Kılıçdaroğu niçin Erdoğan'dan daha şanslı?
Halkın % 80’i hem Cuma namazına gitmeyi ama gerektiğinde aynı gece birkaç duble de rakı içmeyi istiyor…
ADNAN
BERK OKAN
Farkında
mısınız?..
Kaleydoskop
gibi bir ülkede yaşıyoruz…
Ama…
Bu
çeşitliliği “tek”e indirmeye çabalayan (her
görüşten) tutucular; değişim, renklilik,
çeşitlilik isteyen insanları çıldırtmayı nasıl da
beceriyorlar maşallah…
Çok
"klâsik" ve çok "kullanılmış”
olacak biliyorum ama ben de yazacağım:
Hem
“Demokrat”, hem “Laik” ve hem de
“Müslüman” olabilme özelliğine sahip tek ülkeyiz
dünyada…
Doğru
mu?..
Peki…
Bu
özelliğimiz ve güzelliğimizin sadece içinde bulunduğumuz
“Müslüman coğrafya” için değil, bütün dünya için
çok değerli olduğu konusunda da hemfikir miyiz?..
Harika!..
Ama…
Bir
yanda tutucu Kemalistler…
Diğer
yanda tutucu dinciler; bu güzelliği ve özelliği
halkımızın yararına kullanma becerisini gösteremiyorlar…
Kemalistlere göre
“Laik Sistem = Dinsizlik”…
Tutucu
dincilere göre de “Laik
Sistem = Dinsizlik”…
Mutabık oldukları
tek nokta da bu işte…
Aynı
şeyi düşündükleri halde nasıl da birbirlerini yiyorlar şu Laik
sistem yüzünden görüyor musunuz?..
Neden?..
Çünkü
Kemalistlerin akılına “din” denilince sadece
“İslâmiyet” geliyor…
“İslâmiyet”
denince haliyle "Müslümanlar"…
Ve
işte o noktada başlıyor “Müslüman
karşıtlığı”…
Tutucu
dinciler ise dinli - dinsiz herkesi, Laikliğin “Din
Düşmanlığı” olduğuna ikna etmeye çalışıyorlar…
Niçin?..
Halkının %
99’u Müslüman, o % 99’un da % 80’i
mütedeyyin olan bir ülkede halkı Laik sistemden soğutmak
için elbette…
Oysa...
Halkın % 80’i hem Cuma namazına
gitmeyi ama gerektiğinde aynı gece birkaç duble de
rakı içmeyi istiyor…
“Oruç
tutalım ama bayramda da akraba ziyareti yerine tatile kaçtığımız
için kâfirlikle suçlanmayalım” diyor...
Ne var
ki tutucu dinciler böyle düşünenleri çoğu kere bıçaklıyor,
aralarında görmek istemiyor...
Ey
siyasetçi ve medyacı milleti!..
Aklınızı
başınıza alın da şu kavgayı bitirmeye bakın...
Mustafa Kemal diktatördü tabii ama...
Hey
siz, “Mustafa Kemal diktatördü” diyen göz ve gönül
körleri!..
O
günün şartlarında, devlet disiplininin henüz sağlanamadığı...
Halkın neredeyse tamamının kul olacak yeni bir padişah
aradığı...
“İtaat” etmeyi sevap zanneden o insanların yeni
ülkesinde nasıl demokrat olunabilirdi
ki?..
Rüyalarında bile
“Yerleşmiş bir Demokratik Düzen” gören, İki kez
çok partili modeli deneyen Mustafa Kemal tabii ki
diktatördü…
Kabul
ama başka seçeneği mi vardı?..
Ve siz
21. yüzyılda halen “Kemalistlik
oynayan” ahraklar!.
Bu
çağda hangi Kemalizm?..
Yok
efendim “Hükümet şeriat devleti kurup, Laik Cumhuriyeti
yıkacakmış!..”
"Yok efendim Hükümet ülkeyi satıyormuş!"..
Yürüyün de ense
tıraşınızı göreyim paranoyaklar!..
Demek istemem
şu:
Demokratik
Laik sistemle yönetilen Müslüman bir
Türkiye bütün dünyanın yararınadır…
Dünyanın bizden
istediği bu sistemi kavgasız, nizasız, istikrarlı bir şekilde
yürütmemizdir…
Gelin
görün ki iktidar partisi laik sistemi koruyacağı konusunda
güven telkin etmiyor…
Ana
muhalefet partisi ise demokrasi konusunda sınıfta kalacağının
sinyallerini veriyor…
Korkma Kemal Bey,
cesur ol!..
Ve sen ey
Kemal Bey!..
Bir “siyasi rüzgâr” yakaladığını kimileri inkâr
etse de benim gibi her sınıftan (ne yazık ki sınıfsal gerçekçiliği
de kabul etmelisiniz) yurttaşla bir arada olan birileri o rüzgârın
gücünü halen hissediyor…
Son
seçimlerde Ak Parti’ye oy vermiş bazı eski
DYP'liler ve ANAP'lılar bile seni
güvenilir buluyor…
Ama…
Bazen
öyle bir zırvalıyorsun ki, o insanların tüylerini diken diken
ediyorsun…
Örnek
mi?..
“Başörtüsüne
özgürlük” konusunda söylediklerin...
Önce
"Başörtüsü sorununu çözeceğiz" diyorsun sonra
inkâr ediyorsun…
Korkma be
dostum!..
Bu
güzelim ülke başörtüsü özgürlüğü ile ne değerinden bir şey kaybeder
ne gücünden…
Ama
eğer sorunun çözümünü sen bulursan iktidar olursun...
"Ama
tabanım!" deme...
"Lider"
dediğin arkasından gelen takipçilerinin kendisine
"güven" duyduğu kişidir...
Çık ve
şöyle söyle:
"Biz
Türkiye Cumhuriyetini kuran partiyiz...
Biz,
önderimiz Mustafa Kemal'in sürekli değişim isteyen devrimci
düşüncesinin mirasçılarıyız!..
Biz, her
yurttaşımızın inançlarına, giyimine, kuşamına ve yaşamına demokrasi
anlayışımız gereği saygılıyız...
Genç
kızlarımıza dünyalarını zindan eden bu çağdışı yasak CHP'ye ve
CHP'liye yakışmaz!"..
Göreceksin tabanın
da diğer seçmenler de sana inanacaklar çünkü şu anda halk
CHP'li olsa da olmasa da sana güvenmek
istiyor...
Recep
Bey’le de “yüzünü Ortadoğu’ya döndü!”
diyerek kavga etme…
Bırak
yüzünü İslâm toplumuna dönerse dönsün...
Yarın
iktidar olursan sen de yararlanırsın...
Ama...
Bu arada çağdaş dünyaya da sırtını çevirmesin…
Bunu
da sen söyle halkın huzurunda...
Yargılanmasını
istiyorsun Yaşar
Büyükanıt'ın…
Çok da
iyi yapıyorsun…
Çünkü
bunu istediğin için gönülleri fethediyorsun…
Ancak…
28
Şubatçıların da yargılanmalarını niçin
istemiyorsun?..
Kemal Bey;
Gerekirse
yumruğunu masaya vur!..
Gerekirse yıldırım
ol çarp, fırtına ol uçur!..
Ama
unutma!..
CHP’yi
tarihinde ilk kez meclis dışında bırakanlar işte o 28 Şubat
generalleridir…
Türkiye
demokrasi tarihinde ilk kez bir siyasi parti (CHP) gerçek
hırsızlar ve hırsızlıkla mücadele ettiği için seçimlerde barajın
altında kaldı...
Neden?..
Çünkü
28 Şubatçı generallerin kurdukları tezgâhı
bozdu…
Korkma!..
Bırak
gerekirse 28 Şubatçı Aydın Doğan medyası seninle
kavga etsin…
Yine
unutma…
Aydın
Doğan’ın vurduğu her siyasetçi porsuk gibi dayak yedikçe büyür,
güçlenir…
Ve sen ey Recep Bey!..
Allah’ı
gerçekten seviyorsan gel şu Laik sistemle kavga etme huyundan
vazgeç…
Araplarla
(Müslüman devletlerle) yakınlaşmasına yakınlaş ama yahu şu
Avrupa ve Amerika ile de kavga etme be
kardeşim!..
Yani;
hem Müslüman, hem laik, hem de
demokrat ol!..
Senin
gibi düşünmeyenlere kızma...
Olur
olmaz her şeye öfkelenme!..
Ya
söz ver tut, ya hiç söz
verme!..
Yıkılan her ümit,
yıktığından daha çok "düşman"
demektir...
Ecevit
merhum beceriksiz ve başarısız olduğu için değil, verdiği umutları
yıktığı için son seçiminde % 1.5 ancak oy
alabildi...
Önce
kendi halkını düşün, sonra komşularını...
Uluslararası
ilişkilerde liderlerin kolunu, elini, dizini tutarak onları
kandıracağını sanıyorsan bu sevdadan vazgeç...
Dış
politikada tek gerçek vardır: "Ulusal
Çıkar"...
At var meydan yok, meydan var at
yok…
Hâsılı ey sevgili
dostlar!..
Bu nasıl ulusal kader ki; at buluyoruz meydan
olmuyor…
Meydanı
bulduğumuzda atı kaçırıyoruz altımızdan…
Aslında kaynak
var...
"Potansiyel"
deseniz sınırsız...
Hatta
bütün bunları uyum içinde bir arada tutacak lider de var
mutlaka..
Var
ama o liderlerin de ya dili var ikna ediyor ancak eli iş yapmaya
gitmiyor...
Lider
var gönlü iş yapmaktan
yana ama dili
tutuk...
Yani;
atı olan liderin meydanı yok, meydana sahip olan lider atı
bulamıyor...
Şimdilik hem atı
olan hem de meydan bulabilecek tek lider
Kılıçdaroğlu gibi görünüyor…
Fakaaaatttt...
Yok mu
o Önder Sav ve CHP'nin köhnemiş
devletçi eski kadroları…
Baykal’ı
halkın gözünde sıfırladıkları gibi Kılıçdaroğlu’nu
da "sıfırlayacaklar" diye bir yurttaş olarak ödüm
kopuyor…
adnanberkokan@gmail.com