Kadir İnanır'a vurmanın dayanılmaz keyfi!..
Nasıl olsa Kadir’in önünde klavye ve o klavyeden dökülen cümleleri toplayabileceği bir gazete veya web sayfası da yok…
ADNAN BERK OKAN
Belki de bıktırdım
ama sonuna kadar “taraftar olmamanın
erdemi” üzerinde duracağım…
Lütfen
dikkat!..
Demokrasi işte
bu Bu hoşgörüye sahip olma süremiz ne kadar kısalırsa, "Gelişmiş Ülke" statüsüne girişimiz de o kadar daha çabuk olacak... |
Gazetecilikte,
yazarlıkta “Taraf” olmaya karşı
değilim…
Aksine herkes gibi
gazetecinin, yazarın da bir tarafı
mutlaka olmalı…
Ama
“taraf” olmak, hızını alamayıp
“taraftarlığa” dönüştü mü
"karakterler" futbol seyircilerinin
“taraftar” olanlarıyla
eşitleniyor…
"Seviye"
olarak elbette...
Normalde stada gittiğine
göre karşılaşmayı canlı olarak ve yerinde izlemek
istiyor…
Ama hayır…
Adamlar;
90 dakika kıçını yeşil sahaya dönüp
bağırıyor, çağırıyor, kendini yırtıyor…
Neden?..
“Taraf”
değil de ondan…
Ya ne?..
“TARAFTAR”…
Köşe yazarlarımızın ve
hatta muhabirlerimizin, editörlerimizin çoğu artık
“taraftar”…
Medyamız
da işte aynen öyle...
Karşılıklı olarak
mahallelere ayrıldılar…
Ortada
"yaşam" isimli oyun oynanıyor ama onların
umurlarında bile değil...
Onlar taraftar olmanın
gereklerini yerine getiriyorlar...
Nasıl?..
Karşılıklı olarak
küfürleşerek...
En son Ergun
Babahan ile Ahmet Hakan
birbirlerine girdiler işte...
İkisinin de
kişiliklerine yakışmayacak şekilde hem de...
İkisi de yara
aldıklarının farkında değiller mi ne?..
"Yargı"yı hiçe sayıyorlar meselâ...
Karşılıklı olarak iki mahalle de birbirlerinin görüşlerine saygı duymuyor, hoş görü göstermiyor...
Yani…
Medyamızın bindiği alâmet kıyamete doğru yol almaya devam ediyor…
Meselâ...
Çok sevdiğim
kardeşlerimden biri tutuyor; Kadir
İnanır'ın; "Türkiye'de artık bir
trajediye dönüşen 'Ergenekon' tutuklamaları ve yargılamaları
konusunda ne düşünüyorsun?" sorusuna verdiği cevabı
eleştiriyor…
Ama…
Böyle bir suali
sormaktan utanmayan meslektaşına tek söz etmiyor…
“Yahu
kardeşim; gazeteci içinde böylesine taraftar bir yorum barındıran
soru sorar mı?” diye çıkışmıyor…
Kadir İnanır’a soru soran sevgili
arkadaşım:
Sen zaten soruyu sorarken kendi
cevabını da vermişsin…
Eeeee…
O halde
İnanır’ın cevabına ne gerek
var?..
İtiraf ediyorum!.. |
Hâlbuki şöyle olmalıydı
sorun:
"Ergenekon ve Balyoz
tutuklularıyla yargılamaları hakkında ne
düşünüyorsunuz?"
Velev ki Kadir
İnanır yine aynı cevabı verdi…
O zaman sorunun devamı şöyle
gelmeliydi:
"Ama Türkiye’de önemli
bir kitle sizin düşündüklerinizin aksini savunuyor…”
İnanır'ın bu ikinci soruya vereceği cevap, ses tonu
ve vurgulamaları bize gerçek kimliğini gösteren bir sondajı
olurdu...
"Hem neden sadece Ergenekon?.. Balyoz tutuklularının
suçları sabit mi yoksa?" diyemiyor köşesinden de
olsa...
Soru soran kardeşimizin asıl derdinin
Balyoz tutukluları değil sadece
Doğu Perinçek olduğunu kendi okurlarına
da gösteremiyor...
Çünkü herkes kendine Müslüman...
Ergenekoncu Balyozcuyu, Balyozcu Ayışıkçıyı;
hükümet destekçilerinin fanatikleri de hiçbirini
sevmiyor...
Hani var ya:
"Misafir misafiri, ev sahibi hiçbirini
sevmez"...
Aynen o hesap..
Kadir
İnanır söyleyince yalan oluyor da...
Peki…
Kadir
İnanır o suale karşılık ne cevap vermiş ki kardeşimiz
böylesine öfkeleniyor…
Şöyle:
Hoooppp!... Hiişşşştt kardeş!.. “Hoooppp!... Hiişşşştt kardeş!.. İşte orada dur!.. Mahkeme henüz bitmedi” demiyor… Gelin görün ki karşı mahalleden biri, henüz yargılamaları süren Silivri tutuklularına “masum” deyince celâlleniyor |
"Bu dava (Ergenekon) kesinlikle bitecektir. Çekilen acılar toplumumuzun gelişmesinin ışığı olacaktır. Uyduruk bir senaryo olduğuna inanıyorum. Toplumumuzun gelişmesini istemeyen emperyalist güçlerin bir oyunu olduğuna inanıyorum. Silivri'deki yurtseverlere selam olsun..."
Vayyy anasını beee!..Ne ayıp cevap değil mi?..
Nasıl da “taraflı”…
O halde vuruyor Kadir İnanır’a…
Nasıl olsa Kadir’in önünde klavye ve o klavyeden dökülen cümleleri toplayabileceği bir gazete veya web sayfası da yok…
Vur vur inlesin, kendi okurun dinlesin…
Oysa
Demokrat olmak; Kadir
İnanır’ın o açıklamasına değilse de kişiliğine,
inançlarına, niyetine “saygı duymak”
demektir…
“İnanmak”
zorunda değil kardeşim…
“Haklısın”
demek mecburiyeti de yok…
Ancak…
“Sizin gibi
düşünmüyorum ama kişiliğinize olan saygım, düşüncelerinizi
hoşgörüyle karşılamamı gerektiriyor” dediği anda
demokrasiyi içselleştirmiş olduğunu da bilmiyor belli
ki…