Julian Assange kendi öyküsünü anlattı

Yayımladığı belgelerle dünyayı sarsan adam Julian Assange'ın otobiyografisi bugün Türkçe'de.

Assange’ın mahkeme masraflarını karşılamak için bir gölge yazarla birlikte hazırladığı kitabın İngilizcesi Eylül’de çıkmıştı.

İşte kitaptan bazı çarpıcı bölümler...

Oyun, 4 Ekim 2006’da başladı
Ben, özgün bir siyaset düşünürü değilim, hiçbir zaman bu iddiada da bulunmadım, ama teknolojiyi biliyorum ve hükümet yapılarını anlıyorum; şimdi fırsat buldukça bu yapıları asit banyosuna fırlatmaya ve kemiklerine kadar kaynatmaya hazırdım. Aklımdan geçen şuydu: Yaşamlarımızı büyük bir ilgisizlikle sürdürebilir, günlerimizi ev taksitleri veya gerçekten ünlü, zengin olmakla veya gerçek aşkı bulmak konusunda endişelenerek geçirebilirdik veya dünyamızın iliklerine bakabilir ve iyi ve gerçek olup olmadığını sınayabilirdik.
Çoğu kurumun adamakıllı içine girdiğinizde, bunların iktidar ve kayırmacı ilişkiler içinde yüzdüklerini ve kendilerini pazarlamayla savunduklarını görürsünüz. Öğrendiğim üzere, çoğu organizasyon inkâr etse de bu, bana dünyanın temel bir gerçeği gibi görünüyor. İster Kenya hükümeti olsun, ister Julius Baer Bankası, hepsi kendileri için çalışır ve onlardan kazanç sağlayacak ve onları donatacak bir akıllı insanlar ağı inşa ederlerken, sıradan insanlar kendilerinin aleyhine olacak durumlar içinde bırakılır. (...)Aktivist deneyimimiz ve güçlünün iktidarını elinden alma kararlılığımız vardı. (...)Gereken inisiyatife ve cesarete sahiptik. Felsefemiz vardı. Oyun başlasın. 4 Ekim 2006’da WikiLeaks.org sitesini kaydettirdim.

Sızdırılan ilk belge hangisiydi?
28 Aralık 2006’da yayımladığımız ilk sızdırılan belgemiz, Somali’deki İslami Mahkemeler Birliği’nden gelmiş gibi görünüyorsa da, o dönemde açıkladığımız gibi, bize bir Çinli kaynak aracılığıyla gelen, başka bir gizli kaynağa aitti ve gerçek olup olmadığından emin değildik. Ülkenin üçte ikisinin bölünmesinden zaten görülmüş olduğu gibi, Somali’de şiddetle dolu yılları takiben, birlik, kaostan bir tür düzen kurmaya başlamıştı. Mogadişu’da halk kendini daha güvende hisseder olmuştu ve sıradan yurttaşlar gündelik şiddete ve yerel askeri güç sahiplerinin çok sık yaptıkları sistemli yağmalamalara karşı daha iyi korunduklarını düşünüyorlardı. Bizim sızdırılmış belgemiz, bir askeri komutanın, birlik tarafından nadiren kullanılan bir tanımlama olan ‘Somali İslami Cumhuriyeti’ne gönderme yaptığı, kışkırtıcı, sarsıcı ve anlamlı bir mektuptu. (...) Bu belgeyle bize aktarılan yakalanmış e-posta trafiği, petrol bakanı da dahil Somali bakanlarının Çinli yetkililerle görüşmeye hazırlandığını ima ediyor gibi görünüyordu.

CIA için çalıştığımızı düşündüler
Batılı medyanın saygılılığına o kadar alışmışızdır ki, ne kadar çok ülkede, halkların özgür yayıncılığa ve suiistimallerin ortaya çıkarılmasına aç olduğunu bile unutuyoruz. Dünyanın pek çok yerinden, bir sürü hızlı tepki alırdık; bunların hepsi güvenilir ya da yardımcı değildi ama insanlar bizim yapmakta olduğumuz şeye, radyoyu belli bir istasyona ayarlar gibi, kendilerini ayarlamaya başlamışlardı. En baştan itibaren, elbette, bize verdikleri adla, bir ihbar sitesi olarak, bazı insanlar bizi ihbar etmeye pek hevesliydiler, üstelik bunun hiçbir sonucu da olmuyordu. (...) Açılan yaylım ateşini kaldırabilirdik ama temel konumumuz güçlüydü ve ahlakiydi ve ben bize herhangi bir şekilde pislik atılabileceğini düşünemiyordum bile. Sanırım, kişisel pislik atmalara veya daha da genişletilmiş bir çapta, bizden nefret etmeye karar vermiş kişiler tarafından bütün örgütün çirkefe bulanmaya çalışılmasına kendimi hazırlamamıştım. Aklını kaçırmış birileri, bizim CIA için çalıştığımızı düşünüyordu. Fakat biz yolumuzdan dönmedik.

Paris’te küçük bir dairede...
WikiLeaks için tam anlamıyla doğru olacak bir sunum sistemi yaratmaya çalışırken günler ve haftalar birbirini kovalıyordu. Halihazırda büyük bir materyal hazinesine sahip olmama karşın, derhal yeni materyalleri kendimize çekmeye başladık ve yeni materyalin çoğu, bunu yayımlayacağımıza ilişkin verdiğim sözle birlikte geliyordu. Bu yüzden yeni materyali önceliklere göre ayırırken bir yandan da sistemle ilgili son düzeltmeleri yaparak, insanların birbiriyle e-postayla nasıl haberleşeceğini ve örneğin, Kenyalıların güvenli etkileşime nasıl erişebileceğini çözmeye çalışıyordum. Bu, bir CIA istasyonunu kurmaya benzer bir şeydi.
(...) Sürekli gönüllü emek arayışı içindeydim ve onlarla programladığım online toplantılar yapıyordum. Bir-iki kere, çok komik biçimde, o online toplantılarda tek başıma kaldığım oldu. (...) Sanki bütün iş yürüyormuş gibi devam etmek zorunda hissediyordum kendimi ve sonunda gerçekten de böyle oldu. Aynı kendi kendini motive etme ruhuyla, özgül bir işin -diyelim, önemli bir basın açıklaması yazmak- olayın büyüklüğüne yaraşır şekilde giyinmemi gerektirdiğine karar verdiğim zamanlar oluyordu. Beni Paris’teki avuç içi kadar bir dairede, tıraşsız, ha bire tuşlara basan ama tastamam uygun ceketi giymiş bir halde hayal edin.