İşte Hıncal Uluç farkı budur...

Önce, onlarca yazarın kıyasıya Fatih Altaylı'yı eleştirdiğini hatırlatıp, eleştirenlerin "demokrat olmadıklarını" savunur...

ADNAN BERK OKAN

Nasıl da tanımışım Usta'yı..
Nasıl da yanılmamışım yazdıklarımda...
"Usta" kim mi?..
Tabii ki Hıncal Uluç...
Ondan başka usta var mı her hususta?..

"Dikkat edin" demiştim... "O asla günceli yazmaz... Herkesin eteğindeki taşları dökmesini bekler önce... Sonra taraflar arasındaki dengeye bakar... Ya azınlıktan yana tavır alır, ya da herkesten farklı bir yol bulur yazar"...

Fatih Altaylı'ya "destek" verenlerle, "eleştiri" yöneltenler arasındaki dengeye baktı önce...
Eleştirenlerin sayısı, destek verenlerden kat kat fazlaydı...
O halde, o destek vermeliydi...
Ama...
Bu kez farklı olmayı tercih ediyor...

Önce, Fatih Altaylı'nın "inatlaşmasını, inançlarında ısrar" gibi sunuyor...
"Aslanım benim beee!.. Nasıl da dik duruyor" tadında bir övgü halesi gönderiyor ortalık yere...
Sonra da başlıyor holahop çevirmeye...


O konuda "ilkelidir" (!) ya...

Tabii ki genç gazetecilere bir güzel fırça kayarak yapıyor bunu..
İlle de isimlerini vermeden Nagehan ve Rasim Ozan'ı bir güzel benzetiyor...
İsimlerini niye anmıyor?..
O konuda "ilkelidir" (!) ya...
Hatırlarsanız, değer vermediği kişileri ismlerini anmadan eleştirir...
Değer veriyorsa her cümlede adını geçirir ki reklâmı bol olsun...

Ne diyordum?..
Hah...
Hıncal Usta'nın farklılığınm anlatıyordum...
Bugünkü (13.10.2011) başlığı altında yayımlanan makalesinde bakın ne diyor:

Sedyede bir genç kız.. Yaralı.. Baygın.. Etekleri iç çamaşırına kadar sıyrılmış. Göğüsleri açıkta.. Kaç fotoğraf gördünüz böyle sayabilir misiniz, yıllardan beri..
Kaç kez yazdım ben "Ayıptır, rezilliktir" diye, peşimden gelen tek kişi oldu mu?.


Hıncal Uluç işte budur...


Usta önce, onlarca yazarın kıyasıya Fatih Altaylı'yı eleştirdiğini hatırlatıp, eleştirenlerin "demokrat olmadıklarını" savunur...
Sonra da Altaylı'nın yayımladığı için tartışıldığı o tür fotoğrafları kimsenin eleştirmediğini, bir tek kendisinin o konuda klavye tuşu dövdüğünü iddia eder...
Ben de "hangi söylediği doğru acaba?" diye şaşırır dururum...

Yine meselâ...
Okuyucuya "düşünme payı bırakan" her yazar, cümlesini "..." ile bitirir...

O ise herkesin aksine, ".." noktayla...
Oysa ".." nokta koyduğunuzda bilgisayarın dil bilgisi programı bile o iki noktanın altına "kırmızı çizgi" atarak "böyle bir kural yok" diye uyarır...
Ama Hıncal Usta takmaz...

"Dil bilgisinde cümleler üç nokta ile bitmez, biterse küçük harfle başlar" der hemen...
"Ama artık o kural Sait Faik Abasıyanık'tan bu yana değişti" deseniz kabul etmez...
Ancaaaaakkkk...
Kendisi bir dil bilgisi kuralını yıkarsa hemen cevap verir:

"Galatı meşhur"...
Neden?..
Çünkü o Hıncal Uluç'tur ve "en büyüktür, en farklıdır"...


"Oleyyy!" diye bağırmış ya!..

Bu defa da yine herkesten farklı...
Önce bir güzel övüyor Fatih'i...
Sonra da herkesten beter dövüyor...
Neden?.
Dedim ya, "bir farkı olacak" diye...
İşte o yüzden...

Şimdi aklıma geldi...
Pigal'de nefsini körletmeye giden Temel kadınlardan birinin "İspanyol Usulü" deyişindeki farklılığı merak ederek onu tercih eder... 

İş biter...
Temel sorar:
"Hani İspanyol modeli edeceğidik oni?"
"Öyle yaptık" der kadın, " o sırada 'oleyyy!' diye bağırdım ya!"..

İlâhi Hıncal Usta...
Her seferinde "oleeeeyyy!" diye bağırıyor da okur farkında mı değil ne?.

adnanberkokan@gmail.com