyor çünkü tanığı bizzat, Dr. Nazım Durak… Bakın neler diyor?..

Dün, “Kır klavyeni Tuğçe Tatari ve çek git” başlığı altında yayımlanan haberimizde Sevilay Yükselir’in köşesinde yayımladığı bir belgeye işaret ediyorduk. Tuğçe Tatari daha önceki bir yazısında Sevilay’ın “burun ameliyatı” olduğunu ve operasyonu yapan doktora “hiç” para ödemediğini iddia ediyordu. Sevilay ise kredi kartı ile yaptığı ödemenin belgesini ortaya koyuyor, “400 lira ödedim” diyordu…
Bugün Tuğçe iddialarının arkasında duruyor çünkü tanığı bizzat, Dr. Nazım Durak… Bakın neler diyor?..
 
Bakalım o belgeyi kim yiyecek?
Elbette ne yapmaya çalıştığını gayet iyi anlıyorum Sevilay... Demode olmuş tekniklerle konuyu bulandırma çabanı, işin içine Ahmet'i, Mehmet'i sokma arzunu anlayışla karşılıyorum.
Tamam, sana söz, o konulara da gireceğiz, o konularda da mahcup olacaksın...
Ama önce senin ile benim, şu 'burun estetiği ameliyatı meselesi'ni tam olarak çözmemiz gerekiyor...
Dün bir belge sundun okurlarına Sevilay.
Dedin ki: '2004 yılında Dr. Nazım Durak'a deviasyon ameliyatı yaptırttım ve karşılığını da ödedim. Bedeli 400 TL'ydi, buyurun işte belgesi'.
Dur bakalım Sevilay...
İşi bulandırıp aradan sıyırılabileceğini mi sandın?
Estetik işinden biraz anlayan herkes gayet iyi bilir ki Prof. Dr. Nazım Durak'a sadece cilt bakımı yaptırtsan bile 400 TL'den fazlasını ödersin...
Bak, Prof. Dr. Nazım Durak, elindeki belgelerle senin iddiaların hakkında neler söylüyor...
Diyor ki:
'Ben 2004 yılında Sevilay Yükselir'e burun estetiği ve gözaltı torbalarını alma ameliyatları yaptım. Deviasyon ameliyatı yapmadım'.
Bu iki ameliyat için para ödememişsin Sevilay...
Herhangi bir bedel, Dr. Nazım Durak tarafından da talep edilmemiş zaten.
Ne doktor, ne ameliyat masrafı, ne narkozitör ücreti ödemişsin, ne de ilaç masraflarını...
Sadece bir kereye mahsus, 'muayene ücreti' ödemişsin, o kadar...
Bu ödediğin 400 TL'lik muayene ücretinin dökümünü de 'Hayır, bedavaya ameliyat olmadım. Hayır, gazeteciyim diye bedavacılık yapmadım' diyerek dün önümüze koydun...
Şimdi soruyorum sana Sevilay:
Prof. Nazım Durak'a 400 TL'ye burun estetiği ve gözaltı torbalarını aldırma ameliyatı yaptırtabilecek başka birini tanıyor musun? Ben tanımıyorum.
Kaldı ki Prof. Durak'ın iddiaları da ortada. Belgeleri de açacağın davada kullanmak üzere hazır bekletiyor.
Senin ameliyat öncesi ve sonrası fotoğrafların da o dosyada bulunuyor.
Sen neyi neyle temize çekmeye çalışıyorsun Sevilay!
Elindeki tek sığınağın, o düşük tutarlı ödeme...
Bak, bu ödeme seni nasıl da çıkmaza soktu...
Keşke elini biraz daha güçlendirseydin ve ondan sonra karşıma çıkıp 'Bu belgeyi sana yedirteceğim' deseydin.
Çünkü gösterdiğin belgeyi ancak sen yersin, ben de sana gülerim...
NOT: Senden küçük bir ricam olacak Sevilay... Lütfen aramızda yaşanan tartışmaya 'tepeleri arama' eylemleri katma. Varsa söyleyecek bir şeyin yaz. Yoksa yutkun... Unutma: 'Tepeleri aramak' gazetecilik raconuna ters.
 
Dün haberimizi bitirirken şöyle demiştik:
 
Nazım Hoca, Nişantaşı sakinlerindendir…
Acaba, kendisi gibi Nişantaşı sakini olan Tuğçe’yle bir kafe, bar veya bistrolardan birinde karşılaştıklarında “boş boğazlık” yapmış olabilir mi?..
O zaman Sevilay’ın yapması gereken, Tabip Odalarına başvurmak olacaktır…
 
İyi ki bu notu koymuşuz çünkü haklı çıktık…
Demek ki haberin kaynağı, operasyonu yapan Dr. Nazım Durak…
Sevilay Yükselir’i aradık ve sorduk, cevapladı.
“Ameliyat estetik miydi yoksa sadece deviasyon mu?”
“Deviasyon yaptırdım”.
“Lokal anestezi mi, bayılttılar mı?”
“Lokal anestezi abi. Bayıltmadılar.”
“Ama Nazım hoca estetik diyor”
“Karıştırıyor. O tarihte Habertürk’teki arkadaşlardan birinin karısı (kimin eşi olduğunu söyledi ama elimizde belge bilgi olmadan adını yazamayız) estetik olmuş ve parasını ödememiş Nazım Hoca arkadaşın karısı ile beni karıştırıyor”.
 
Tuğçe ise Sevilay’ın “estetik” yaptırdığında ısrarlı…
Ve Sevilay’ın, kendisini İsmail Küçükkaya’ya şikâyet ettiğini ima ediyor…
Doğruysa, Sevilay’ın yaptığı çok ayıp…
Gazeteci, gazeteciyi şikâyet etmez…
Varsa belgesi, (dün olduğu gibi) “istifa et, bırak kalemini” falan der, diyebilir…
Gerisi muhatabına kalmış bir şey…
Bakın Tuğçe’nin yazısı nasıl devam ediyor.
 
 
Ufuk Güldemir, Sevilay'ı kovdu!
Gelelim bir diğer konuya...
Bir yazımda Sevilay Yükselir'in geçmişte çalıştığı medya kuruluşlarından ayrılış öykülerine yer vermiştim.
Demiştim ki: 'Ufuk Güldemir, 'gazetecilikle şahsi kazançları birbirinden ayıramadığı, konumunu kocasının işleri için kullandığı' gerekçesiyle Sevilay Yükselir'e kapıyı göstermişti'.
Bu yazım üzerine Yükselir'den 'Sen yalancısın' cevabı gelmişti.
'Ben Ufuk'un öğrencisiyim' diye övünen Sevilay Yükselir, 'Mesajların saklı olduğu eski telefonumu ara sıra alıp tekrar tekrar okurum... Hele de ben ayrılmaya karar verdiğim gün Ufuk Güldemir'in tüm müdürlere gönderdiği o son mesajı... Melih Meriç'e, eşi Gaya'ya ve diğerlerine...'
Ben aslında Sevilay'ın işten çıkartılma sebeplerini gayet iyi biliyordum. Kendisinden gelen yalanlama sadece gülümsememe sebep olmuştu.
Ama sizler de neyle karşı karşıya olduğumuzu iyice anlayın diyerek, Melih Meriç'e 'Yükselir'in kovulması' hadisesini sordum.
Melih, önemsiz bulduğu bu konuda ne Ufuk'un, ne de kendi adının anılmasını istediğini söyleyerek kaçtı benden.
Ama zor da olsa bir açıklama almayı başardım kendisinden...
İşin ispatı olan o açıklamayı okumanızda fayda görüyorum.
İşte Melih Meriç'in açıklaması:
'O kişi, mutlak butanla batıldır benim için (baştan itibaren geçersizdir). Bu hususta vaktimi harcamam dahi zuldür. Maddi taleplerinin uygun bulunmaması nedeniyle iş disiplinine uymama eğilimine girmiştir. Bunun üzerine bizzat Yönetim Kurulu Başkanımız Ufuk Güldemir tarafından şirketimizin avukatına, işine son verilmesi talimatı verilmiştir. Avukatımız bu kararı kendisine bildirmiştir. Kendisi avukatımızla görüşerek tazminatı konusunda uzlaşmaya varmıştır. Yerine yeni atama yapılarak, iş akışına dönülmüştür. Bendeki ve avukatımızdaki bilgi budur.'
 
Tuğçe’nin bu itirazına Sevilay’ın ne cevap vereceğini bekleyeceğiz…
Melih Meriç, o günün en yetkili ikinci ismi olarak “Sevilay’ı avukatımız aracılığıyla kovdurduk” diyor…
Sevilay ise aksini iddia edip, “teşekkür ve tebriklerle uğurlandığını” savunmuştu…
Aslında hiç başlamaması gereken bir kavga olduğunu biz de anladık ama ne yazı ki başkalarına “kar dinmeden yolları temizlemeyin” diye öğüt verirken kendimiz çığ altında kaldık…
Hatalıyız ama aradığımız halde bize dönüp bugün yaptığı açıklamayı bize yapmadığı için Tuğçe de hatalı…
Ama yine de dünkü manşetimizin ağır ve yanlış olduğunu kabul edip, kendisinden “ÖZÜR DİLİYORUZ…
Gazetecilik bin yıl da geçse alınacak derslerin hiç bitmediği bir meslek…
Neyse…
Gerçek yanlışı yapanın dedikoduyu başlatan Dr. Nazım Durak olduğu ve iki meslektaşı nasıl da birbirlerine düşürdüğü umarız genç – orta yaşlı – yaşlı bütün meslektaşlarımıza ders olur…
Umarız, eğer varsa lokantalarda bedava yiyen, otellerde parasız konaklayan arkadaşlarımız bundan böyle çok dikkatli olurlar…
Gazeteci, bir başka meslekten olanların günahlarını affediyor da gazeteciyi hiç affetmiyor…