Kekeç Taraf ve Sabah yazarlarının kavgasına karıştı!

Ahmet Kekeç, Sabah yazarı Engin Ardıç ve Taraf yazarı Süleyman Yaşar'ın kavgasına bakın neden ve nasıl dahil oldu?

GAZETECİLER.COM - Süleyman Yaşar ile Engin Ardıç arasındaki polemiğe dair bir yazı kaleme alan Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, hem "İki kişi arasındaki tartışmaya girmem... İkisinin de elinde kalem var. İkisi de köşe sahibi... Pekâlâ kendilerini ifade edebilirler... Ayrıca, "hususi meselelerini" kendi aralarında haletsinler." yazdı...

Hem de Taraf yazarı Süleyman Yaşar'a Belden aşağı vuracağına, çirkin yakıştırmalarla sağa sola şarlayacağına bu sorulara cevap ver! diyerek polemikteki tarafını belli etti.

İşte, Kekeç'in isim vermeden köşesinden o polemiğe dair yazdıkları:

EZBER BOZUCU PROFESÖRÜN İÇİNDE POLEMİK CANAVARI VARMIŞ

"Ben bir “hayretimi” dile getirmek için yazıyorum bu yazıyı.

Ekonomi konusunda “ezber bozan” görüşleriyle tanınan, farklı ve etkili üslubuyla benzerleri arasında öne çıkmış bir yazar... Önceden cemaatin bir gazetesinde yazıyordu. Sonra “merkez medya” gazetelerinden birine transfer edildi. Yeni gazetesinde de, aynı şekilde, ezber bozmaya ve “Ekonomi şahane, para politikaları mükemmel, kriz yok, asla kriz olmayacak, hükümet çok güzel işler yapıyor” demeye devam etti.

Sonra, ne olduysa oldu, oradan da ayrıldı ve eski yuvasına döndü.

Olabilir...

Fakat alanı dışındaki konularla ilgilenmeyen, kişisel çekişmelerden özenle kaçınmış, ilk bakışta saygı uyandıran bu “ezber bozucu” profesörün içinde müthiş bir polemik canavarı gizliymiş...

Polemik de yazı yordamlarından biridir... Bazen düşüncelerinizi karşıtlık temelinde, “öteki”ni çürüterek ifade edersiniz; yani, söylemek istediklerinizi, söylenmiş düşünceleri itibarsızlaştırarak dile getirirsiniz ve bazen etkili de olursunuz.

Bizim ezber bozucu profesör, söylenenleri çürütmeye değil, söyleyeni itibarsızlaştırmaya yönelik bir polemikçiliği tercih ediyor.

BELDEN AŞAĞI VURUYOR, TERBİYESİZLİK EDİYOR

Daha açık söylemek gerekirse, “belden aşağı” vuruyor.

Hadi daha açık konuşalım, “terbiyesizlik” ediyor.

İşte, saygın profesörün kaleminden dökülen “ibretlik” satırlar (biraz uzun bir alıntı olacak ama “saygınlığı” teslim etmeniz açısından bunun gerekli olduğunu düşünüyorum):

“Bizimki (polemiğe tutuştuğu bir Sabah gazetesi yazarından söz ediyor)Rodos’a tatile gitmiş. Tabii herkesin donla dolaştığını zannedince o da pantolonu, şortu atmış donla Rodos sokaklarında dolaşmaya başlamış. Bizimki tombik olduğu için yürüdükçe don yukarıya sıyrılmış, g-string’e dönüşmüş. Bu tuhaf görüntü üzerine Yunan polisi uyarmış böyle dolaşılmaz. Ortodoks mezhebine aykırıdır, hem de görüntü kirliliği oluyor diyerek. Ama bizimki ‘ne var herkes donla dolaşıyor beni mi çok gördün’ diyerek karşı koymuş. Yunan polisi herkesin giydiği don değil şort demiş. Üsteleyince karakola götürmüş. Pasaportunda Türkiye’den geldiği anlaşılınca konsolosluğa haber verilmiş, tuhaf bir adam var burada denilerek. Bunun üzerine gelen konsolosluk görevlisi ne iş yaptığını sormuş. Havuz medyasında köşe yazarı olduğunu söyleyince gerekli temaslar kurulmuş. İlgili insan kaynakları departmanı evet bizde köşe yazıyor ama özürlü kontenjanından diyerek cevap vermiş. Bunun üzerine ‘demanslı’ olduğu, temyiz kudretinin olmadığı, Yunan polisine anlatılmış. Serbest bırakılmış. İşte böyle.”

Profesör, bu belden aşağı satırlardan da anlaşıldığı üzere, polemiğe tutuştuğu yazarın “demanslı” olduğunu (kısmi hafıza kaybı yaşadığını), dolayısıyla “söz söyleme ehliyetine sahip bulunmadığını” söylemeye çalışıyor. Bunu da, son derece terbiyesiz bir üslupla, kendince tevatürler üreterek ve bunu gerçekmiş gibi sunarak yapıyor... (Söz konusu yazar, “Niçin cemaatin gazetesinde öyle, burada böyle yazıyorsun? Senin bir standardın yok mu birader?” diye sormuştu...)

HADİ O YAZAR KEYNES SIFATINI HAKEDİYOR DİYELİM!

Hadi o yazar “demanslı” ve “Keynes” gibi sıfatları hak ediyor diyelim...

Peki, çok şükür sağlıklı ve asla hafıza sorunu yaşamamış profesöre ne buyurmalı?

Kendisi, en son Sabah gazetesinde yazıyordu.

Sabah’tan ayrıldığının ertesi günü, ekonomi birden kötüye gitmeye başladı. Hükümet şahane işler yapıyordu. Şimdi her şey berbat...

Ekonomik kriz yoktu. Şimdi kriz kapıda...

Para politikaları mükemmeldi... Şimdi rezalet...

Müthiş ekonomimizi “Gezi olayları” ve “faiz lobisi” bile sarsamamıştı. Şimdi Gezi’nin faturasını ödüyoruz, daha beter olacağız ve ayrıca faiz lobisi diye bir şey yok, bunlar hep hükümetin uydurması.

Erdoğan’ın kararlılığı Türkiye’yi olası krizlerden kurtarıyordu. Şimdi Erdoğan ekonomiyi batırıyor...

Babacan on numara iktisat adamıydı. Şimdi Babacan’dan kötüsü yok...

HANGİSİNE İNANACAĞIZ PROFESÖR?

Hangisine inanacağız profesör?

Senin demanslı olmayan “sağlıklı” kafana nasıl güveneceğiz? Ayrıca, sen söz söyleme ehliyetine sahipsin de ne oluyor?

Her şey 24 saat gibi kısa bir süre içinde nasıl tersyüz olabilir?

Mükemmel olan ekonomi nasıl “birdenbire” (sen cemaatin gazetesine geçince) kötüye gidebilir?

Belden aşağı vuracağına, çirkin yakıştırmalarla sağa sola şarlayacağına bu sorulara cevap ver!