Karayılan gazetecilerden neden özür diledi?
Radikal yazarı Ezgi Başaran, Kandil'deki basın toplantıdı sonrasında bir grup gazeteci ile buluşan Murat Karayılan'ın açıklamalarını köşesine taşıdı...
Günün bir diğer Murat Karayılan röportajı da Radikal yazarı Ezgi Başaran'dan geldi.
Bizim HPG gerçekten çok dogmatiktir
Kandil'deki basın toplantısını yerinden takip eden Başaran, Karayılan'la yaptığı röportajda, basın toplantısı öncesinde gazetecilere üst araması yapılması konusunda tekrar özür diledi. "Bizim HPG gerçekten çok dogmatiktir. Hatadır, bunun için özür diliyoruz." diyen Karayılan basın toplantısının ardından çok sınırlı sayıda bir gazeteci grubu ile buluştu. Buluşmada konuşanların büyük bölümü Türkiye kamuoyunda ilk defa dile getirildi, detaylarına vakıf olmadığımız bir çok konu açıklığa kavuştu.
Gazetecileri aramamalıydık
Sizlerin üstünü başını aramışlar, sonradan öğrendim. O kadarına
gerek yoktu. Bizim HPG gerçekten çok dogmatiktir. Hatadır, bunun
için özür diliyoruz. Basın toplantısının geç başlamasının sebebi de
tepemizde dolaşan Heron’lardı. Tam olarak siz gazetecilerin
bulunduğu binanın üzerinde dolanıyordu. Ben de dedim ki,
gazetecilere haber vermeyin tam üstlerinde olduğunu, belki
paniklerler! Tam gece 24.00’te başladı, sabah 11.00’e kadar
aralıksız sürdü bu Heron hareketliliği.
Önderlik daha çabuk çekilme istiyor
Nasıl anlaşıldı bilmiyorum ama geri çekilmeyle ilgili saydığımız 6
madde bizim şartlarımız değildi. Biz şartsız geri çekiliyoruz. Ama
bu geri çekilmenin sorunsuz yapılması için o maddeler gerekli.
Çünkü birinin başına birşey gelse, bir grup imha olsa bu süreç
durur. Bizim elimizdeki mevcut bilgilere göre geri çekilme ancak
sonbahar gibi tamamlanır. Fakat şunu da açıklıkla söyleyeyim: Benim
anladığım, Önderlik bu çekilmenin daha erken yani sonbahardan önce
bitmesini istiyor. Çekilmeyle ilgili daha teknik bilgiye sahip
birimlerimiz var. Onlarla henüz tartışmış değiliz. Detaylara
gireceğiz bugünlerde. Niye 8 Mayıs’ı belirledik? Özel bir sebebi
yok, 10-15 günlük bir hazırlık sürecine ihtiyacımız
vardı.
Öcalan’la doğrudan görüşmek ihtiyaç
Bu nasıl olabilir? Mesela bizden bir heyet İmralı’ya gidip
gelebilmeli. Madem anlaşarak köklü bir sorunu çözüyorsak, bunun
olanakları yaratılmalı. Nasıl ki her tarafta aranan insanlar
buradan özel uçakla Oslo’ya gidip geldiyse İmralı’ya da gidebilir.
Video mesaj da iyi birşeydir belki ama bu biraraya gelmeyi de
pazarlık konusu yapmamak lazım. Gerçekten bütün arkadaşlarımızın
iknası ve pürüzlerin aşılması için önderliğin bir kısım arkadaşlar
önünde direkt konuşabilmesi çok daha çözümleyici olur. Biz bunu
sıkıntı çıkarmak için istemiyoruz, hakikaten de ihtiyaç var. Mesela
biz şimdi süreci başlattık. Ortalarında ya da sonuna doğru böyle
bir görüşme bizi gayet rahatlatır yani. Bu tür şeylerin ihtiyaç
olmasının dışında siyasi bir anlamı da var. Mesela geri çekilmeyi
meclisten çıkacak bir kararla gerçekleştirmek güvenliğimiz için
ihtiyaçtı. Ama aynı zamanda hükümetin ve meclisin bu sorunu
çözmesindeki kararlılığı ve ciddiyeti kanıtlamış olacaktı. Eğer bu
karar çıksaydı… Devlet bazı kararları hemen alamayacağını söylüyor.
Önderlik de şu aşamada karşı tarafı zorlamama görüşünde. Biz de
katılıyoruz.
Devletle doğrudan görüşmemek strateji
Biz bu konuda bir strateji geliştiriyoruz. Önderliğimizle
sorunların tartışılması daha doğrudur. Biz zaten buna dönük sıkı
bir politika yürütmeseydik, muhtemelen biraz sürecin dışında
bırakılırdı. Bu olay bugünün sorunu değil. Başından başlayayım:
Israrla isimlerini vermemizi istemeyen bir uluslararası aracı bir
kurum var. BM çerçevesinde bir kurum diyeyim. Onlarla ilk olarak
2005’te bir görüşmemiz oldu. 2006’dan itibaren ise bu görüşmeler
sistematik bir hale geldi. Onlar uluslararası düzeyde bir çok
benzer sorunu çözmüşler ve buna dayanarak ortaya birkaç şart
koydular. Dediler ki: Evvela herşey gizli konuşulacak. Basına
kapalı olacak. Yönetiminizde sadece dar bir kesim tarafından
bilinecek. Bana en yetkili yönetim kadrosunu sordular. Ben de 11
kişi olduğunu söyledim. Tamam dediler, o 11’in dışında kimse
bilmeyecek. Böyle böyle görüşmeler başladı. Tabii aynı şekilde
devletle de görüşüyorlardı. Önce Başbakan’la görüşmüşler, Başbakan
onları MİT’e havale etmiş. Demiş, benim temsilcim onlardır. Bu
MİT’te daha Emre Taner’in olduğu günler henüz. 2008 Eylül ayında
olay karşılıklı (devletle PKK’nin karşılıklı görüşmesinden söz
ediyor-eb) görüşmeye dönüştü. Ondan önce bu kurum, mesaj getir
götür şeklinde arada mekik dokuyordu. 2008’den sonra bizim bir
heyetimizi alıp Oslo’ya götürdüler. Biz de o gün baktık ki bunlar
bayağı yetkililer. Kandil’den özel uçak kaldırabiliyorlar. MİT’le
bizim heyetimizin ilk doğrudan görüşmesi o vakit gerçekleşti. Ben
çok istememe rağmen o heyette değildim ama prensip olarak şehirlere
inmiyorum. Ne olur, ne olmaz hesabı. Biz o zamanlardan anladık ki
direkt bizimle irtibatlanma eğilimi ağır basıyor. Biz de hep dedik
ki, İmralı işin içinde olmazsa olmaz. Onun için paralel bir sistem
kurduk. Yani ana yürütücü bizmişiz gibi yapmadık.
Oslo sızıntısı Hakan’ı zorlamak içindi
Bizimle Oslo’da görüşen 5 kişinin (bazen 6 kişi) hepsinin MİT
mensubu olup olmadığını da bilmiyoruz tam. Tahminimize göre hepsi
MİT’ten değildi. Mesela Hakan(MİT müsteşarı Hakan Fidan’dan
sözediyor-eb) ilk görüşmeye geldiğinde henüz MİT’te değildi. Ama
asker olan da yoktu aralarında. İnternete sızan ses kayıtları tek
bir görüşmenin değil, farklı görüşmelerin bir araya getirilmesiyle
olmuş. Daha çok da Hakan’ı zorlayacak şeyleri öne çıkarmışlar. Kim
sızdırmıştır?
Sakine’nin öldüğü binada gizli kapıları vardı
Süreci kim sabote eder tek tek isim ya da ülke sayamam. Ama mesela
Avrupa’nın tutumundan kuşkuluyum. Paris olayı nedir mesela? Orada
şehit düşen Sakine Cansız arkadaş bizim ilk kadın kurucu üyemizdir
hem de içimizde gerçekten en çok barış eğilimi taşıyan arkadaştı.
Ve buraya gelmek üzereydi. Bürokratik bazı işleri halletmek üzere
Paris’e gitmişti. Öcalan da Sakine’nin ölmeden önce Kandil’e gelmek
üzere olduğunu biliyordu. MİT heyeti ona söylemişti. Paris olayıyla
ilgili elimize doğru düzgün hiç bilgi ulaşmadı. Yalnız şunu
söyleyebilirim: Resmi kaynaklar o binanın tek kapısı olduğunu
belirtiyor. Hayır öyle değil. Başka üç tane daha kapısı varmış.
Mesela kapılardan biri bir dehliz yoluyla bir süpermarkete
çıkıyormuş. Başka bir kapı bir hana bağlıymış. Bakın Avrupa’nın
taktiği Kürt sorununun çözülmemesine uğraşmaktır. Paris
Katliamı’nın çözülmemesi bunun göstergesi. Olayın arkasında Türkiye
olsaydı, hemen ortaya çıkarırlardı bunu biliyoruz.
Roboski’de ABD parmaği var
Bugün sizlerin (gazetecilerin Kandil’de bulunduğu binayı
kastediyor) üstünde dönen predatör kimindi? ABD’nin. Çünkü
Türkiye’nin predatör buraya gelemez. Bakın Roboski’deki olay da çok
şüpheli. Olay; Heronun biri görüntü almış, onu merkeze göndermiş,
merkez de yanlış yorumlayıp vurmuş şeklinde değildir. 1 saat 48
dakika boyunca suikast tarzında saldırı yapılmış. Bu suikast her
yerde olmaz. Bir gruba hava saldırısı geldiğinde herkes vurulmaz.
Bizde olmuştur mesela. Uçak vurur, biz 40 kişiyiz, 2 kişi darbe
alır. Çünkü dağılır. Roboski öyle değil, ilginç bir tarz. İşte bu
tarz ABD’yi işaret ediyor. Predatör tespit ettiği koordinatı
merkeze veriyor. Merkez uçağın bilgisayarına kaydediyor. Bilgisayar
da havada, o da havada. O dönemde o bölgede hava eksi 10-15 derece
olduğu için de termal kamerayla insanları tespit etmesi çok kolay.
Yani bu insanlar tek tek 1 saat 48 dakika boyunca avlanmıştır.
ABD’nin parmağı vardır. Bir şey daha var. Aralık ayında hiç bir
gerilla o noktaya geçmez çünkü Uludere’yi geçmek ölümdür. Neden?
Her yerde 1 metreyi aşkın kar vardır, dağlar geçit vermez. Gerilla
Uludere’de yılın sadece 4-5 ayı yaşar ve bunu yeni göreve başlayan
bir Türk askeri bile çok bilir. O nedenle o konvoyda Bahoz Erdal
vardı, o nedenle vuruldu bir safsatadır. Bahoz ne yapsın orada, o
mevsimde? Bu istihbaratı MİT’in vereceğini de hiç zannetmiyorum.
MİT bu işleri o kadar bilir.
AKP az buz değil, çok zekice davrandı
AKP az buz değil çok zekice davrandı. Çünkü Kürt sorunu Türkiye’de
öyle bir noktaya geldi ki çözmemek gibi bir ihtimalleri kalmamıştı.
Fark ettiler ki, biz savaşı daha ileri bir noktaya
yükseltebilirdik. Hem de dış destekle. Biz şu ana kadar dış destek
almadık. Öyle bir ilişkilenme içine girmedik ama biliyoruz ki o
kapılar bize açıktır. Dış destekten kastım bölge güçleri. Hepsi
Türkiye’ye karşıdır. Suriye, Irak’taki farklı cepheler… Hepsini
saymama gerek yok. İşte bunları hesaba katarak süreç yeniden
başlatıldı. Bana kalırsa bu kez sürecin başlamasında bir devlet
kararı vardır. Evet, belki ardından AKP’nin seçim hesapları da
olabilir ama bana göre daha çok devlet kararıdır. Sadece AKP’nin
değil yani. BDP’yi genel olarak beğeniyorum. İçlerinde örgütlülük
anlamında yetenekli kimseler var fakat partide bir amatörlük de
sözkonusu.
Ben zaten siyaset yapıyorum
Silahlı mücadele bitince siyasi mücadele yürüteceğiz. Ama zaten
bugün de siyaset yapıyoruz. Örneğin ben KCK’nin başkanıyım ve
KCK’nin içinde askeri kimse yok. Onun içinde bir sivil komite
bizimle silahlı güçler (HPG) arasında irtibat kurar. Askeri
organizasyonun ayrı kurumları, akademileri, basın yayın bölümü var.
Yani özerktir. Biz KCK olarak daha çok sivil niteliklidir. Tabii ki
geçmişimiz askerdir. Ama mesela benim günlerim nasıl geçiyor?
Siyasi partilerle görüşüyorum. Ortadoğu’nun değişik yerlerinden
gelen misafirleri karşılıyorum. Çözüm olduktan sonra bizlerin ne
yapacağını merak ediyor herkes. Çözüm olsun da bize iş bulunur.
Bizim birşey istediğimiz yok. Benim görev sürem uzatıldı mesela.
Halbuki ben başkanlık yapmak istemiyorum artık. Başkanın değişmesi
lazım. Klasik sol partiler gibi biri başa gelsin, hiç gitmesin
mantığı bizim açımızdan doğru değildir. Biz söz vermişiz hayatımızı
bu davaya vakfetmeye. Silahlı mücadele bitince de nasıl uygun
olursa öyle hizmet vermeye devam edeceğiz.
Kürtlerin eskiden gelen hastalığı
Kürtlerin eskiden gelen hastalığı bir araya gelememektir. Biz bunu
önlemek için bu kadar önderlik etrafında kenetleniyoruz. Çünkü
Kürtler hep içten parçalanmış ve bölünmüştür. Osmanlı döneminde de
Cumhuriyet döneminde de. PKK tüm bunlardan sonuç çıkararak
şekillenmiş bir harekettir. Bizim önderlik etrafındaki birleşmemizi
bir müritlik mantığında yorumlayanlar çok yanılır. Böyle olmaya
uzun uzun konuşup tartışıp bilim süzgecinden geçirerek karar
verdik. Disiplinle biat kültürünü karıştırmamak gerekir.
Biz
Mektubu kesinlikle Öcalan yazdı
Süreç içindeki mektupların Öcalan’dan geldiğine eminiz çünkü el
yazısını tanıyoruz. Biz de cevapları el yazısıyla yazıyoruz ki, o
da emin olsun. El yazısı kullanmamızın böyle bir nedeni var yani.
Bu şekilde güveniyoruz. Ben en son Öcalan’la 1992’de görüştüm. En
son Rusya’dayken. O dönemde sürekli telefonda
görüşüyorduk.
7 yıldır telefon yok çünkü…
Ben 2006’dan beri telefon kullanmıyorum. Eskiden 3 telefonum vardı
fakat çok net kaynaklardan bir istihbarat aldık ki telefon
sinyalleri üzerinden bana suikast planı düzenleniyormuş. O gün
bıraktım telefonları. Benimle görüşen kimselerin da yanında telefon
bulundurmamalarını istememiz bundandır. İlk başlarda çok zorluk
çektim tabii. Çünkü telefonum varken Avrupa’yla, Rusya’yla,
Rojava’yla istediğim gibi konuşamıyordum, artık mümkün değil.
Telsizle ve kurye ağıyla iletişim kuruyoruz. Bugün mesela Avrupa’ya
bir kuryeyle haber gönderdik. Gerilla güçleriyle irtibatımızı kısa
dalga sistemli telsizle yapıyoruz. HPG karargahı her gün tekmil
alır, tüm birimlerinden. Atılan tek kurşunun bile hesabı verilir.
Bu telsiz konuşmalarını tabii ki Türkiye devleti de dinliyor. Ben
bazen diyordum ki ‘Arkadaş iyi güzel dinleyin, isterseniz kaydedin
de bir de karışıyorsunuz. Karışmayın bari…’
Korucularla kanli biçakli değiliz
Biz PKK’den korkuyoruz diyecek korucuların sayısı yüzde 5’i geçmez.
Çünkü biz artık koruculara nötr bakıyoruz. Bir dönem çok savaştık
fakat sonra anladık ki bu da devletin bizi birbirine düşürme
taktiğidir. Sonra bu taktiği boşa çıkardık. Evet aralarında
insanlık ve ırz düşmanı, çeteci, eli kanlı gerçekten kötü kimseler
var. Ama biz yapılan bazı şeyleri yuttuk ve nötr yaklaşmaya karar
verdik. Devletten bir süredir zaten onları bölgede kendisine taban
yaratmak için kullanıyor, bize karşı değil. Artık bizim korucularla
bir sorunumuz yoktur.
Özgür Suriye Ordusu’nda demokrasi yok
Özgür Suriye Ordusu’nda ne zihniyet var, ne demokrasi. Bu çarpışma
iktidar içindir. Çok tartışılır, anti-demokratik davranışları var.
Dolayısıyla bizim burada taraf olmamız sözkonusu değildir. Belki
buradaki herkes bizi öyle tanımlamıyor olabilir ama biz kendimizi
özgürlük ve demokrasi hareketi olarak görüyoruz. Bizim bu eksende
ilerlememiz bölgede yeni bir kapıyı aralayabilir. düşündesindeyiz.
Evet, analizleriniz doğru, Türkiye’deki Kürt sorunu bizim
ilgilendiğimiz sorunlardan sadece biri. Biz Ortadoğu’ya bir bütün
olarak bakıyoruz, neredeyse hareketin doğuşundan beri. Artık bu
biraz daha yüzeye çıktı.
Suriye’de PKK’ye ihtiyaç yok
Buraya gelmeden 1 dakika önce bana şu bilgi verildi: Serakaniye’de
YPG (PYD’nin silahlı gücü) ile Özgür Suriye Ordusu arasında bir
çatışma çıkmış. Özgür Ordu’dan 8 kişi, YPG’den 1 kişi hayatını
kaybetmiş. Yani durumlar hem gergin hem de karışıktır. Güçler
birbiri içine girmiştir. YPG ve Özgür Ordu. Ayrıca PYD’nin de
onlarla çeşitli iletişim bağları vardır. Ama artık Suriye’de şu
kabul edilmiş vaziyette: Suriye devleti biliyor ki, Kürtler
muhalefetle bir olsa işi çok zorlaşır, mesela Halep’i, Haseki’yi
kaybeder. Kürtler orada devletten ve muhalefetten bağımsız olarak
üçüncü bir güçtür. Ve bu denge demokrasi adına korunmalıdır. Bu
nedenle PKK’nin herhangi bir müdahalesi olmaz. Zaten oradaki
güçlerin buna ihtiyacı yok.