Karşı mahallelerin medyaları Kılıçdaroğlu'na niçin karşı?..

“Dersim Mezalimi” için özür dilenmesi gerektiğiyle ilgili açıklamasına “şimdi mi aklın başına geldi” diye karşı çıktılar v.s...

ADNAN BERK OKAN

Tam da, Ak Parti Hükümeti'nin hevesle başladığı ama bir türlü nihayete erdiremediği "Kürtlerin Sorunu" isimli problemin çözümü için gün ışığı doğmuştu...
Tam da ülkenin gündeminden hiç düşmeyen, halkımızı karpuz gibi ortadan ikiye bölen "Üniversitelerde başörtüsü yasağı" kaldırılmak üzereydi...
Ama...
Şu başımıza gelenlere bakar mısınız?..
Hani klâsikleşmiş bir söylem vardır:
"En çok birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz bir süreçte" ortam karma karışık...
Nasıl mı?..
Ve neden mi?..
Kendi penceremden gördüklerimi anlatayım…

Hatırlayın...
Bir yıl kadar  önce Habervaktim isimli internet sitesinde bir CD yayımlandı…
Kimin kaydettiği, kimin gönderdiği bilinmeyen (halen bulunamıyor) bir CD
Ve hem de dinci bir sitede yayınlanması istenen bir CD
Strateji tabiriyle söylersek, “tersten çakma!”

Ve…
İşte o CD CHP'yi kırmızı çizgiler ve statüko ile yöneten Genel Başkan Deniz Baykal'ı götürdü, yerine kırmızı çizgileri beyaz tebeşirle çizeceğini vaat eden yeni bir genel başkan (Kılıçdaroğlu) getirdi…

Kendisinden önceki genel başkanın yıllardır bir kere bile uğramadığı, ağırlıklı olarak Kürt'lerin yaşadığı kentler, yeni Genel Başkan'ın adeta “uğrak" yeri oldu...
Yeni Genel Başkan"Genel Af" diyordu...
1937 "Dersim Mezalimi" nedeniyle Kürt kardeşlerimizden devlet olarak özür dilememiz gerektiğini söylüyordu...
Üniversitelerde "Başörtüsü yasağı"nın derhal kaldırılması gerektiğine dikkat çekiyor; "Demokratik Açılım'ın bir an önce gerçekleştirilebilmesi için Ak Parti Hükümeti ile iş birliği yapılmasına varız" diyordu..

Aynı süreçte Hükümete Destek Veren Medya ne yaptı?..
Yıllardır seslendirdikleri bu sorunların çözümüne katkı sağlayacaklarını açıklayan CHP’nin yeni Genel Başkanına karşı nasıl bir tavır aldı?..
Normal olanı "Bravo Kılıçdaroğlu" demekti değil mi?..
Ama hayır…
Öyle demediler…
Aksine, "Yuh!.. yalancı!" diye saldırdılar Kılıçdaroğlu'na...
Bitmedi…

"Başörtüsü yasağını kaldıracağız"
diyordu yeni CHP'nin yeni genel başkanı...
Yine normal olanı "Bravo Kılıçdaroğlu" diye alkış tutmaktı...
Ama yine hayır…
Yine yanıldınız...
Ya ne yaptılar?..
"Yuh" diye bağırdılar... "yalancı!"...

Hâsılı…
Yeni CHP’nin yeni Genel Başkanı’nın “Genel Af” talebiyle dalga geçtiler (oysa genel affın gerekliliğini yazıp duruyorlardı)…
“Dersim Mezalimi” için özür dilenmesi gerektiğiyle ilgili açıklamasına “şimdi mi aklın başına geldi” diye karşı çıktılar v.s...

Ve...
Hükümete Destek Veren Medya, Başbakan'ın “Demokratik Açılım” ve "Başörtüsü Yasağı" konusunda CHP’yi yanına alma şansını yerle ile yeksan etti…
O büyük uzlaşmayla, kangrene dönüşmüş sorunların çözüleceğini bildikleri halde Kılıçdaroğlu’na destek vermediler…
Aksine Baykal’ı desteklemeye, övgüler düzmeye başladılar…
Kılıçdaroğlu ile ise dalga geçiyorlardı…
“Yürüyen merdivene ters bindiği” gibi asla alay edilmemesi gereken insani ve güvenlik temelli olaylarla “komik” duruma düşürüyorlardı.

Peki...
Soru 1.) Hükümete Destek Veren Medya
neden böyle yapıyordu?..
Soru 2.) Bu operasyon sürecinde en büyük desteği niçin hükümete karşıt konuşlanmış karşı medyadan alıyordu?...

Siz düşünedurun, ben kendi cevaplarımı vereyim:
Çünkü...
Her iki taraf medyasının da asli görevleri sadece mevcut hükümete "destek vermek” veya “köstek olmak” değildi...
Ya neydi?..
Sürekli bir gerilim ortamında elde ettikleri konumlarını korumaktı...
Sheakepear
’in şu anda adını hatırlayamadığım bir oyununda kahramanlarından birine söylettiği gibi; “emniyetlerini korkularına saklamışlardı”
Emniyetlerini ve etkinliklerini koruyabilmeleri için ise siyasal istikrarsızlığın ve siyasal gerginliğin (kavganın) devamı gerekiyordu...
Kürt sorunu bitince sözde demokratlara ve sözde milliyetçilere hiç ihtiyaç kalmayacaktı zira...

İşte bu ahval içinde devreye "Polis" girdi…
Savcı Zekeriya Öz’ün önüne uzattığı isimler için ev-işyeri arama ve gözaltı talebinde bulundu...
Savcı da "gözü kapalı" imzaladı önüne uzatılan kâğıdı...
Kim bilir?..
Belki de oyunun öyle oynanması gerekiyordu...
Çünkü Ak Parti ile siyasal - sosyal birçok konuda ve Kürtlerin sorunlarının çözümünde, terörün tamamen bitirilmesinde aynı şeyleri düşünen güçlü bir muhalefet partisi, medya guruplarının ve silah tacirlerinin "oyununu bozacaktı"...
Çünkü Ak Parti – CHP uzlaşması sürdürülebilir bir siyasal istikrar ortamı yaratacaktı...
Terör ve terörü doğuran ortam sona erecekti...
Geriye ise sadece "ekonomik istikrarsızlık" yaratma umudu kalacaktı...
Ki…
O ise artık çok zordu...
Zira Merkez Bankası dış kapıya kadar döviz rezerviyle doluydu...

İşte bu şartlarda tutuklandı Ahmet Şık ve Nedim Şener...
İşte bu şartlarda AP (Avrupa Parlamentosu), bütün dünyaya Türkiye'nin "Mısır" olma ihtimali olduğu gerçeğini(!) duyurdu...
Bunun anlamı küresel yatırımcılara, "Kaçın!" demekti...
“Türkiye gazetecilerini tutukluyor...”
"Yatırıma gelmeyin"
diyordu, "Türkiye yeni bir Mısır olma yolunda ilerliyor...”
İşte bu ortamda iki taraf medyasının da aklına “cari açık” geldi…
Bir türlü mutabık kalamadıkları felâket senaryolarının birinde anlaşıverdiler...

Sevgili gazeteci/yazar dostlar!..
Sizler de el birliği ile bu cehennem kazanının altına odun taşıyorsunuz...
İçinde kendinizin de olduğu bu kazanın daha çok kaynamasına yardım ediyorsunuz...
Yoksa?..
Kişisel çıkarlarınız aklınızın üstüne mi çıktı?..
Yoksa?..
Terör biter, kalıcı huzur sağlanırsa mevzi kaybedeceğinizden mi korkuyorsunuz?..

Öyle değilse neden Ak Parti ile CHP uzlaşmasının önünü tıkıyorsunuz?..
Neden karşılıklı olarak birbirinizle kavga edeceğinize; ülkenin ne şeriat devletine, ne de askeri darbeye geçit vermeyeceğini söylemiyorsunuz okurlarınıza?..

Yoksa...
Asıl hedefinizde; Ak Parti – CHP büyük uzlaşmasını engellemek; uzlaşmaya açık, Güneydoğu ve demokratik açılım konularında Erdoğan’dan da daha devrimci düşünceye sahip Kemal Kılıçdaroğlu mu var?..
Yoksa?..
Hepiniz bu kirli oyunun bir parçası mısınız?..
Yoksa kiminiz silah tacirleriyle...
Kiminiz petrol devleriyle mi ortaksınız?..
Yoksa?..
Kiminiz doğal gaz kartellerinin...
Kiminiz ilaç tröstlerinin komisyoncusu musunuz?..
Yoksa?..
Millet hiç mi umurunuzda değil...
Eğer öyleyse...
Yazıklar olsun sizlere…

adnanberkokan@gmail.com