İsmail Kılıçarslan günün köşe yazarı...
Dünkü Yeni Şafak’ta, her zaman saygı duyduğum ve inandığım Maturidiliği öyle güzel anlatıyordu ki… İsmail Kılıçarslan’ı “Günün Yazarı” seçtim.
Tabii ki aklı ve vicdanı hür
her
samimi
Müslüman, şiddete, cinayete, anlamsız
savaşların hepsine karşıdır…
Ve tabii ki…
Şiddet, savaş ve cinayeti destekleyen, Müslümanlık
ya da
İslâmiyet
değil;
kimi
Müslümanlardır…
Tıpkı başka dinlerde de aynı
canavarların bulunduğu gibi…
*
Gerçek bir Müslüman; kişilerin arkasından atıp
tutmaz da…
Bulunduğu ortamda veya köşesinde başkalarına iftira atmaz, onları
aşağılamaz da…
*
Ama…
Bunu yapan Müslümanlar var
diye de Müslümanlık yara almaz…
*
Benim
için medyamızdaki samimi Müslümanlardan biridir
İsmail Kılıçarslan…
Dünkü Yeni
Şafak’ta,
her zaman saygı duyduğum ve inandığım Maturidiliği
öyle güzel
anlatıyordu ki…
*
Maturidi’nin, delikanlılık yıllarımdan
itibaren yolumu ve hatta karakterimi belirleyen;
“anı ve
durumu muhafaza etmek yerine ortak değerleri muhafaza etme”
anlayışını bir
kere daha sevdim.
Ve…
Kılıçarslan’ı “Günün
Yazarı” seçtim.
MATURİDİLİK YA DA BİR YÜZLEŞME ÇAĞRISI
Ne denmişti: ‘Neye inandığın çok önemlidir. Ancak neye inandığın kadar önemli olan bir başka şey de inancının seni nasıl bir insan haline getirdiği, inancının ne işe yaradığıdır.’
Bu, burada bir dursun.
Geçtiğimiz Cumartesi günkü yazımda Maturidi zihin hakkında yazmaya çabalamıştım. Yani dünyaya Selçuklu ve Osmanlı başta olmak üzere pek çok önemli siyasi ve kültürel ada armağan eden düşünsel gelenekten bahis açmıştım. Oradan devam etmek isterim.
Maturidi zihin yapısının son derece önemsediğim ilk kavramı ‘etkileşim’dir. Ne demek bu? Karşılaştığı herhangi bir duruma, olaya, gelişmeye, bilgiye kendini kapatmamak. Durumla, olayla, gelişimle, bilgiyle ilişki kurmaktan çekinmemek, bundan geri durmamak. Bilgisayar tabiriyle ‘upgrade olmaya’ uygun durumda tutmak kendini.
Bu etkileşim bir insanı, bir toplumu, bir devleti ‘güncel’ tutan temel yaklaşımdır. Donmuş, an’dan kopuk, şimdide yaşamayan değil; canlı; an’ı ve onun getirdiklerini önemseyen bir toplumsal yapı ortaya çıkar Maturidi zihinle. Bununla aynı zamanda ‘Maturidilik kesin olarak muhafazakarlığa, mevcut durumu muhafaza etmek için yırtınmaya karşıdır. Mevcut durumu sürekli geliştirmekten yanadır’ da demiş oluruz.
Bence ikinci önemli kavram ise ‘açık ilişki/açık toplum’ kavramıdır. Yine bilgisayar kavramıyla örneklemek gerekirse Maturidi zihin ‘open source/açık kaynak’ bir zihindir.
Zaman zaman bir ilke olarak dile getirdiğimiz ama anlamı üzerine çok düşünmediğimiz altın değerinde bir cümle serdedelim burada: ‘Biz Sünniyiz, biz zahire göre hükmederiz.’ Maturidi zihnin toplum tasavvuru tam da bu ‘zahire hükmetme’ fikri üzerinden ‘açık toplum’dur. Görüneni ve kendisine uygulanan davranışı dikkate alır Sünni-Maturidi zihin. Görünenin arkasıyla, tecessüsle, ‘acaba’ ile amel eylemez. Bu da toplumsal yapıyı ‘açık’ hale getirir.
‘Açık ilişki’ ise bir başka ilkeyle, yani ‘liyakat’ ilkesiyle gelişir. Bir işi yapanın kim olduğuyla değil, işi yapma biçimiyle ilgilenmek. İşin sırrı buradadır. Böyle olunca çeviri ofisinin başına bir Yahudi’yi, hazine yönetiminin başına bir Hıristiyan’ı, tıp okulunun başına bir Nasturi’yi, yaptıracağı camiin mimarbaşılığına bir Ermeni’yi getirmekte hiçbir beis görmez. Zira bilir ki ‘eylerken’ asıl mesele eyleyenin kim olduğu değil, nasıl eylediğidir.
Aslında bütün bunları yapabilmenin kilidini açan anahtar kavramsa ‘ötekiyle özgüvene dayalı ilişki’ kavramıdır.
Öteki ile ilişkide klasik üç yol vardır malum. Birincisi ‘etkiye kapalı iletişim’, ikincisi ‘etkilenmeye açık iletişim’, üçüncüsü ise ‘etkilemeye dayalı iletişim.’
Bidayetinden beri Müslümanların, özelde ise Maturidilerin tüm ötekilerle kurduğu ilişki, bu üç yolun da dışında gelişmiştir. Müslümanlar, ‘özgüvene dayalı ilişki’yi geliştirmişlerdir ötekiyle iletişimde. Hem etkilemeye hem de kendi seçtiği alanlarda etkilenmeye hiç karşı değildir.
Burada da bir duralım. Bugün kurduğumuz topluluklarda, toplumlarda, ülkelerde bu temel kavramların yansımaları nasıldır? Özgüvenimiz ne durumdadır? Liyakat yaklaşımımız nedir? Bilgiye erişim konusunda bakışımız nedir? Ötekiyle kurduğumuz ilişki bir özgüven ilişkisi midir yoksa bir kompleks ilişkisi mi? Dahası bugün ‘öteki’ bizi korku-hayranlık dengesinde birer kuklaya çevirmiş durumda mıdır? Gelişime açıklığımız ne düzeydedir?
Ve belki de en önemli soru şudur: Bu sorulara dürüstçe vereceğimiz cevaplarla yüzleşmeye hazır mıyız?
Bugün donan, donmuşluğuyla canımızı sıkan, gelişimimizi durduran ne varsa onun nedeni İslam, Sünnilik, Maturidilik, Hanefilik değildir. Bu dört kavrama bakışımızdaki ciddi problemlerdir.
Diğer Müslüman cemaatin yayınladığı kitabı dahi okumaktan korkan insanlar Sünni, Henefi, Maturidi falan değillerdir. Sadece donmuş bir muhafazakarlığın askerleri, çürümüş bir iktidar duygusunun kölesidirler.
Derdim, Allah biliyor ya, böyle deve dişi gibi meselelerde üstelik kısıtlı bilgim ve kısıtlı yerimle söz alıp artislik etmek değildir. Derdim, sorunlarımızla yüzleşecek cesarete, meselelerimizi halledecek dürüstlüğe başta kendim olmak üzere herkesi çağırmaktır. Yani inancımın bir işe yaramasını sağlamaktır. Bir gram fazlası değil.