Keşke seni sevmeseydim Nagehan...

Dosyadaki gizli bilgilerden Deniz Baykal’la ilgili olduklarını sana verip “al yayınla, ekranda söyle” diyenler Kozinoğlu ile ilgili bilgileri....

ADNAN BERK OKAN

Sevgili Nagehan;
Benim gözümde (Türkiye’nin ilk ve tek Liberal Demokrat Partisi'nin –LDP- Kurucu Genel Başkan Yardımcısı olarak) sen iyi, dürüst, hukukun üstünlüğüne inanmış, temiz ahlâklı bir Liberal’din…
Ak Parti Hükümeti'nin bütün Liberal politikalarına da (dünya görüşün uymadığı halde) destek veriyordun…
Liberal Hukuk taleplerini alkışlıyordun…
Başörtüsü zulmüne karşı çıkıyordun…
Ve ben seni okudukça, ekranda izledikçe seviyordum...
Ama...

                            *

Son günlerde değiştin Nagehan…
Soner Yalçın
’a olan (belki de haklı) kin ve nefret duyguların sende “akıl tutulması” yarattı…
Hukukun üstünlüğüne olan inancın gitti...
Yerine, "üstünlerin hukuku hayranlığı" geldi…
Ve haliyle…
Ve yine benim gözümde sen; polis devletinden yana bir püriten gibi görünmeye başladın…
Neden mi?..
Anlatacağım…


Bağırsaklarımızı temizlerken ruhumuz kirlendi…

Sevgili Nagehan;
Farkında mısın?..
Ergenekon Soruşturması başladığında, fanatik darbeciler ve mafya bozuntularının dışında herkes el çırptı, sevindi, umutlandı...
Çünkü...
Devletten aldıkları yetkileri, bilgileri; devlet aleyhine kullanan, kendi çıkarlarını halkın çıkarlarından üstün tutan, soygun yapan, darbe girişiminde bulunan:
* Paşalar,
* Subaylar,
* Polisler,
* Eski milletvekilleri,
* Eski bakanlar,
* İşadamları,
* Hekimler ve
* Gazeteciler tutuklanmıştı...

                            *

Ve Nagehan...
Yargının elinde, tutuklanan kişilerin "suçlu" olduklarına dair "Somut Deliller" olduğu iddia ediliyordu…
Yine fanatik darbeciler ve mafya bozuntularının dışında herkes, “tutuklama” talebinde bulunan savcı ile o talebi yerinde bulup “tutuklama” kararı veren mahkeme heyetini haklı buldu…
Destek oldu…
Çünkü…
Bülent Arınç’ın hiç de nazik olmayan benzetmesiyle toplum olarak bağırsaklarımızı temizleyecektik…
Bütün avamlığına, düzeysizliğine rağmen o kaba benzetmeyi benimsedik…
Zira askeri vesayet bitecekti...
Askerlerin silâh gücünden kaynaklanan antidemokratik eylemleri sona erdirilecekti...
Hukukun üstünlüğüne, sivil siyasetin egemenliğine, kuvvetler ayrılığı ilkesinin dengesine kavuşacaktık...

                            *
Ama Nagehan;
Sonra iş giderek Susurluklaştırıldı…
Ergenekon
giderek sulandırılmaya başlandı…
Üzerine komik geyikler atıldı…
Ve en fenası!..
Görevli savcılar, muhalefete yönelik suçlamaların ve karalamaların yer aldığı bazı iddiaları ortada inandırıcı hiçbir delil olmadığı halde (yani dedikoduları) kendilerine yakın olan gazetecilere sızdırdılar...
Hem de dosyanın üzerine bizzat kendi el yazılarıyla “Çok Gizli” diye not koydukları halde…
Hâsılı…
Bağırsaklarımızı temizlerken ruhumuz kirlendi…
"Askeri vesayetten kurtuluyoruz"
derken, "Yargı + Emniyet + Medya hegemonyası"na esir düştük...
Yağmurdan kaçarken, doluya tutulduk...

 

Senin kendinden şüphen olmayabilir ama…

Ve Nagehan;

Hükümete yakın meslektaşlarımız, Yargı + Emniyet ortaklığında kendilerine sızdırılan o dosyalarda yer alan bilgileri yayımlamanın suç olduğunu bile bile yasaları hiçe saydılar...
Ve dün...
Yargılanmayı, hatta mahkûm olmayı göze alıp o “gizli” bilgileri yayımladılar...
Ve bugün..
Utanmadan, sıkılmadan “bin yıl ceza istemiyle yargılanıyoruz” diye ağlaşıyorlar...
Ama...
Aynı meslektaşlarımız (halen) özgür bir ortamda istediklerini yazmaya, diledikleri gibi dedikodu yapmaya devam ediyorlar...
Ve yine ama...
Meslektaşlarının (ille de Nedim Şener ve Ahmet Şık) tutuklanıp küflü mapus odalarına tıkılmalarına "alkış" tutuyorlar…

                              *

Unutma Nagehan;
Tarih, birilerine attığı suçtan birkaç yıl sonra kendileri mahkûm olan müfterilerle doludur…
Sen diyorsun ki:
“Benim kendimden şüphem yok”…
Ne güzel bir özgüven
Ama biliyor olmalısın...
Tutuklu yargılananlar da senin söylediğin o sihirli kısa cümleyi tekrarlıyor:
“Benim kendimden şüphem yok”…
Ama Nagehan; hepsi de yıllardır “tutuklu” yargılanıyorlar…
Çünkü onları oraya tıkan güç öyle istiyor...

                            *

Çok gençsin Nagehan;
Ama mutlaka duyduğun bir sözü hatırlatacağım sana…
“Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner”...
Sözün mucidini de tanıyorsundur...
İki kere askeri darbeyle iktidardan düşürülen, bir kere de kendisi askerin yaptığı darbeye göz yumup (hatta askerlerle iş birliği yapıp) sevmediği başbakan ve yardımcısını silâh zoruyla istifaya zorlayan Süleyman Demirel
El hakk…
Bu sözün doğruluğunu en çok kanıtlayan da yine Demirel olmuştur…
Zira kendisi 6 kere düşmüş/düşürülmüş, 7 kere ayağa kalkmış/kaldırılmıştır…
1 kere de o düşürmüştür birilerini…


Çıldırmış olmalısın sen Nagehan!..

Sevgili Nagehan;
Yarın bir gün senin de:
Kanunsuz dinlemeye tabi tutulmayacağını;
Söylemediğin sözlerin,
tutmadığın notların;
Söylenmiş, tutulmuş gibi...
Ve...
Sana muhalif bir savcı tarafından...
Ve...
Yine sana muhalif gazetecilere sızdırılmayacağını nereden biliyorsun?..
Ve buna rağmen diyorsun ki:
“Dinlemeler olmasa bugün hiçbir şey ortaya çıkmayacaktı”…

                            *

Vah vah vah!..
Sen çıldırmış olmalısın Nagehan!..
Çünkü...
Bunu ancak demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasını alkışlamaktan utanmayan, akıl tutulması yaşayan biri söyleyebilir…
Ve bunu söylediğin anda senin:
28 Şubat’ın:
Emin Çölaşan’ından;
Mustafa Balbay’ından;
Tuncay Özkan’ından;
Soner Yalçın’ından hiçbir farkın kalmıyor Nagehan?..
Onların o gün biz Liberallere yaptıkları yargısız infazla, özel mektuplarımızı yayımlamalarıyla bugün senin Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın’a yaptıkların aynı...


Senden şüphelenmeye başladım...

Sevgili Nagehan;
MİT
mensubu Kozinoğlu'nun evinde yapılan aramalarda; kendi müsteşarı Hakan Fidan'la ilgili topladığı bütün bilgileri bir rapor halinde, Odatv'nin sahibi Soner Yalçın'a servis ettiği tespit edilmiş...
İddialara göre, bu bilgiler Fidan'ın MİT Müsteşarı olarak göreve başlamasından kısa bir süre önce hazırlanmış.
Fidan'ın kardeşi Mustafa Fidan'la ilgili olarak Kozinoğlu tarafından hazırlanan dosyada "Pensilvania ile bağlantılı" şeklinde bir not olduğu öne sürülüyor.

                            *

Peki Nagehan;
O dosyalarda hangi bilgilerin yer aldığını biliyor musun?..
Tabii ki bilmiyorsun…
Bilseydin, Deniz Baykal’la ilgili bilgiler gibi onları da açıklardın…
Peki Nagehan!..
Savcı veya savcılık özel kalemi çalışanları ya da Kozinoğlu’nun evinde arama yapan polislerin o bilgileri sizlere neden servis etmediklerini hiç düşündün mü?..
Düşün, düşün ve TV'lere çıktığında, köşende yazdığında:
“Anlayamadım gitti" falan de hiç olmazsa, "Deniz Baykal'la, Kemal Kılıçdaroğlu'yla ve fişlenen gazetecilerle ilgili bütün bilgileri bize verenler, Kozinoğlu dosyasındaki bilgileri niçin vermediler acaba?" diye sorgula...
Sorgulamazsan ben senin daha önceleri çok kere "alkışladığım” gazeteciliğin hakkında şüpheye düşeceğim...
Pardon...
Zaten şüphelenmeye başladım; şüphelerim daha da perçinlenecek...

                            *

Bu arada unutmadan söyleyeyim:
Dosyadaki gizli bilgilerden Deniz Baykal’la ilgili olduklarını sana verip “al yayınla, ekranda söyle” diyenler Kozinoğlu ile ilgili bilgileri senden gizliyorlar…
Doğru da yapıyorlar ama Baykal’la ilgili yaptıkları da büyük suç ve ayıp!..
Yani Kullanıldın Nagehan…
Yani sana “bilgi” diye verilenler, “bilmen” ve kamuoyuna “bildirmen” istenilenlerdir…

 Sen Liberal olamazsın Nagehan

Sevgili Nagehan;
Sen ve senin gibi çok sayıda yetenekli genç gazeteci/yazarımız geleceğimizsiniz...
Neden "taraf" olarak, niçin "gözlerinin birini elinle kapatarak" bakıyorsun olaylara?..
Savcının medyadaki yandaşlarına sızdırdığı bilgilerle onuru ayaklar altına alınan Deniz Baykal'ın ne günahı var?..
Kemal Kılıçdaroğlu'nun ne günahı var?..
Kim sorarsa sen Soner Yalçın’a karşı Deniz Baykal’ı koruyorsun(!)..
Yapma Nagehan?..
Zekâlarımızla alay etme…
Bizleri Deniz Baykal’ı iyice rezil ettiğini görmeyecek kadar zekâ özürlü mü sanıyorsun yoksa?..

                            *
Niye Nagehan?..
Niye?..
Niye?..
Niye?..
Deniz Baykal'ın yaptığı iddia edilen "taciz" suçlamasını bütün Türkiye'ye duyurmaya (sayende aynı iftiraya, Baykal’a kişisel husumeti olan Fatih Altaylı da balıklama daldı) ne hakkın var?..
Senin bu yaptığın "dedikodu" değilse ne Nagehan?..

Keşke seni sevmeseydim…

Aaaah Nagehan Ah!..
Keşke seni "Liberalsin" sanıp sevmeseydim…
Keşke senin yeteneğinden emin olmasaydım…
Amberin Zaman, Gazete HT’deki köşesinde “Senin yargın
benim yargım”
başlığı altında yayımlanan makalesinde bak ne diyor:

                            *

Bir gazeteci olarak taraf tutmam söz konusu değil. AK Parti bu ülkede iyi şeyler yaptı.
Hem de çok. Biz de alkışladık. Ama kötü şeyler yaptığında da eleştirdik. Ben dağlara değil Allah'a güvenirim. Gün gelir inşallah Türkiye'de hukuk devletine de güvenebilirim...
 

                            *

Neden mi hatırlattım?..
Amberin Zaman “gerçek bir Liberaldir” de ondan…
Sana ders olsun diye…

adnanberkokan@gmail.com