İtirazı olanlar parmak kaldırsın!..
Atatürk’ün “tarihî bir lider” olarak gereken saygıyı görmesini, tarihî gerçekler ışığında değerlendirilmesini.......
GAZETECİLER.COM
Ahmet
Altan bugün, 10 Kasım nedeniyle kendisinin
ve TARAF’ın üstüne gelenlere cevap vermiş…
Madem, 10 Kasım günlü TARAF’ı
eleştirdik…
O halde cevabını da
okumalıyız…
Buyurun o halde önce Altan’ın
yazısı sonra bizim yorumumuz…
Atatürkçülük bu mu
Başkası anlatsa inanmakta
zorlanırdım ama kendim izledim.
CHP Grup Başkanvekili şöyle
diyordu dünkü Meclis oturumunda.
“Sabah tıraş olurken TRT 3’ü
dinliyordum, spiker yayına keyifli bir sabah dileyerek başladı...
Böyle bir günde keyifli sabah olur mu?”
“Böyle bir gün” dediği Mustafa
Kemal Atatürk’ün ölümünün yetmiş birinci ölüm yıldönümü olan 10
Kasım günüydü.
Bu milletvekili “sol” bir geçmişi
olan, araştırmalar yapmış, kitaplar yazmış biri.
Bir klasik müzik kanalının
spikerinin dinleyicilerine “keyifli” bir sabah dilemesini kınıyor
çünkü 10 Kasımlarda hep birlikte acı çekmesi gerekiyor bu
ülkenin.
Her 10 Kasım gününü donduracağız
hayatımızda, o gün gülmeyeceğiz, eğlenmeyeceğiz, sevişmeyeceğiz,
fıkra anlatmayacağız, şaka yapmayacağız, bir müzik parçasını
“keyifle” dinlemeyeceğiz.
Muhalefet partisinin halkına
önerdiği bu.
Bunun, hayatta bir karşılığı var
mı?
İnsanlar gerçekten bir ölümün 71.
yıldönümünde, o ölümün ilk günündeki acıyı aynen duyarak
yaşayabilirler mi?
Yeryüzünde, “tarihî” bir liderinin
ölümünün 71. yıldönümünde “yas” tutan bir ülke biliyor
musunuz?
Ben böyle bir ülke bilmiyorum,
bilen varsa bana söylesin.
Böyle bir şey sadece Türkiye’de
yaşanıyorsa, bunun bir nedeni olmalı.
İngilizleri ülkesinden savaşarak
çıkaran ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk başkanı olan General
Washington’ın Amerikan tarihindeki önemi Atatürk’ün Türkiye
tarihindeki öneminden az mıdır?
Azsa, niye az?
Az değilse, niye Amerikalılar ölüm
yıldönümlerinde “yas” tutmuyorlar da bize “keyifli” müzik dinlemek
bile yasak oluyor?
Amerikalılar çok mu
nankör?
Sanırım fark, bu liderlerin
tarihteki önemlerinin farklılığından kaynaklanmıyor.
Fark, bu liderlerin “geçmişteki”
değil “bugünkü” öneminden doğuyor.
Amerika’da hiç kimse Washington’ı
“bugünkü” siyasi tartışmalarda “kendi görüşünü” savunmak için
kullanmaz ama Türkiye’de bir kısım insan “kendi görüşlerini”
Atatürk’ün arkasına saklanarak savunmak ister.
Atatürk’ü “tarihî bir lider”
kimliğinden çıkarır, onu günlük bir politikanın bir parçası haline
getirir.
Ama bunu yaparken bir şeyi
unutur.
Siyaset, tartışmak demektir,
Atatürk’ü “günlük siyasetin” parçası haline getirdiğinizde onu da
günlük tartışmaların bir parçası yaparsınız.
Ya da hem Atatürk’ü siyasete sokar
hem de onun “tartışılmasını” yasaklamaya çalışırsınız.
O zaman, Atatürk’ü
“tabulaştırmak”, “insanüstü” bir varlık haline getirmek, ona
neredeyse “kutsal biri” muamelesi yapmak zorunda
kalırsınız.
Atatürk, “kutsal” biri
mi?
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir”
diyen birini beğeniyorsanız, seviyorsanız, onun çok önemli olduğuna
inanıyorsanız, onun düşüncelerini kendinize “mihmandar”
seçiyorsanız, “ilimin en hakiki yol gösterici” olduğuna da inanmak
zorundasınız.
İlimde, “kutsallığın” yeri var
mı?
Atatürk’ü “kutsallaştırmaya”
çalışanlar ya onun ne dediğini bilmiyorlar ya da ciddi bir
çarpıtmayla onu kendilerine siyasi bir kalkan yapmaya
uğraşıyorlar.
Ben, ikincisinin daha muhtemel
olduğunu düşünüyorum.
Asla Atatürk’e “ilimin” ışığında
bakmıyorlar.
Çünkü Atatürk, kendi
“fikirlerinin” yetmediği noktada onlara “destek” olacak, onları
eleştirilerden koruyacak “kutsal” bir muska onlar
için.
Parlamento’da, Kürt açılımının ya
da demokratik açılımın Atatürk’ün ölüm yıldönümünde
konuşulamayacağını söyledi muhalefet partileri.
Neyi Atatürk’e saygısızlık olarak
gördüler?
Yirmi beş yıllık savaşı bitirecek
olan “Kürt açılımı” acaba “yurtta sulh” ilkesine hangi noktada
aykırı?
Ben Atatürkçü değilim, onun
zamanında yaşamış olsaydım herhalde onu ve arkadaşlarını değil,
“demokrasi” isteyen grubun fikirlerini kendime yakın
bulurdum.
Ama Atatürk’ün “tarihî bir lider”
olarak gereken saygıyı görmesini, tarihî gerçekler ışığında
değerlendirilmesini, hatalarının belli bir saygı çerçevesinde
tartışılmasını isterim.
Türkiye’yi acı çekmekten
kurtaracak çok önemli bir “barış açılımını” Atatürk’ün adıyla
engellemeye çalışmak bana pek “saygılı” bir davranış gibi
gözükmüyor.
Eğer “barış” konusunda
fikirleriniz varsa söyleyin hep birlikte dinleyelim ama kendi
fikirsizliğinize onu alet etmeyin bence.
Siz onun adını böyle
kullandığınızda Atatürk’ü, hiçbir fikri olmayan, her değişime karşı
çıkan, saçma sapan demagojilerle vakit geçiren bir insan grubuyla
“özdeşleştirmeye” kalkıyorsunuz.
Unutmayın ki adının arkasına
saklanmaya çalıştığınız insanın pek çok hatası vardı ama hiçbir
zaman sizinki gibi çaresiz bir ucuzluğun adamı olmadı, fikirlerini
söylerken kimsenin arkasına saklanmadı.
Kendi fikrini kendisi gibi
söyledi.
Mini Yorum:
1.) Ahmet
Altan’ın bu makalesinin altına imzamı
atarım.
2.) Altan
ve Taraf’a yönelik eleştirim “Empati” yapmayı
bilmeyişleriydi…
3.) Kendisi de zaten şöyle diyor
bu yazısında: Ama Atatürk’ün “tarihî bir lider” olarak gereken
saygıyı görmesini, tarihî gerçekler ışığında değerlendirilmesini,
hatalarının belli bir saygı çerçevesinde tartışılmasını
isterim.
4.) Biz de işte bu saygıyı
göstermesini bekledik Altan’da, “Atatürkçü” olmasını
istemedik…
5.) Ben TARAF’ın ayakta kalması
için gücümün yettiğince mücadele ederim ama bu mücadelem sırasında,
uğruna savaş verdiğim bir gazete yönetiminin ve yayın politikasının
da devasa kitlelerle kavga etmesine göz yumamam…
Fikirler, karşı fikirlerle kavga
etmeden daha iyi anlatılır çünkü…
A.B.O.