Kemal Öztürk: 'orijinalliğimizi ve iddiamızı kaybettik'
Kemal Öztürk: Sadece biz değil, İslam dünyasının tamamı, diğer medeniyetler karşısında iddiasını yitirdi
Anadolu Ajansı eski Genel Müdürü ve Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, “Bugün Türkiye'de en çok okuyan, en çok sorgulayan, muhalif ve bağımsız düşünen kesimi artık İslamcılar, bağımsız muhafazakarlar değil” dedi. Öztürk, yazısında “Bu ülkede, bu dünyada zulme, haksızlığa, sömürüye, adaletsizliğe en çok itiraz eden ve söyleyecek sözü olan insanlar olarak, bugün iddiamızı kaybettiğimizi söylemek çok üzücü. Sadece biz değil, İslam dünyasının tamamı, bir medeniyet olarak, bir düşünce olarak, bir yönetim biçimi olarak diğer medeniyetler karşısında iddiasını yitirdi, çok yıpratıcı bir kaosun içine girdi. Beni en çok bu kahrediyor” ifadelerine yer verdi.
Kemal Öztürk, “Lakin bunun yeniden bir doğuş olacağına, hatalarımızı, yanlışlarımızı görerek insanlık için, dünyaya yeniden söyleyecek sözler üreteceğimize inanıyorum, Allah'tan ümit ediyorum. Bunu belki biz yapamayabiliriz, ama bizden sonra gelecek kuşaklar muhakkak yapacaktır” dedi.
Kemal Öztürk’ün Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (7 Mayıs 2015) nüshasında yayımlanan, “İddiasını yitiren kuşak” başlıklı yazısı şöyle:
Eskiler depreşti. Malatya Kitap Fuarı'na konferans ve imza günü
için gittim dün. Çok iddialı hazırlanmışlar fuara. Aklınıza gelecek
tüm yazarlar, yayınevleri çağrılmış, şehrin her yerine afişler,
pankartlar asılmış. Seçim kampanyasını bastıracak kadar da canlılık
var. Tebrikler.
Malatyalıların bende özel bir yeri vardır. Benim yetişmemde, okuma
alışkanlığı kazanmamda ve düşünce yapımın oluşumunda Malatyalı olan
Asım Akıncı ve arkadaşlarının büyük emeği vardır. Modern deyimle,
“yaşam koçu”, bizim deyimimizle, “ağabeylik” yaptı bana. Genç yaşta
Hakk'ın rahmetine kavuştu ama bana ömrüm boyunca taşıyacağım bir
mücadele bilinci, bir dava derdi bıraktı miras olarak. Şimdi oğlu
Bilal Akıncı ve benim oğlum Asım Öztürk onun misyonunu
sürdürüyor.
“80 Kuşağı, İslamcılar, Radikal İslamcılar”
Asım Akıncı gibi yüzlerce, binlerce genç insan, üniversitelerde, iş
hayatında, mahallelerde hummalı faaliyetler yapardı. 1980 ve 90'lı
yıllarda Türkiye'de fikir hayatının en renkli, en canlı ve en
heyecanlı gençleri bizlerdik. Ahmet Özcan'ın tanımlamasıyla,
kendimize “80 Kuşağı” derdik. 68 Kuşağı'na mı öykünüyorduk acaba,
bilemedim?!
Ruşen Çakır, bizim kuşağı çok detaylı araştırıp, “Ayet ve Slogan”
ismiyle bir kitap yazmıştı, sanırım en iyi eserlerinden biri oldu.
Orada, “İslamcı, Radikal İslamcı, İslami Hareket” gibi tanımlarla,
bu kuşağın fikirsel kökleri ve amaçlarını anlatarak, bizi kamuoyuna
tanıtmıştı. Cumhuriyet Kitap Kulübü'nde verdiği bir konferansta,
“Türkiye'nin en çok okuyan, en çok sorgulayan, en çok fikir üreten
kesimi, İslamcılardır, Solcular artık çok okuyan kesim değildir”
dediğini hiç unutmuyorum, gururlanmıştım.
Bugün Malatya'da konferansta birlikte sunum yaptığımız, Ömer
Laçiner'in Birikim Dergisi ve çevresi de “İslamcılarla” ilgili çok
sayıda kapak yaptı, makale yayınladı. Laçiner'in de dahil olduğu
Birikim ekibi, İletişim Yayınları ekibi, “İslamcılık” üzerine en
çok eser yayınlayan ve bu akımı en iyi inceleyen çevreydi. Onların
sol entelektüel bakışı ve duruşu her zaman etkilemiştir
bizi.
Türkiye'nin en güçlü fikir akımı
Birikim Dergisi'nin benzeri onlarca dergi çıkardı bizim kuşak. En
akılda kalanlar Girişim, Kitap Dergisi, Yeni Zemin, İnsan, İktibas,
Yarın... Benim yazı hayatım da 1990'da bu dergilerde yazarak
başladı. Bu dergiler, 1980-95 yılları arasında, Türkiye'de en ciddi
düşüncelerinin tartışıldığı, en iddialı fikirlerin yazıldığı, son
derece derinlikli dergilerdi. Okunan kitaplar ve bunun etrafında
yapılan tartışma konuları, bugün üniversitelerde doktora ve
profesörlük tezlerinde görülebilir sadece. O denli spesifik ve
derinlikli konuları tartışıyorduk.
“80 Kuşağı” ya da benim şimdi itiraz ettiğim tanımlamayla
“İslamcılar”, muhafazakar camianın entelektüel tabanını oluşturan,
en güçlü fikir akımıydı aslında. Hiçbir tarikat, meşrep ya da
ekolle bağlantılı değillerdi. En önemli özellikleri, en çok okuyan,
en çok sorgulayan, en bağımsız, muhalif ve en iddialı ekip
olmalarıydı. Bugün olsa ben “Bağımsız Muhafazakar Ekol” diye
tanımlardım bu ekibi. 28 Şubat darbesinin en çok ezdiği,
yargılattığı, mahkum ettirdiği insanlar buradaydı.
AK Parti'nin fikri altyapısına büyük katkı
Ak Parti'nin kuruluşunda siyasi figür olarak kısmen yer aldılar,
ancak şunu diyebilirim ki, Ak Parti'nin fikirsel altyapısı,
programı ve söylemlerinin neredeyse tamamını, Bağımsız Muhafazakar
Ekip oluşturdu. Ankara'ya gelip bakan, milletvekili, danışman,
bürokrat olarak, büyük başarılara imza atmış, onlarca isim var bu
ekipten. Bunlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yazılı siyaset dili
dahil, siyasi söylem, kavramlaştırma, demokratik reformlar ve büyük
projelerin oluşumunda çok önemli katkılar yaptı.
Bugün bile bakanlar dahil, siyasetin en önemli aktörleri
arasında, biraz önce adını saydığım dergilerde yazı yazan, tartışan
ve fikirler üreten bu kuşaktan çok sayıda isim bulunuyor.
Türkiye'nin pozitif anlamda dönüşümünde ve gelişiminde bu kuşaktan
insanların çok güçlü etkisi vardır.
Hikayesi yazılmamış kuşak
İlginç bir kuşaktı. Dün Ömer Laçiner Malatya'daki konferansta
tekrar etti, “Sosyalizme ve kapitalizme alternatif olacak kadar
güçlü ve iddialı bir akımdı”. Doğru iddiamız vardı, derdimiz vardı.
Değil Türkiye'ye, dünyaya söyleyecek sözümüz vardı. Çok büyük
hayallerimiz vardı ve gerçekten çok masum gençlerdik. Bizi,
“Radikal İslamcı, Fundamentalist, Aşırı Dinci” gibi tanımlarla
toplumdan uzaklaştırmaya çalışsalar da, bu kuşak şiddete bulaşmadı,
şiddeti reddetti. Az sayıda şiddete bulaşan olduysa da bunun
kaideyi bozmadığını düşünüyorum.
Bu kuşağın fikirsel kökleri, beslendiği düşünceler, geldiği yer
üzerine çok eser yazıldı ama bu gençlerin hikayesi tam olarak
anlatılmadı. Akşam Malatya sokaklarında, Beyazıt Meydanı'nda
birlikte slogan attığımız, polis copu yediğimiz arkadaşlarımla
dolaştık, eski günlerimizi ve bizim kuşağın anılarını konuştuk.
İçimi sızlatan çok şey oldu.
Bu kitap fuarlarının en ciddi müdavimi, en çok okuyan, en çok
sorgulayan, en bağımsız ve özgür ruhlu ekibi eskisi değil artık.
Siyaset, bürokrasi ve iş dünyası içinde eritti bizi ve dönüştürdü.
Orijinalliğimizi kaybettik.
Konferans esnasında sol gelenekten gelen Ruşen Çakır gibi, acı
itirafı ben de yaptım: “Bugün Türkiye'de en çok okuyan, en çok
sorgulayan, muhalif ve bağımsız düşünen kesimi artık İslamcılar,
bağımsız muhafazakarlar değil."
İddiamızı kaybettik ama yeniden olacak
Ancak tüm bunları düşünürken, beni en çok üzen şey, iddiamızı
kaybetmiş olmamızdır. Bu ülkede, bu dünyada zulme, haksızlığa,
sömürüye, adaletsizliğe en çok itiraz eden ve söyleyecek sözü olan
insanlar olarak, bugün iddiamızı kaybettiğimizi söylemek çok üzücü.
Sadece biz değil, İslam dünyasının tamamı, bir medeniyet olarak,
bir düşünce olarak, bir yönetim biçimi olarak diğer medeniyetler
karşısında iddiasını yitirdi, çok yıpratıcı bir kaosun içine girdi.
Beni en çok bu kahrediyor.
Lakin bunun yeniden bir doğuş olacağına, hatalarımızı, yanlışlarımızı görerek insanlık için, dünyaya yeniden söyleyecek sözler üreteceğimize inanıyorum, Allah'tan ümit ediyorum. Bunu belki biz yapamayabiliriz, ama bizden sonra gelecek kuşaklar muhakkak yapacaktır.