Kız saçların lüle lüle, Altaylı sana güle güle...
Sabah erken saatlerde ona buna küfürler savurarak başlayan yıldızlaşma süreci bitiyordu… Çünkü...
Ne hayallerle koştular
O’na…
O’nun
cesaretli çıkışları ve sosyal ilişkileri sayesinde hepsi; işlerini
en iyi şekilde yapacak, mesleklerinde yükselirken aynı zamanda iyi
de para kazanacaklardı…
Peşine düştükleri kişinin insanlar
hakkında konuşulanlara kolay inanıp, onlar hakkında çabuk karar
verdiğini bilmiyorlardı...
Hem bilseler ne olacaktı
ki?...
O her zaman “Vefalı” olduğunu
söylerdi ve onları da buna inandırmıştı…
Vefalı dosttan zarar gelir miydi
hiç?..
Ama geldi işte…
Çünkü o “Dost” sandıkları ve
“Önderimiz” diyerek peşine takıldıkları, hızlı konuşan ama yavaş
düşünen Fatih Altaylı “Vefasız” çıktı…
Her biri işten uzaklaştırılırken
sesi soluğu çıkmadan öylece bekledi…
Çünkü hasbelkader sahip olduğu
koltuğunu kaybetmekten korkuyordu…
“Dost” ya
da “arkadaş” neydi ki onun için?..
O güç veren koltuk…
Turgay Ciner gibi bir de güçlü patron oldu muydu arkasında; “dost” da
bulurdu kendine “arkadaş” da…
Örneğin Bülent
Çöltekin…
Yıllarca yanından ayrılmamış,
medya dünyasında yükselmesinde ona merdiven basamağı
olmuştu…
Peki O ne yaptı bütün bunların
karşılığında?..
Söyleyeyim: HİÇ…
Bülent Çöltekin,
Kanaltürk’e giderken (gitmek zorunda
kalırken) Fatih Altaylı “En yakın dostum” diye tanımladığı
Çöltekin’i korumak bir yana, Habertürk sitesindeki yazılarını bile
sildi attı anında…
Fatih Altaylı’nın tespihi kopmuştu işte…
Tanelerinden biri de düşmüş
gitmişti…
Ali Gülen’i Almanya’dan getirtmişti…
Çünkü birileri Ali Gülen’in
başarılarından, yazdığı kitaplardan söz etmişti O’na…
O da
bunlara hemen inanmış “Gel” demişti…
Gazete
Habertürk’ün yazı işleri müdürü Ali
Gülen’di artık…
Ancak…
Bir “Deniz Feneri” haberi, sonu
oldu Ali Gülen’in…
Yaptığı açıklamada, işten
ayrılmasını Turgay Ciner’in istediğine dikkat çekiyor,
“Sayın Turgay Ciner'in tasarrufu ile ilgili
yorum yapmak bana düşmez. ‘Patronla kavga olmaz’
düşüncesindeyim” diyordu…
Ali Gülen, “Vefalı”
sandığı Fatih Altaylı’dan bir çıkış bekledi ama
nafile…
Ekranda başkaları için esip
gürleyen Altaylı, çalışma arkadaşının Yazı İşleri Müdürlüğünden
alınışına karşı sessizdi…
Sahi!..
Bir de Metehan Demir
vardı…
Altaylı’nın en yakın dostlarından bir diğerinin de Demir olduğu
söylenirdi…
Habertürk’e de Altaylı istemişti Demir’i…
AK Parti’nin kapatılması gerektiğini söyler dururdu…
O da gönderildi ve Fatih Altaylı
yine suskundu…
Bir “Dostu”nu daha
savunamamıştı…
Ya da savunmamıştı…
Ya Sevilay
Yükselir?..
Ekranda gözlerinin içine sevgiyle
bakar:
“Hani siz daha önce de
söylemiştiniz ya” diyerek başladığı
sorusuyla Altaylı’yı nasıl da yüceltecek bir cevabın hazırlığını
yapardı…
O’nu da
koruyamadı Altaylı…
Yükselir de gitti…
Sonradan yaptığı açıklamada neden
gitmek zorunda kaldığını anlatırken dikkat çektiği nokta “Vefalı”
sandığı Altaylı için Vefa’nın sadece bir semt isminden ibaret
olduğuydu…
Veeee…
Sonunda en fenası
oldu…
Altaylı’nın gerçekten “En Yakın Dostu” olan Özay Şendir
gitti…
Gitmek zorunda kaldı…
Ve yine sustu Fatih
Altaylı…
Susmak zorunda kaldı…
Çünkü O hızlı konuşur ama yavaş
düşünürdü…
Oysa Kenan Tekdağ O’nun gibi hızlı
konuşup yavaş düşünenlerden değildi…
Kenan Tekdağ yavaş konuşuyor ama hızlı düşünüyordu…
Çalışmalarını beğenmediği kim
olursa olsun istemiyor anında biletini kesiyordu…
Artık, birilerinin yarattığı
“Efsane” bitiyordu…
“Fatih Altaylı Efsanesi”
idi bu sahte efsanenin adı…
Kenan Tekdağ gerçekçiliği, o kurgu efsanenin sonunu getirmişti
işte…
Sabah erken saatlerde ona buna
küfürler savurarak başlayan yıldızlaşma süreci
bitiyordu…
Çünkü Habertürk’te Kenan Tekdağ’ın
güneşi yükseliyordu artık…
Güneş çıkınca da haliyle yıldızlar
görünmüyordu…
Zaten kurgulanmış bir ışıkçıktan
başka bir şey olmayan Fatih Altaylı da diğer yıldızlar gibi,
güneşin ışıkları altında kaybolup gidiyordu…
Ben de bu yazıyı sonlandırırken,
“Eşeklerin de ruhu var mı?” diye sorduğu absürt soruya “Elbette
var… Meselâ sen eşek ruhunun tekâmül etmiş halisin” diyen Yaşar
Nuri Öztürk’ün karşısındaki o pısırık, gülümsemeye çalışan ama
gülümseyemeyen ve öylece, kabullenmiş bir ifade ile bakışı
geliyordu gözlerimin önüne…
Güle güle
Altaylı…
“Güle güle” ama arkanda bıraktığın o “Dost Mezarlığı”nı da sakın
unutma…
Seni sen yapan o
dostlarını…
Adnan Berk Okan
25.06.2009