Kelimelerle dans eden yazarın durumu bu mu olmalıydı?

"Duayen gazeteci, usta kalem, kelimelere dans ettiren yazar Ahmet Altan’ın kendisini düşüreceği durum bu mu olmalıydı?"

GAZETECİLER.COM - "Operada mescit" polemiği Ahmet Altan ile adaşı Star yazarı Ahmet Kekeç arasında amansız bir şekilde sürüyor.

Kekeç, bugün köşesinden, bir yandan Ahmet Altan'ın yazdıklarını yorumlayıp eleştirel bir dille okurlarına aktarırken, diğer yandan da "Duayen gazeteci, usta kalem, kelimelere dans ettiren yazar Ahmet Altan’ın kendisini düşüreceği durum bu mu olmalıydı?" diye sordu.

İşte o polemiğin Kekeç'in köşesine bugünkü etkileri:

"Ben operayı sevmem ama sevenleri bilirim.

Hiç opera izlemedim, buna ihtiyaç duymadım, bir gün ihtiyaç duyacağımı da sanmıyorum ama Verdi, Bizet, Rossini, Puccini, Berlioz diye inleyen çok sayıda dindar tanırım.

Durum, Ahmet Altan’ın resmettiği (görmek istediği) gibi değil yani.

Ne diyor usta kalem Ahmet Altan, “özrü kabahatinden büyük” dedirtecek yazısında?

Daha doğrusu demiyor da, “demeye çalışıyor...”

Şunu: Ben şu (gelişmiş, soylu, seçkin ve Hasan Paşa’nın torunu olan) halimle operayı sevmiyorken, “dindarlar” nasıl olur da opera sever, nasıl olur da “operada mescit” diye tutturur?

Hoca değilmiş; hoca olsaymış “Operaya mescit çok önemlidir” diyen o Müslümanları vaazlarıyla helak edermiş.

Hiç zahmet etmesin... Önce “hoca”, “dindar”, “Müslüman” kavramlarını yerli yerinde kullanmayı öğrensin...

Biz burada, Ahmet Altan’ın, bir laikçi kurnazlığıyla, ilgili kanun taslağından “cımbızla” çekip çıkardığı bir hususu tartışıyoruz... Ve yine Ahmet Altan’ın, niçin bazı sanatları ötekine yakıştıramadığını, yakıştırmak istemediğini, buradaki “seçkinci hastalığı” anlamaya çalışıyoruz. Ve anlıyoruz.

Öyle ya, hoca olsa, modernizmin bir veçhesi olarak karşımıza çıkan durumla ilgili dindarları haşlayacak... “Modernizmle sınanma” ayrıcalığı yalnızca kendisine (kendi sınıfına) ait çünkü...

İçi rahat etsin. “Operaya mescit çok önemlidir” diyen bir dindar yok.

Hatta, böyle bir “dindar türü” yok.

Mahut kanun taslağını dikkatlice okusun.

İyi bir gazeteci, dikkatli bir gazeteci, mesleğine saygı duyan bir gazeteci, hakkında yazacağı konuyu enine boyuna okur, öğrenir, varsa itirazlarını öyle sunar.

Hem, ne o öyle, “Yakında cami avlularında Tosca’nın kasetleri satılmaya başlarsa hiç şaşırmamak gerek demek ki” türünden nafile mizah çabaları, aşağılama girişimleri?

Mesele bu mu?

Hakikaten bu mu?

Duayen gazeteci, usta kalem, kelimelere dans ettiren yazar Ahmet Altan’ın kendisini düşüreceği durum bu mu olmalıydı?