İtirazım var Levent Gültekin'e; kimi söylediklerine...
İleri bir medya zihniyeti... Sorarsa eğer: "Nedir Türk medyasının hali?"... Onlara de ki: "Hüriyet'e yazar oldu Akif Beki"... Onlar anlar medyamızın halini...
ADNAN BERK
OKAN
Sevgili Levent Gültekin;
Benim güzel gözlü, temiz yüzlü, doğru sözlü kardeşim...
En baştan söyleyeyim…
Az sonra okuyacaklarını seninle klavye kavgası yapmak amacıyla yazmadım…
Makalende katıldığım yerler olduğu gibi, itirazlarım da var…
Her ikisini de belirteceğim…
Önce katıldığım en önemli tespitini söyleyeyim:
Medyanın değer kaybettiği, etkisizleştiği ve bu konuda, akıl tutulması yaşayan kimileri hariç hemen herkesin hemfikir olduğu…
Bu gidişatta teknolojik gelişmelerin payının büyüklüğü...
Ama medyanın en çok da; gazetecilerin (Öncelikle) birbirlerine ve farklı düşündükleri siyasi kişi ve guruplara karşı takındıkları hırçın, saldırgan, vahşi, öfkeli, acımasız, kindar tavırlar, olumsuz tutum ve davranışlarından dolayı değer kaybettiği gerçeği...
Değerli
kardeşim;
gazetecilerin birbirlerine karşı takındıkları
“yakışıksız” tavra Mehmet Barlas – Ahmet
Hakan atışmasını örnek veriyorsun…
İkisinin de “en parlak, takdir edilesi” kimi yönlerini hatırlattıktan sonra; aralarındaki tartışmanın ya da kavganın; “Umut Kırıcı Bir Mahalle Kavgası”nı andırdığına dikkat çekiyorsun…
Ahmet Hakan’ın Barlas’a hitaben “Keşke senin evine gelmeseydim” cümlesinin tuhaflığını hatırlatırken; Mehmet Barlas’ın Ahmet’e “Sen 20 yıl önce beyaz çorap giyiyordun” demesini de hoş bulmadığını belirtiyorsun…
Burada da haklısın…
Ve…
En son ve en çok haklı olduğun (Bana göre.) son tespitine gelince…
“Basında polemik adı altında bu düzeyde kapışmalar bir daha asla yer almamalı. Sigarayı bıraktığımız gibi bu tür polemikleri de bırakmalıyız. Gazeteler çökecekse, terzi dükkanları gibi mağrur ve haysiyetli bir finale doğru yol almalı. Matbuatın, gücüyle birlikte, saygınlığı da yok olmamalı.”
Şimdiiii…
Geleyim katılmadığım bölümlere…
Yok; hayır, üstümüze (gazeteciler.com) de üstüme de alınmadım…
Ama…
Biz de bir “Medya sitesi” olduğumuza…
Ve…
Zaman zaman (Belki de her zaman.) biz de tanımladığın ve ayıpladığın tarz haberler/analizler yaptığım/ız/a göre; bu konuda birkaç çift lâf etmek de hakkım…
Diyorsun ki:
“Nerede ağız dalaşı, nerede seviyesizlik, nerede mahalle kavgası tadında köşe yazısı, haber varsa ancak o sizin (Medya sitelerinin.) dikkatinizi çekiyor.
Başka birine çakmamış, yazısında bir kavga unsuru barındırmayan köşe yazıları her nedense ilgi alanınıza girmiyor.
Bir yazarın sizin sitelerinizde yer bulması için başka birine laf sokmuş olması yetiyor da artıyor bile.
Fikir barındıran yazılara dönüp bakmıyorsunuz bile.
Bu tutumunuzun medyadaki mahalle kavgalarını teşvik ettiğini, seviyesizliğin yaygınlaşmasına neden olduğunun farkında değil misiniz?
Mahalle kavgalarında kışkırtıcı olmak için medya sitesi kurmanıza gerek yoktu”…
İtirazım var bu bölümdeki tespitlere…
İtirazım var dalaşmaya, savaşmaya…
Başka siteleri bilmem…
Ama…
Gazeteciler.com en çok üstüne düşeni yapıyor…
Nasıl mı?..
O halde ve öncelikle benim açımdan bakalım…
Kanun adamı değilim…
Pek fazla kanun maddesi bilmem…
Ama…
İktisat tahsili görmüş biri olarak dört yıl, hukukun en temel prensiplerini yuttuğumun da bilinmesini isterim…
Hukukun temeli olan; adalet, hak, yargılama usulleri, suç, ceza, ayıp, günah, hata, kusur, delil, karine v.b. gibi kurumların değerini hem hayatımın her anında ve hem de yazılarımda, televizyon konuşmalarımda hiç aklımdan çıkarmam…
Öyle “ayıplar” vardır ki; kanunlar onları “suç” olarak tanımlamaz…
Haliyle yargılaması yapılmaz…
Peki…
O ayıpların yaptırımları yok mudur?..
Tabii ki vardır…
Ve hükmü “Toplum” verir…
Neyle verir?..
“Rezil ederek”…
Biz gazeteciler.com ve bendeniz ABO yargıç da değiliz, savcı da değiliz…
O nedenle yargılamaz, yargılayamayız…
Ama pekâlâ, suç olmayan ayıpları kamuoyuyla paylaşıp, faillerini “rezil” edebiliriz…
Etmeliyiz de…
(Kendi adıma.) Bunu yaparken ne bir meslektaşımla kavga etmektir amacım…
Ne de hedefimde o ayıbı işleyen fail vardır…
Ya da bazı meslektaşlarımızın dingildediği gibi hasetlik duyarım…
Tek şey düşünürüm o anda:
“Faili bir daha aynı ayıbı yapmaktan caydırmayı”…
Nitekim…
“Takdir” belirten üç köşeye (Günün Köşe Yazarı, alkış, kazanan) karşılık “tenkit” içeren tek köşe (Kaybetti) olması, meslektaşlarımıza karşı hasetlik duymadığımın karinesi olsa gerektir…
Dostun olduğu söylenen Akif Beki’yi eleştirdiğime kırıldın mı bilemem…
Ama dedim ya…
Benim işim bu…
Ve…
“Tenceren doğurdu” dediğimde inanan bir meslektaşımın, “kazanının öldü” dediğimde de inanmasını istiyorum…
“Tenceren doğurdu” dediğimde teşekkür edip sevinen bir meslektaşım “kazanın öldü” dediğimde ortalığı ayağa kaldırıyor ve hatta arkamdan dolap çeviriyorsa; tabii ki o meslektaşımın ayıbını okurlarımla paylaşacağım…
Akif Beki için yaptığım da oydu…
Ayşenur Arslan’ın ve kimi despot anti demokrat cumhuriyetçi yazarların hakaretlerine maruz kaldığında onu korudum…
Radikal’den Hürriyet’e “dikey geçiş” yapacağını öğrendiğimde de “sır” olduğunu bilmediğim, bilemeyeceğim (Ki bilsem de ben gazetecilik yapıyorum; atlatma haberi neden pas geçeyim?) için haber yaptım…
Ve…
Haklı çıktım…
Bakın işte kaç gündür Hürriyet gibi bir dev gazetede okurlarıyla “fikir, bilgi” paylaşacağına ona buna sataşıyor, “kıskanılıyorum” diye dingildiyor…
Neyse; geçeyim…
Ben yaptığım haberde yanılmayınca beni takdir edeceğine ne yaptı biliyor musun sevgili Levent?..
Hiç günahsız, benimle yaptığı konuşmaların hiçbirinde adını bile anmayan bir kardeşimi ihbar etti Aydın Doğan’a…
Bundan; yani iftiradan, yani müfterilikten daha çirkin ayıp ne olabilir ki?..
Sessiz mi kalaydım yani?..
Ayıbına ortak mı olaydım?..
Sevgili Gültekin;
Bir küçük ve mütevazı manzume ile söylemem gerekirse…
İleri bir demokraside...
İleri bir medya zihniyeti...
Sorarsa eğer:
"Nedir Türk medyasının hali?"...
Onlara de ki:
"Hüriyet'e yazar oldu Akif Beki"...
Onlar anlar medyamızın halini...
Kalitesinin pür mealini...
Yok efendim yok...
Ne haset ederim Akif kardeşime...
Ne de gıpta ederim olmayan entelektüelliğine...
İtirazım...
Yüzlerine güldüğü insanlar dönünce arkasını...
Gözlerine yerleşen acımasız öfkesiyle, bitmeyen kinine...
Yaaa…
İşte böyle…
Gözlerinden öperim…
adnanberkokan@gmail.com