Kendi .okum ayva kokum!..
Hasan Cemal "Tatilde Biriktirdiklerim" kısa başlığı altında iki gündür bu ayıbımızı yüzümüze vuruyor...
ADNAN BERK OKAN
Affınıza sığınarak ve "halk deyişi" olduğundan güç alarak biraz "kaba" bir atasözünü hatırlatacağım...
Rahmetli Babaanneciğim, kendi kabahatlerimizi sahiplenip başkası aynı kabahati işleyince suçladığımızda/ayıpladığımızda söylerdi gülerek:
"Kendi bokum ayva kokum"...
Sadece bizim milletimiz için geçerli değil bu halk deyişi...
Benzeri mutlaka başka dillerde de vardır zira insanın fıtratı böyle...
"Kendisi yaparsa mubah, başkası yaparsa günah"...
Hasan Cemal "Tatilde Biriktirdiklerim" kısa başlığı altında iki gündür bu ayıbımızı yüzümüze vuruyor...
Nasıl mı?..
Bakın işte şöyle:
"Uludere katliamı nasıl devletinse, Gaziantep katliamı da PKK’nındır!
Uludere’den dolayı devlet, hükümet nasıl özür dilemek zorundaysa, Gaziantep katliamından dolayı da Kandil, PKK özür dilemek, hatta günah çıkarmak zorundadır."
Pardon
Peki...
İçinizde Devlet'in "Uludere Katliamı" için özür dilediğini duyanınız var mı?..
Yok tabii ki...
İyi de...
Her ne kadar baştan inkâr etse de kısa zamanda örgütün işlediği anlaşılan "Gaziantep Katliamı" için PKK özür diledi mi?..
Efendim; tabii ki terör örgütüdür özür dilyecek olsa katliam yapmaz...
Ama...
Hani "inkâr" etmişti ya...
Hiç olmazsa o nedenle "pardon; biz düşünmemiştik ama içimizden bazıları bunu yapmışlar, özür dileriz" denilebilirdi...
Şimdi lütfen dikkat!..
Ve bir kere daha "lütfen";
"Devletle terör örgütü aynı kefeye konur mu?" demeyin...
Ortada bir "insanlık suçu" varsa bu suçun failinin "Devlet" olması suçu ortadan kaldırmaz...
Uludere'nin fali Devlettir ve insanlık suçudur...
Gaziantep'in faiili de PKK'dır ve o da yine insanlık suçudur...
Ne Devlet "Uludere Katliamı" için "Devletin âli menfaatleri" gibi bir bahane ileri sürebilir;
ne de PKK "kutsal mücadale" yalanına sığınabilir...
İrlanda'da da yıllarca sürdü terör ama tek bir sivilin burnunu bile kanatmadı IRA...
PKK ise tam bir "vahşi sürüsü"...
Peki ya Devlet?..
Yani, "Uludere Katliamı"...
Aynen bir "vahşet"!..
Savunulacak hiçbir yanı yok...
Geleyim medyamıza...
Hasan Cemal, "Tatilde Biriktirdiklerim"in ikinci gününde şöyle diyor:
Demokrasi iktidarların eleştirilmesinden geçer, ancak böyle hayatiyet kazanır. Ne zaman ki iktidara dönük eleştirilerde tedirginlik ve korku uç vermeye başlar, işte o zaman demokrasi de inişe geçmiş olur. Bu da kendini en çok medyada belli eder. İktidar karşısında medyanın suskunlaşmaya ve muhalif köşelerin birer birer kapanmaya başlaması hayra alamet değildir.
Evet...
Ancak...
Muhalif köşeler kapatılırken bunun tek sorumlusu Devlet mi?..
Biz gazetecilerin, yazarların bu soruya içtenlikle ve hiç yüksünmeden doğru cevap vermemiz şart...
Çünkü...
Muhalif köşelerin kapatılmasında iktidarın ayıbı ne kadarsa, iktidara karşı direnemeyen medya patronlarının ayıbı da bir o kadar değil mi?..
Allah aşkınıza!..
Boşalan muhalif köşelerde bordroları Maliye Bakanı mı yapıyor?..
Köşe yazarlarını ya da gazetecileri Çalışma Bakanı Faruk Çelik mi işten çıkarıyor?..
Ya da Başbakan istemediği yazarı çağırıp, "kovuldun" mu diyor?..
Yoooo...
Kovulma işini bizzat patron, genel yayın yönetmenleri aracılığıyla yapıyor...
Meselâ;
"kovulduk ey halkım!" diyen Emin Çölaşan'ı Erdoğan çağırıp da,
"kovuldun ey Emin!" mi dedi?..
Tabii ki hayır...
"Kovuldun Emin!" diyen Ertuğrul Özkök oldu...
Demek istemem şu...
Biz medya da eğer gerçekten gazetecilik yapacaksak, "kendi bokum ayva kokum" demekten vazgeçeceğiz..
Ve...
Hiç de ayva gibi kokmadığını kabulleneceğiz...
Yani...
İçimizden kovulan bir arkadaşımız olduğunda Başbakan'ı suçlama kolaycılığına gitmeyeceğiz...
Eğer sıkıyorsa bir yerlerimiz;
mertçe çıkıp, "işte orada dur bakalım patron!.. Arkadaşımızı kovarsan bizler de bütün köşeleri boşaltıyoruz" diyebileceğiz...
Arkadaşlarımızı kovan patrona kafa tutamayıp sadece Başbakan'a çakmak hiç de "ahlâklı" değil...
adnanberkokan@gmail.com
Affınıza sığınarak ve "halk deyişi" olduğundan güç alarak biraz "kaba" bir atasözünü hatırlatacağım...
Rahmetli Babaanneciğim, kendi kabahatlerimizi sahiplenip başkası aynı kabahati işleyince suçladığımızda/ayıpladığımızda söylerdi gülerek:
"Kendi bokum ayva kokum"...
Sadece bizim milletimiz için geçerli değil bu halk deyişi...
Benzeri mutlaka başka dillerde de vardır zira insanın fıtratı böyle...
"Kendisi yaparsa mubah, başkası yaparsa günah"...
Hasan Cemal "Tatilde Biriktirdiklerim" kısa başlığı altında iki gündür bu ayıbımızı yüzümüze vuruyor...
Nasıl mı?..
Bakın işte şöyle:
"Uludere katliamı nasıl devletinse, Gaziantep katliamı da PKK’nındır!
Uludere’den dolayı devlet, hükümet nasıl özür dilemek zorundaysa, Gaziantep katliamından dolayı da Kandil, PKK özür dilemek, hatta günah çıkarmak zorundadır."
Pardon
Peki...
İçinizde Devlet'in "Uludere Katliamı" için özür dilediğini duyanınız var mı?..
Yok tabii ki...
İyi de...
Her ne kadar baştan inkâr etse de kısa zamanda örgütün işlediği anlaşılan "Gaziantep Katliamı" için PKK özür diledi mi?..
Efendim; tabii ki terör örgütüdür özür dilyecek olsa katliam yapmaz...
Ama...
Hani "inkâr" etmişti ya...
Hiç olmazsa o nedenle "pardon; biz düşünmemiştik ama içimizden bazıları bunu yapmışlar, özür dileriz" denilebilirdi...
Şimdi lütfen dikkat!..
Ve bir kere daha "lütfen";
"Devletle terör örgütü aynı kefeye konur mu?" demeyin...
Ortada bir "insanlık suçu" varsa bu suçun failinin "Devlet" olması suçu ortadan kaldırmaz...
Uludere'nin fali Devlettir ve insanlık suçudur...
Gaziantep'in faiili de PKK'dır ve o da yine insanlık suçudur...
Ne Devlet "Uludere Katliamı" için "Devletin âli menfaatleri" gibi bir bahane ileri sürebilir;
ne de PKK "kutsal mücadale" yalanına sığınabilir...
İrlanda'da da yıllarca sürdü terör ama tek bir sivilin burnunu bile kanatmadı IRA...
PKK ise tam bir "vahşi sürüsü"...
Peki ya Devlet?..
Yani, "Uludere Katliamı"...
Aynen bir "vahşet"!..
Savunulacak hiçbir yanı yok...
Geleyim medyamıza...
Hasan Cemal, "Tatilde Biriktirdiklerim"in ikinci gününde şöyle diyor:
Demokrasi iktidarların eleştirilmesinden geçer, ancak böyle hayatiyet kazanır. Ne zaman ki iktidara dönük eleştirilerde tedirginlik ve korku uç vermeye başlar, işte o zaman demokrasi de inişe geçmiş olur. Bu da kendini en çok medyada belli eder. İktidar karşısında medyanın suskunlaşmaya ve muhalif köşelerin birer birer kapanmaya başlaması hayra alamet değildir.
Evet...
Ancak...
Muhalif köşeler kapatılırken bunun tek sorumlusu Devlet mi?..
Biz gazetecilerin, yazarların bu soruya içtenlikle ve hiç yüksünmeden doğru cevap vermemiz şart...
Çünkü...
Muhalif köşelerin kapatılmasında iktidarın ayıbı ne kadarsa, iktidara karşı direnemeyen medya patronlarının ayıbı da bir o kadar değil mi?..
Allah aşkınıza!..
Boşalan muhalif köşelerde bordroları Maliye Bakanı mı yapıyor?..
Köşe yazarlarını ya da gazetecileri Çalışma Bakanı Faruk Çelik mi işten çıkarıyor?..
Ya da Başbakan istemediği yazarı çağırıp, "kovuldun" mu diyor?..
Yoooo...
Kovulma işini bizzat patron, genel yayın yönetmenleri aracılığıyla yapıyor...
Meselâ;
"kovulduk ey halkım!" diyen Emin Çölaşan'ı Erdoğan çağırıp da,
"kovuldun ey Emin!" mi dedi?..
Tabii ki hayır...
"Kovuldun Emin!" diyen Ertuğrul Özkök oldu...
Demek istemem şu...
Biz medya da eğer gerçekten gazetecilik yapacaksak, "kendi bokum ayva kokum" demekten vazgeçeceğiz..
Ve...
Hiç de ayva gibi kokmadığını kabulleneceğiz...
Yani...
İçimizden kovulan bir arkadaşımız olduğunda Başbakan'ı suçlama kolaycılığına gitmeyeceğiz...
Eğer sıkıyorsa bir yerlerimiz;
mertçe çıkıp, "işte orada dur bakalım patron!.. Arkadaşımızı kovarsan bizler de bütün köşeleri boşaltıyoruz" diyebileceğiz...
Arkadaşlarımızı kovan patrona kafa tutamayıp sadece Başbakan'a çakmak hiç de "ahlâklı" değil...
adnanberkokan@gmail.com