İsmail Saymaz'ın o adamdan ne farkı kaldı?
İsmail Saymaz da pek çok meslektaşı gibi, tartıştığı kişinin kendisiyle aynı şeyleri düşünmesini aynı duyguları hissetmesini istiyordu…
GAZETECİLER.COM-
Karşınızda olağanüstü güzel bir kadın oturuyor…
Ya da…
Muhteşem yakışıklı bir adam…
Öylesine etkileyici bir ses tonuyla öylesine akıcı konuşuyor ki…
Ve…
Öylesine bilgili…
Hatta “bilge” ki…
Ağzından bal damlıyor adeta…
Yani…
Ağzının içine düşmek geçiyor aklınızdan…
Ama…
Bir süre sonra…
Aynı kadın veya erkek işaret parmaklarından birini burun deliklerinden birinin içine sokup “hap” üretimine başlıyor…
Ve…
Ürettiği hapları yutuyor gözlerinizin içine bakarak…
Biliyorum…
Mideniz bulandı…
Benim amacım da zaten midenizi bulandırmaktı…
Çünkü…
İsmail Saymaz’ın televizyon yorumculuğunu yorumlayacağım az sonra…
* * *
Hürriyet’ten Yenal Bilici, söyleşi yaptığı mesai arkadaşı İsmail Saymaz için şöyle diyor:
“Ali İsmail Korkmaz haberleri, İlhan Cihaner araştırması, bilumum işkence, kötü muamele, işçi cinayeti dosyaları... İsmail Saymaz son yılların en sıkı, en çalışkan gazetecilerinden biri olarak sivrilmişti. Bugünlerdeyse tartışma programlarının tartışmasız yıldızı….”
* * *
Bu tespitin içinde “yanlış” var mı?..
Yok…
“Eksik” var mı?..
Çok…
Eksikler neler mi?..
İşte o eksiklikleri hatırlatmaya çalışacağım…
Çünkü…
Benim gözümde İsmail Saymaz; ses tonu ve mimiklerini anlattığı konunun içeriği ile senkronize
ederken tek kelimesini bile kaçırmamak için nefesinizi kesen bir TV tartışmacısı…
Ama…
Az sonra…
Yani bilgisi tükendiğinde…
Ya da yetersiz kaldığında…
Veya sorular çalışmadığı yerden(!) gelmeye başladığında hemen ortamı duruşma salona çeviriyor…
Hafıza arşivine dalıyor…
Ve…
Tartışmayı kişiselleştiriyor…
Özel hayata sokuyor…
Bel altına giriyor…
Tartıştığı kişinin en yakınlarını, canlarını, ciğerlerini sokuyor devreye…
Tıpkı…
Geçen gece CNNTÜRK’te, Şirin Payzın’ın yönettiği “Ne Oluyor” isimli tartışma programında yaptığı gibi…
* * *
İzleyenler hatırlayacaklardır…
Saymaz, sahibi olduğu bilgileri mimik ve ses tonundaki mükemmel senkronizeyle anlatıyordu…
Nagehan Alçı söz sırası kendisine geldiğinde, eksik demokrasimizin bilhassa dindarlar üzerinde yıllarca baskı kurduğunu hatırlattı…
İsmail Saymaz hemen gerildi…
Kaşları çatıldı…
Çünkü…
Nagehan Alçı somut örnekler veriyordu…
Ve…
Saymaz’la aynı “taraf” koltuklarına oturan tartışmacılardan biri de Saymaz’ın itirazlarını değil Alçı’nın söylediklerini destekliyordu…
İşte o anda Saymaz’ın hazır cevaplığı tıkanıverdi…
Yukarıda örneğini verdiğim derin bilgi birikimini etkileyici ses tonu ve akıcı konuşmasıyla herkesi etkileyen ve fakat bir anda parmaklarından birini burun deliklerinden birine sokan “yakışıklı” adama dönüştü…
Çünkü…
Hazır cevaplılık yeteneği en az kendisi kadar “hazır cevap” bir başka tartışmacı (Nagehan Alçı) karşısında yetersiz kalmıştı…
Burnunu karıştırıp hap üretmesi ondandı…
Mideleri bulandırması ondandı…
* * *
Sevgili meslektaşlarım…
Bizler gazeteciyiz…
Bizim asıl işimiz, diğer meslektaşlarımızın sahip olmadığı bilgileri bizi okuyan ya da dinleyenlerle paylaşmak…
Bu arada verdiğimiz haberin analiz ve yorumunu yaparak kendi düşüncelerimizi de aktarmak…
Ama…
Biz kendi fikir ve görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşmak yerine, fikir ve görüşlerine tahammül edemediğimiz muhataplarımızdan birinin özel hayatına dalarsak; “ifrazat yiyen adam” ya da kadından farkımız kalmaz…
* * *
Nedir özel hayat?..
Bir insanın veya bir kurumun özelidir…
Yatak odasıdır…
Muhasebesidir…
Bir kişi ya da bir kurumun kullandığı veya kullandırdığı kredidir…
Bir kişi ya da bir kurumun borcu ya da alacağıdır…
İsmail Saymaz Nagehan Alçı’nın ve adını da vererek bir bankanın özeline girdi…
Yani…
Bir parmağı burnunun içinde, ifrazat üretmeye başladı…
Hemen kanal değiştirdim…
Çünkü…
İsmail’in o andan sonra söylediklerini midem kaldırmadı…
Çünkü…
İsmail kendisiyle aynı şeyleri düşünmeyen Nagehan’a verecek cevap bulamayınca “ama senin eşin de falanca bankadan bilmem ne kadar kredi kullandı” diyerek ceza hukukumuzun kamuoyu önünde tartışılmasını yasakladığı bir özele girdi…
Çünkü…
İsmail Saymaz da pek çok meslektaşı gibi, tartıştığı kişinin kendisiyle aynı şeyleri düşünmesini aynı duyguları hissetmesini istiyordu…
Bu olmadığında karşı fikirlere tahammül edemiyordu…
Tahammül edemediği için…
Fikirlere fikirlerle karşılık veremediği için özele dalıyordu…
Alçı’nın eşinin bir özel bankadan kredi kullandığı bilgisini(!) paylaşıyordu kanalı izleyenlerle…
Peki…
“Aldığınız krediyi ödemediniz” diyebiliyor muydu?..
Hayır diyemiyordu…
Sadece yıllar önce kullanılan ve hiç aksamadan ödenen krediden söz ediyordu…
Ve fakat…
Belli ki kredinin ancak güvenilir kişi ve kurumlara verildiğini bilmiyordu…
Yani…
Alçı ailesinin özeline girip onları itibarsızlaştırmak isterken, ticari ve ekonomik güvenilirliklerini hatırlatıyordu kendisini izleyenlere…
* * *
Peki…
Tartışmayı yöneten Şirin Payzın ne yaptı o sırada?..
İsmail Saymaz’a müdahale edip, “biz burada olayların analizini yapıyor, farklı görüşlere tartışma imkânı veriyoruz… Konuklarımdan birinin ya da burada olmayan bir kişinin özel hayatının tartışılmasına izin vermem… Az önce söyledikleriniz için derhal özür dileyin ve asıl konumuza gelin” dedi mi?..
Ne yazık ki demedi…
Aksine…
Alaylı bir gülümsemeyle İsmail’in Nagehan’nı eşi üzerinden itibarsızlaştırmasına izin verdi…
* * *
Sevgili kardeşlerim…
Mesleğinizde gösterdiğiniz başarıyı gazetecilik ilke ve ahlâkına harfiyen uyarak taçlandırmalısınız…
Aksi halde…
Burnundan çıkardığı ifrazatı yiyen olağan üstü güzel kadın veya yakışıklı erkekten farkınız kalmaz…
Yakup Murat
Karşınızda olağanüstü güzel bir kadın oturuyor…
Ya da…
Muhteşem yakışıklı bir adam…
Öylesine etkileyici bir ses tonuyla öylesine akıcı konuşuyor ki…
Ve…
Öylesine bilgili…
Hatta “bilge” ki…
Ağzından bal damlıyor adeta…
Yani…
Ağzının içine düşmek geçiyor aklınızdan…
Ama…
Bir süre sonra…
Aynı kadın veya erkek işaret parmaklarından birini burun deliklerinden birinin içine sokup “hap” üretimine başlıyor…
Ve…
Ürettiği hapları yutuyor gözlerinizin içine bakarak…
Biliyorum…
Mideniz bulandı…
Benim amacım da zaten midenizi bulandırmaktı…
Çünkü…
İsmail Saymaz’ın televizyon yorumculuğunu yorumlayacağım az sonra…
* * *
Hürriyet’ten Yenal Bilici, söyleşi yaptığı mesai arkadaşı İsmail Saymaz için şöyle diyor:
“Ali İsmail Korkmaz haberleri, İlhan Cihaner araştırması, bilumum işkence, kötü muamele, işçi cinayeti dosyaları... İsmail Saymaz son yılların en sıkı, en çalışkan gazetecilerinden biri olarak sivrilmişti. Bugünlerdeyse tartışma programlarının tartışmasız yıldızı….”
* * *
Bu tespitin içinde “yanlış” var mı?..
Yok…
“Eksik” var mı?..
Çok…
Eksikler neler mi?..
İşte o eksiklikleri hatırlatmaya çalışacağım…
Çünkü…
Benim gözümde İsmail Saymaz; ses tonu ve mimiklerini anlattığı konunun içeriği ile senkronize
ederken tek kelimesini bile kaçırmamak için nefesinizi kesen bir TV tartışmacısı…
Ama…
Az sonra…
Yani bilgisi tükendiğinde…
Ya da yetersiz kaldığında…
Veya sorular çalışmadığı yerden(!) gelmeye başladığında hemen ortamı duruşma salona çeviriyor…
Hafıza arşivine dalıyor…
Ve…
Tartışmayı kişiselleştiriyor…
Özel hayata sokuyor…
Bel altına giriyor…
Tartıştığı kişinin en yakınlarını, canlarını, ciğerlerini sokuyor devreye…
Tıpkı…
Geçen gece CNNTÜRK’te, Şirin Payzın’ın yönettiği “Ne Oluyor” isimli tartışma programında yaptığı gibi…
* * *
İzleyenler hatırlayacaklardır…
Saymaz, sahibi olduğu bilgileri mimik ve ses tonundaki mükemmel senkronizeyle anlatıyordu…
Nagehan Alçı söz sırası kendisine geldiğinde, eksik demokrasimizin bilhassa dindarlar üzerinde yıllarca baskı kurduğunu hatırlattı…
İsmail Saymaz hemen gerildi…
Kaşları çatıldı…
Çünkü…
Nagehan Alçı somut örnekler veriyordu…
Ve…
Saymaz’la aynı “taraf” koltuklarına oturan tartışmacılardan biri de Saymaz’ın itirazlarını değil Alçı’nın söylediklerini destekliyordu…
İşte o anda Saymaz’ın hazır cevaplığı tıkanıverdi…
Yukarıda örneğini verdiğim derin bilgi birikimini etkileyici ses tonu ve akıcı konuşmasıyla herkesi etkileyen ve fakat bir anda parmaklarından birini burun deliklerinden birine sokan “yakışıklı” adama dönüştü…
Çünkü…
Hazır cevaplılık yeteneği en az kendisi kadar “hazır cevap” bir başka tartışmacı (Nagehan Alçı) karşısında yetersiz kalmıştı…
Burnunu karıştırıp hap üretmesi ondandı…
Mideleri bulandırması ondandı…
* * *
Sevgili meslektaşlarım…
Bizler gazeteciyiz…
Bizim asıl işimiz, diğer meslektaşlarımızın sahip olmadığı bilgileri bizi okuyan ya da dinleyenlerle paylaşmak…
Bu arada verdiğimiz haberin analiz ve yorumunu yaparak kendi düşüncelerimizi de aktarmak…
Ama…
Biz kendi fikir ve görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşmak yerine, fikir ve görüşlerine tahammül edemediğimiz muhataplarımızdan birinin özel hayatına dalarsak; “ifrazat yiyen adam” ya da kadından farkımız kalmaz…
* * *
Nedir özel hayat?..
Bir insanın veya bir kurumun özelidir…
Yatak odasıdır…
Muhasebesidir…
Bir kişi ya da bir kurumun kullandığı veya kullandırdığı kredidir…
Bir kişi ya da bir kurumun borcu ya da alacağıdır…
İsmail Saymaz Nagehan Alçı’nın ve adını da vererek bir bankanın özeline girdi…
Yani…
Bir parmağı burnunun içinde, ifrazat üretmeye başladı…
Hemen kanal değiştirdim…
Çünkü…
İsmail’in o andan sonra söylediklerini midem kaldırmadı…
Çünkü…
İsmail kendisiyle aynı şeyleri düşünmeyen Nagehan’a verecek cevap bulamayınca “ama senin eşin de falanca bankadan bilmem ne kadar kredi kullandı” diyerek ceza hukukumuzun kamuoyu önünde tartışılmasını yasakladığı bir özele girdi…
Çünkü…
İsmail Saymaz da pek çok meslektaşı gibi, tartıştığı kişinin kendisiyle aynı şeyleri düşünmesini aynı duyguları hissetmesini istiyordu…
Bu olmadığında karşı fikirlere tahammül edemiyordu…
Tahammül edemediği için…
Fikirlere fikirlerle karşılık veremediği için özele dalıyordu…
Alçı’nın eşinin bir özel bankadan kredi kullandığı bilgisini(!) paylaşıyordu kanalı izleyenlerle…
Peki…
“Aldığınız krediyi ödemediniz” diyebiliyor muydu?..
Hayır diyemiyordu…
Sadece yıllar önce kullanılan ve hiç aksamadan ödenen krediden söz ediyordu…
Ve fakat…
Belli ki kredinin ancak güvenilir kişi ve kurumlara verildiğini bilmiyordu…
Yani…
Alçı ailesinin özeline girip onları itibarsızlaştırmak isterken, ticari ve ekonomik güvenilirliklerini hatırlatıyordu kendisini izleyenlere…
* * *
Peki…
Tartışmayı yöneten Şirin Payzın ne yaptı o sırada?..
İsmail Saymaz’a müdahale edip, “biz burada olayların analizini yapıyor, farklı görüşlere tartışma imkânı veriyoruz… Konuklarımdan birinin ya da burada olmayan bir kişinin özel hayatının tartışılmasına izin vermem… Az önce söyledikleriniz için derhal özür dileyin ve asıl konumuza gelin” dedi mi?..
Ne yazık ki demedi…
Aksine…
Alaylı bir gülümsemeyle İsmail’in Nagehan’nı eşi üzerinden itibarsızlaştırmasına izin verdi…
* * *
Sevgili kardeşlerim…
Mesleğinizde gösterdiğiniz başarıyı gazetecilik ilke ve ahlâkına harfiyen uyarak taçlandırmalısınız…
Aksi halde…
Burnundan çıkardığı ifrazatı yiyen olağan üstü güzel kadın veya yakışıklı erkekten farkınız kalmaz…
Yakup Murat