Kemal Öztürk: Nefes almak için yukarı çıkmazsak boğulacağız
"Deniz seviyesinin altında bu kadar kalınmaz, illaki nefes almak için yukarı çıkılacak. Yoksa hepimiz boğulacağız"
Eski AA Genel Müdürü ve Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, "İçinde bulunduğumuz cinnet halinin, mesleki yozlaşmanın ve mahalle kavgalarının geçici olduğunu bilmenizi isterim. Deniz seviyesinin altında bu kadar kalınmaz, illaki nefes almak için yukarı çıkılacak. Yoksa hepimiz boğulacağız" yazdı.
Öztürk'ün Yeni Şafak'ta "Yazar-okur ilişkisi değişti mi?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Bayramda söylediğimi yaptım;
köşe yazarlığı ve okur üzerine kafa yordum. Yeni durumların, yeni
ilişki biçimlerinin geliştiğini fark ettim. Kanaatlerimi, vardığım
sonuçları paylaşayım sizinle.
Köşe yazarı kimdir?
Köşe yazarının ne olduğu konusunda bir kafa karışıklığı ve
belirsizlik var. Mesela köşe yazarları aydın, düşünür, entelektüel
sınıfına mı girer yoksa gazeteci sınıfına mı? Konu tartışmaya açık,
buyurun.
Bence ikisi de değildir. Köşe yazarlığı, ne gazetecilik ne de aydın
faaliyetidir. Gerçi Türkiye'de çok iyi aydınlar ve entelektüeller
köşe yazarlığı yaptı. Ancak, aydınların, düşünürlerin köşe yazarı
olması yanlış bir şey. Her hafta birkaç yazı yazan düşünür,
gündelik tartışmalara kayar, derinliğini kaybeder ve sığlaşma
tehlikesi yaşar. Bunun bir çok örneğini medyada gördük.
Ayrıca sanatçıların, mankenlerin, şarkıcıların, spikerlerin,
Twitter fenomenlerinin ve iş adamlarının, yani mesleği yazı, kelem
ve gazetecilik olmayan insanların da köşe yazarlığı yapması doğru
değil. Bunlardan çok verim alınmadığı görüldü. Türkçe'yi katleden
mi dersin, kelimelere işkence eden mi dersin, akla zarar yorumlarla
saç baş yoldurtan mı dersin, hepsini gördü bu meslek. Tabii kimin
köşe yazarı olacağı, kimin olmayacağına bir köşe yazarı karar
vermemeli, kimseyi beğenmezler genelde, sayfalar boş kalır.
Aydın ve gazeteci arasında bir yer
Köşe yazarları, gazetecilerle, aydınlar arasında bir kategoride
duruyor bence. Ne aydın, ne de günlük haber peşinde koşan
gazetecidir. Aslında gazetecilik mesleğinde ilerlemiş, fikri yönünü
geliştirmiş, olaylara farklı yönlerden bakan, yorumlarıyla
meseleleri anlaşılır yapan insanlar, daha iyi köşe yazarlığı yapar.
Tabii ki mesleğe dışarıdan gelen iyi köşe yazarları da vardır,
saygılıyız.
Sanırım şöyle söylersek daha iyi olacak: Gazeteci günlük olaylarla
uğraşır, araştırır ve bunları okuyucuya aktarır. Köşe yazarı, bu
olayların arka planını, nedenlerini, sonuçlarını yorumlar ve
okuyucuya anlatır. Aydın ve entelektüel günlük olayları tartışmaz,
olayların gerçekleşmesine neden olan fikir ve düşüncelerle
ilgilenir, gazete okuyucusu ile ilişkisi yoktur.
Okur, yazarı değiştirir mi?
Köşe yazarı, yorumları ve analizleriyle okuyucuyu yönlendirir, yani
tarafsız değildir. Okuyucu, haberde olduğu gibi, köşe yazarının
tarafsız ve renksiz olmasını beklememeli. Eskiden, köşe yazarının
yorumlarına mektup ve fakslarla tepki verilirdi. Yazar da kimi
zaman bunları yayınlarlardı. Bu karşılıklı bir etkileşim meydana
getirirdi doğal olarak.
Şimdi dijital dünyadaki muazzam değişim, yazar okur ilişkisini
radikal bir şekilde değiştirdi. Artık interaktif bir okur var.
Gazetede söz sahibi oluyor, fikirlerini açıklıyor, tepki veriyor.
Okuyucunun sosyal medyada kendi özgür alanları var ve buradan köşe
yazarını, gazeteyi ciddi anlamda etkiliyor. Artık köşe yazarını
yönlendiren, değiştiren bir 'okur mahallesi' var. Bir yazı çok
paylaşılmışsa, gündem olmuşsa, bu okurun etkisiyle olmuş demektir.
Bunun sonucu olarak, medya siteleri, televizyonlar da bu yazara
ilgi gösteriyor. Gazete yöneticileri bu paylaşımları ve gündemi
önemsiyor doğal olarak. Bu durum köşe yazarını ister istemez
etkiliyor. Çok yazar arkadaşımdan, “istediğim gibi yazıyorum hiç
okunmuyor, hiç paylaşılmıyor, şöyle şöyle yazınca çok büyük
etkileşim oluyor” diye duydum.
Siyasetin ve okurun köşe yazarına etkisi
Okur, sosyal medya gücüyle, interaktif olarak artık köşe yazarını
dönüştürüyor. 'Ben daha sert bir dil, daha eleştirel, daha muhalif
yazılar istiyorum' diyerek, o tür yazılarını paylaşıyor, teşvik
ediyor. Yazılar paylaşıldıkça ve ilgi gördükçe, başka yazarların da
bu rüzgara kapılması şaşırtmasın sizi.
Köşe yazarını değiştiren bir başka unsur ise siyasettir. Sadece
hükümette olan parti değil, muhalefetin de bir iktidar gücü var.
Sürekli olarak köşe yazarlarıyla, gazete yönetimleriyle iç içe
olmuş bir siyaset, oradaki değişimin, okurla beraber doğal bir
ortağıdır.
Şimdi muhalif ya da değil, köşe yazarlarına bir kez daha bakın. En
popüler olanlar, hep tartışmanın bir parçası olan yazarlarda,
kullanılan dil, üslup, seviye, konular neredeyse aynı gibidir. Bir
sarkacın farklı taraflarında duruyorlar sadece, tek farkı bu. Her
ikisinin de birbirine bezemelerin sebebi, okur mahallesinin,
siyasetin etkisi ve baskısıdır. Siz hiç iktidar karşıtı bir
gazetede, övücü bir yazı, bir haber okudunuz mu? Çok nadirdir.
Onlar da kendi okur ahalisi tarafından linç ediliyor. Tam tersi de
yaşanabiliyor, atlamış değilim.
Köşe yazarı esir mi alınıyor?
O zaman gazeteler ve köşe yazarları okurların esiri mi oluyor?
Tabii ki hayır. Buna direnen, siyasetin de okurun da makul olmayan
taleplerini reddeden, kendi çizgisini takip eden köşe yazarları,
gazeteler var elbette. Bir köşe yazarı sadece okur
yönlendirmesi, siyasetin talepleriyle değişmez. Köşe yazarını
köleleştiren şey, kendi iradesi ve egosudur. Başka türlü meslekte
bu kadar çok “sahibinin sesi, tetikçi köşe yazarı” olmazdı.
Herkesin rahatsız olduğu bir durum yaşıyoruz. Birbirine benzeyen ve
mesleği dibe çeken köşe yazarlarının varlığı rahatsız edici ama
buna direnen meslektaşlarımız da var. İçinde bulunduğumuz cinnet
halinin, mesleki yozlaşmanın ve mahalle kavgalarının geçici
olduğunu bilmenizi isterim. Deniz seviyesinin altında bu kadar
kalınmaz, illaki nefes almak için yukarı çıkılacak. Yoksa hepimiz
boğulacağız.
Kurbanlar kesilirken, bayramda bunları mı düşündün diye sormayın.
'Kurban ve yazar' metaforundan bir yazı daha çıkar söylemiş olayım.
Sonra okumuyorsunuz.