Keşke rüyalar gerçek olsa...
Aydın Doğan yaşadığı bütün güçlüklere ve engellemelere rağmen bir rüyası ve bir de hayat hikâyesi olan bir insan.
Hiç tanımadığı bir kişi hakkında
“kötü” diye yorum yapanları, hiç tatmadığı meyve
hakkında ahkâm kesenlere benzetirim.
Kaldı ki, dinimize göre de bir kişinin, hiç tanımadığı (Bir kişinin
kim olduğunu bilmek ile onu tanımak aynı şey değildir.) biri
hakkında konuşması dedikodudur ya da iftiradır…
Ve…
Her ikisi de günahtır.
*
“Türkiye’de hiç tanımayanlar tarafından bile
salt önyargı nedeniyle hedef haline getirilen kişi
kimdir?” diye sorulsa hiç tereddütsüz
“Aydın Doğan’dır” cevabını veririm.
*
Aydın Doğan her dönem siyasal iktidarların ve iktidara
destek veren gazetecilerin (Ulusal medyada yazdığım dönemlerde
benim de…) hedefi olan ve fakat her türlü siyasal baskıya rağmen
ayakta durmayı başaran bir iş adamıdır.
*
FETÖ'cü
hesap uzmanlarıyla FETÖ'cü savcı ve yargıçların
kumpasları Aydın Doğan'dan başka bir iş adamına kurulsaydı
meselâ…
Ekonomik ömrü en çok altı ay
olurdu...
*
Aydın Doğan bütün o kumpaslara rağmen, kendisinden yapılan
bütün haksız tahsilatlara rağmen
yıkılmadı...
Hatta...
Eskisinden daha
güçlü...
*
Uzun uzun bir hayat öyküsü yazmayacağım…
Ama…
Onun, kendisini eleştiren ya da hakaret ve küfür ederek, iftiralar atarak hedef haline
getirenlerin bilmediği bazı karakteristik özelliklerine kısaca
değineceğim.
*
Aydın Doğan yaşadığı bütün güçlüklere ve engellemelere
rağmen bir rüyası ve bir de hayat hikâyesi olan bir insan.
*
Rüyası:
Her türlü inancın, düşüncenin, teşebbüsün ve yaşam tarzının özgür
olduğu:
- Demokratik,
- Laik,
- Hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiş,
- Terörün her türünden arınmış,
- Ekonomik ve sosyal gelişimini muasır medeniyetler seviyesine
yükseltmiş,
- Gelir dağılımında adaleti sağlamış,
- Dostları tarafından güvenilen, muarızları tarafından saygı
duyulan,
Ve bütün bunların yanında:
- Medyası rekabete açık, tertemiz, gerçek manada bağımsız ve
tarafsız bir Türkiye…
*
Hikâyesine gelince…
J. Keth Moorhead’in ünlü deyişindeki
gibi; "başarı merdivenine elleri cebinde
tırmanmayan”; bin bir zorluğu yenmiş, bütün engelleri aşmış
mücadeleci bir insan…
*
Rakiplerini de dostlarını da siyasi görüşlerine ve kişisel
menfaatlerine göre değil, o kişilerin karakter yapılarına göre
seçen özelliği ise sağlam karakterinin göstergesi.
*
Peki…
Hiç mi zaafı yok…
*
Olmaz olur mu?..
Tabii ki var…
Meselâ duygusallığı…
Ve daha da fenası…
Duygusallığının verdiği aceleciliği…
*
Örnek mi?..
Haksızlığa uğradığında hemen kaleme sarılıp
kırgınlığını açığa
vurması…
Veya…
Telefonu eline alıp kendisine haksızlık eden kişiyi (Mevkii ve
makamı ne olursa olsun) arayıp, incindiğini söylemesi…
*
Yani…
Duygularını belli etmesi…
Öfkesini ve niyetini erteleyememesi…
(Recep Tayyip Erdoğan’la -En çok da duygusallıkta-
“ruh ikizi”)
*
Ne var ki…
Biri Kasımpaşalı, diğeri Kelkitli bu iki “geleneksel Türk Müslümanı tip”
normal şartlarda çok iyi
dost olacak; çok rahat ve medeni tartışmaların
odağında birbirlerine “yol göstericilik” yapacaklarına…
Bazı meslektaşlarımızın “durumdan vazife çıkarma”
merakları yüzünden adeta
“birbirlerinin muarızlarıymış”
gibi gösteriliyorlar…
*
Oysa ve biliyorum ki…
Hiç kimse araya girmese…
Hiç kimse karşılıklı olarak iki tarafın da duygularına ateş
etmese…
Ortaya muazzam bir enerji
çıkacak…
Ve bu enerji…
Türkiye’yi ve Türk insanlarını lâyık oldukları
zirveye taşıyacak…
*
Bu son okuduklarınız da benim rüyam…
Keşke rüyalar gerçek
olsa…
Yakup
MURAT
yakupmurat@gazeteciler.com