İnsanı unuttunuz, insanı!..
günümüzde çağdaş devletinde eşitlik, sosyal adalet veya adil gelir dağılımı hedefi; dinlerin ilk ortaya çıktığı dönemlerden de çok daha ileridedir…
ADNAN BERK OKAN
Günümüzde “Adalet”, doğru yargıya
varma kurumudur…
Tamamen dünyevidir ve
ekonomiktir...
İntikam duygusu
gütmez...
Sosyal ve ekonomik sınıfı ne
olursa olsun; herkese karşı eşit davranmaktır…
Biliyorum…
Bazı arkadaşlar hemen itiraz
edecekler ama günümüzde çağdaş devletinde eşitlik, sosyal adalet
veya adil gelir dağılımı hedefi; dinlerin ilk ortaya çıktığı
dönemlerden de çok daha ileridedir…
Ama…
Çağdaş demokrasiyi özümsemiş
gerçek hukuk devletlerinde…
Amman haaa!...
Sakın ola “Kutsal Kitaplar;
eşitlik ve sosyal adalet ilkesine değer vermezlerdi” dediğimi
zannetmeyin…
Aksine…
Bilhassa Kuran’ı Kerim; “anlayış”
ve “önerme” olarak günümüz çağdaş hukuk devletinden çok daha
fazlasını öneriyordu…
Ama sadece
öneriyordu…
Dinlerin ilk ortaya çıktığı
dönemlerde (İslâmiyet dâhil) hukukun üstünlüğü ilkesi diye bir şey
yoktu zira “Hukuk” yoktu…
“Adalet = Hukuk” olarak kabul
ediliyordu…
Adalet ise “İnanç hukuku”
temelliydi…
Ancak…
O günlerin toplumu “eğitimsiz,
cahil, töreleri din zanneden” bir insan malzemesinden
oluşuyordu…
Günümüzde de geri kalmış ve
gelişmekte olan ülkelerin hemen hepsinde (Türkiye dâhil) “hukukun
üstünlüğü ilkesi, üstünlerin hukuku acımasızlığına” dönüşmüyor
mu?..
Hatırlayacaksınız…
Fransız ihtilâli yapıldığında da
“kardeşlik, eşitlik, özgürlük” talebinin baskın geldiği ileri
sürülüyordu...
Oysa o dönemdeki “Eşitlik”
anlayışı asla ekonomik eşitlik değildi...
Hukuk karşısındaki eşitlikti söz
konusu olan...
Keza Adam Smith de “Ulusların
Zenginliği” isimli eserinde ekonomik veya bir başka deyişle
“servette, gelir dağılımında eşitlik” gibi kavramların üzerinde hiç
durmamıştı..
Çünkü o dönemde fukaralık da
zenginlik de “Allah'ın Takdiri” diye tanımlanıyordu...
Zengini kıskanmak, fukaraya acımak
Tanrı'nın adaletine karşı gelmek demekti...
İnsanoğlu Tanrı'dan daha mı iyi
bilecekti?..
Madem Tanrı fukaralığı ve fukarayı
yaratmıştı, diğerlerine düşen (elbette buna fukaralar da dahil) bu
durumu kabullenmek, rızkına razı olmaktı...
Fukaralar, devletin ve zenginlerin
(zekât) bağışlarıyla pekâlâ karınlarını
doyurabilirlerdi...
Karnı doyan insan neden suç
işleyecekti ki?..
Burada ortaya iki durum
çıkıyordu...
Birincisi, fukara insan kaderine
razı olmalıydı...
İkincisi, fukaralık suçu teşvik
ederdi ve o halde fukaralar devletin düşkün evlerinde veya
zenginlerin sadakalarıyla karınları doyurularak suç işlemekten men
edilmeliydi...
Oysa kutsal kitaplı dinler,
suçluların ahlâken çökmüş insanlar arasından çıkmış olduklarını
savunuyordu...
Nedense bu çelişki halen
çözülebilmiş değil...
Suçu doğuran temel etken fukaralık
mıdır?..
Cahillik midir?..
Yoksa ahlâksızlık
mıdır?..
Veya fukara insan aynı zamanda
ahlâksız mıdır?..
Peki ahlâk nedir?..
Varlıklı birine göre ahlâk, bir
insanın malına, canına ve namusuna göz koymamaktır..
Yoksula göre ahlâk, biri yer biri
bakarken kıyametin kopacağına inanmamaktır...
Görüyor musunuz?..
“Adalet”le başladım…
Hukuk’a, eşitliğe
değindim…
“Ahlâk” ile
kapatıyorum…
Nereden mi çıktı?..
Mehmet Altan – Tufan Türenç
tartışmasını dinledim de aklıma geldi…
Prof. Altan, fikri kökü,
Marksizm’e dayanan bir akademisyen, bir düşünür…
Türenç de kökü Sosyal Demokrasi’ye
uzanan bir gazeteci…
Günümüzde Prof. Altan Liberal
Demokrat…
Türenç ise Kemalist
Cumhuriyetçi…
Biri parlamentoyu koruyor (Altan)
diğerinin parlamento umurunda değil, askeri savunmayı üstlenmiş
(Türenç)…
Sahi…
İnsan, bu tartışmaların
neresinde?..