İyi ki varsın Fatih Altaylı!..
“İyi ki gazeteci – yazar – genel yayın yönetmeni – duayen, ombudsman olmuşsun Fatih Altaylı!” diyerek......
GAZETECİLER.COM
Bazen, Fatih Altaylı’nın medya
dünyamız yerine, büyük ve fakat etliye sütlüye karışmayan, her
iktidara destek veren bir işadamı olduğunu düşünüyoruz da “İyi ki
gazeteci – yazar – genel yayın yönetmeni – duayen, ombudsman
olmuşsun Fatih Altaylı!” diyerek Yüce Yaratan’a
şükrediyoruz…
Bir an için Fatih Altaylı’nın
etkin bir yazar, televizyoncu, genel yayın yönetmeni olmadığını
farz edin…
Nasıl?..
Tüyleriniz ürperdi değil
mi?..
Allah korumuş ülkemizi ve
milletimizi…
Yoksa yargıçlarımız doğruyu
öğrememezlerdi...
Savcılarımız perişan
olurlardı!..
Avukatlarımız savunma
yapamazlardı?..
Futbolumuz,
Bangladeş düzeyinde kalır, siyasetçilerimiz kanun
metni hazırlayamazlardı…
İşadamlarımız finansman konusunda
sınıfta kalır, bankalarımız hortumcuların su borusuna
dönüşürdü…
İyi ki varsın Fatih
Altaylı!..
Sevgili okur;
Büyük yazarımızın bugünkü yazısını
okursanız, on binlerce hakimin kendisi telefonla arayıp, ilk defa
kendisi tarafından gündeme getirilen bir hukuk konusunda nasıl
teşekkür ettiklerini kendi gözlerinizle göreceksiniz…
Buyurun
lütfen!..
Hâkimler
YARGI kararlarında sürekli olarak
savcıların ön plana çıktığını ama kararları alanların hâkimler
olduğunu ve bütün bu dinlemelerde hâkimlerin basiretsizliğinin
etken olduğunu yazdım iki gün önce.
Savcılar "dinleme istiyor",
hâkimler "kim niye dinlenecek" diye bakmadan "olur"
veriyordu.
İş öylesine sorumsuzca yapılıyordu
ki, bir hâkim "kendini" dinlemek için istenen kararı bile
imzalamıştı.
Ben de "Savcılara kızmayın,
hâkimlere kızın" dedim yazımda.
Pek çok savcı ve hâkim
aradı.
Kıdemli savcılar, "Haklısınız.
Buna kimse sizin baktığınız gibi bakmadı. Hâkimler sorumluluktan
kaçmak için önlerine geleni imzalıyorlar" derken genç savalar,
"Sizin yaptığınız, savcıların önünü kesmeye çalışmak"
diyordu.
Oysa benim yaptığım, kimsenin
önünü kesmek veya açmak değil.
Adalet terazisini elinde tutanın
hâkim olduğunu söylüyorum sadece.
Savcı kefenin bir tarafını
doldurur. Hatta bazen iki tarafını da.
Savunma ise diğer
tarafını.
Hâkim ise karşısındakine değil
sadece teraziye bakarak kararını verir.
Hâkim teraziye bakmadan karar
verirse ona hukuk denmez.
Hele hele teraziye değil
karşısındakine bakarsa ve yarımda oturan savcıyı kendinden
zannederse gözü bağlı adalet hanıma tecavüz edilmiş
olur.
Hâkimler karar vermeden önce
dosyaları en ince detayına kadar okumak, delilleri incelemek
zorundadır.
Eminim ki, hâkimler üzerinde de
baskı vardır.
Mutlaka onlar da çekiniyor,
korkuyordur.
Ama eğer bu duygular bir kez sizde
yer etmişse "hâkim" olamazsınız. Bırakıp avukatlık
yaparsınız.
İşte son örnek.
Albay Çiçek tutuklandı, 42.5 saat
sonra serbest bırakıldı.
Hangi karar doğru?
Hâkimler bilmeli, bir insan haksız
yere 1 saat bile hapiste tutulamaz ama aynı şekilde bir insan
haksız yere 1 saniye bile serbest kalamaz.
Aslında bütün bunların çaresi
Adalet Bakanlığı müfettişlerinde.
Fakat orada da sorun
var.
Müfettişler HSYK'ya bağlı olacağı
yerde, Bakan'a bağlı.
Al başına belayı...
Not: Yeni yasa taslağında
müfettişler HSYK'ya bağlanıyor ki, son derece yerinde bir
durum.
Doğu'ya KİT açılımı
DEMOKRATİK açılım demeyi tercih
ettiğimiz Kürt açılımı ile ilgili muhalefetin tavrını
eleştiriyoruz.
Her iki muhalefet partisi de
açılım konusuna uzak duruyorlar.
Bunu ülke menfaatleri açısından
doğru bulmamakla beraber, siyaseten anlaşılabilir bir tavır olarak
değerlendiriyorum.
Fakat şunu da teslim etmek lazım
ki, açılımla ilgili olarak en doğru düzgün önerilerden birini
önceki gün Deniz Baykal yaptı.
Deniz Baykal, çok yerinde bir
tespitle, kamunun Doğu ve Güneydoğu'ya üretim yapacak fabrikalar,
bilinen adıyla yeni KİT'ler yapmasını önerdi.
Bu uzun zamandır duyduğum en iyi
öneri.
Bölgenin ekonomik olarak
kalkınmasının önemini herkes biliyor. Bu yüzden özel sektör
teşviklerle bölgeye yönlendirilmeye çalışılıyor.
Ancak bir iki kişi dışında bölgeye
gitmeyi göze alan sanayici yok.
Bölgede üretim olmayınca sağlıklı
ekonomik ilişkiler, sağlıklı ekonomik ilişkiler olmaymca sağlıklı
sosyal ilişkiler, sağlıklı sosyal ilişkiler olmaymca sağlıklı
siyasal ilişkiler oluşmuyor.
Hepimiz biliyoruz ki, terörün sona
ermesinin en temel koşulu, bölgede gelir düzeyinin yükselmesi,
işsizliğin azalması.
Bu özel sektör eliyle olamadığma
göre bunu kamunun üstlenmesi şart.
Üstelik dünyadaki gelişmelere
bakarsanız bu artık ayıp veya anormal bir durum da
değil.
ABD bile kamu sektörü
yatırımlarını açmaya çalışıyor.
Bölgeye kamu tarafından "üretime
yönelik" yatırımlar yapılması, buna bağlı olarak Özel sektör yan
sanayinin gelişmesine de yol açacaktır.
Başbakan'in ağzmdan terörle
mücadeleye 300 milyar dolar gittiğini duyduk dün.
Bu 300 milyar dolar bölgeye
istihdama yönelik olarak gitseydi, bugün tablo çok farklı
olurdu.
Teşekkürler Kekeç
GEÇEN hafta Ahmet Kekeç, Turgut
Özakman'la ilgili çok ağır, hatta ayıp denebilecek bir yazı kaleme
aldı.
Özakman'ın kitap fuarında ağzında
maskeyle cam bir bölmede oturup kitap imzalamasını eleştirdi ve
yazarın, okurlarına "mikrop" muamelesi yaptığını
söyledi.
Ben de Turgut Özakman'la konuşup,
"Kanser ameliyatı olduğunu, bu nedenle fuara bu şekilde geldiğini"
duyurdum ve Kekeç'in ayıp ettiğini söyledim.
Ahmet Kekeç ertesi gün köşesinde
hiç kıvırmadan, hiç eğilip bükülmeden "özür" diledi.
Ben de mutlu oldum.
Çünkü yazımda, "Ahmet Kekeç'in
fikirlerinin yüzde 99'una katılmam ama doğru düzgün bir adamdır"
derken yanılmadığımdan emin oldum.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ
Fikirleri değiştirmenin değil, çıkar için fikir değiştirmenin
aşağılıklık olduğunu anladığımız zaman