İnanılır gibi değil…

10 yaşındaki kızınız Ayşe Özyılmazel’i okuduktan sonra; “Anne!.. Sen ilk tek gecelik ilişkini kaç yaşında yaşadın?.. Ben daha kaç yıl bekleyeceğim?” diye soruyor…

ADNAN BERK OKAN – Yıllardır kullanmadığım, kullanılmasından da haz etmediğim o klişeyi söyleyeceğim: İNANILIR GİBİ DEĞİL…

Evet…

“İnanılır gibi değil…”

Çünkü…

Türkiye’de gerçekten de aklı başında insanların inanmayacakları, inanamayacakları, inanmak istemeyecekleri şeyler oluyor…

Bir gazeteci bir başka gazeteciyi tokatlıyor…

Neden tokatladığı sorulduğunda:

"Adını bile bilmediğim biri karşımda gay hareketleri yapıp, dil oynatınca ve daha sonra da bana doğru gelince bir tokat attım. Ne yapsaydım?.. Yanağını mı okşasaydım?.." diyerek savunuyor kendisini…

Aslına bakarsanız…

 “Yanağını mı okşasaydım?” sorusu çok “masum” kalmış…

“Ayaklarını dikseydim, sonra da … ?” diye de sorabilirdi arkadaş çünkü zihniyeti müsaitti…

Yıllardır kendini “En dürüst benim” diye takdim eden yaşlı bir gazeteci – televizyoncu büyüğümüz, bayat haberi, o an yeni öğrenmiş gibi, “Şimdi aldığımız bir habere göre” diye yutturarak ve inanılmaz mimiklerle sunuyor…

Sunabiliyor…

Yüzü bile kızarmıyor…

Ulusal bazda yayın yapan bir gazetenin eski genel yayın yönetmeni ve halen yazarı olan biri; sürekli “penis” muhabbeti yaptığı yetmiyormuş gibi son zamanlarda da vagina çeşitlemeleri yapıyor…

Utanmasa diye makaleler yazacak…

Yine aynı gazetede bir diğeri (kendini bayağı köşe yazarı sanıyor), kendi cinsel tercihini temize çıkarmak için olsa gerek;

 “Bir gün herkes eşcinsel olacak” diye iddialı konuşabiliyor…

Bir bildiği mi var ne?..

Türkiye’nin “bayide en çok satan gazetesi”, seks Doktorunun bir sayfalık yazıları ile o zirveye ulaşıyor…

En etkin gazetesi ise seks doktorunun sürüklediği gazetenin ancak onda biri kadar satabiliyor…

Ama…

Ceza yasamız eğer katilin “namus cinayeti” işlediğine kanaat getirilmişse (ölçüsü ne?) “cezada indirim” yapılmasını emrediyor…

Medyamız bu tür cinayetlerde katilden yana tavır alabiliyor…

Türk yazılı basınının “Amiral Gemisi” olarak tanımlanan bir günlük siyasi gazete (ki Türkiye’nin Türklerin olduğunu söylemekle övünüyor) genel yayın yönetmeninin ağzından ve kaleminden sit – com olarak tarif ediliyor…

Zaten genel yayın yönetmeni de Magazin Gazetecileri Derneği’ne kayıtlı bir magazinci…

Logosunda halen, "Türkiye'nin en iyi gazetesi" boncuğu bulunan bir gazetemiz; yazarını, tek gecelik ilişkiler kurduğunu itiraf edişini ödüllendirir gibi birinci sayfadan anonslayarak, ana gazeteye taşıyor...

Çocukluğumuzda öğretmenlerimiz bize, “Günde en az iki gazete okuyan bir talebe, diğer arkadaşlarına üstünlük sağlar” diyordu…

 Günümüzde olsaydı öğretmenlerimiz, “günlük gazetelerden uzak durursanız arkadaşlarınıza ahlâki üstünlük sağlarsınız” derlerdi herhalde…

Düşünebiliyor musunuz?..

Henüz ilköğrenim yaşındaki çocuklarınız eline gazeteyi aldı ve Serdar Turgut’un köşesini okumaya başladı…

O sırada da siz (anne ya da baba) çocuğunuzun yanına geldiniz…

Çocuğunuz başını kaldırdı ve sırıtarak:

“Anne (ya da baba)!.. Serdar amca, bugün bir kadının ..kusundan nasıl fışkırttığını anlatıyor” diyor…

Ne yaparsınız?..

Ya da 10 yaşındaki kızınız Ayşe Özyılmazel’i okuduktan sonra; “Anne!.. Sen ilk tek gecelik ilişkini kaç yaşında yaşadın?.. Ben daha kaç yıl bekleyeceğim?” diye soruyor…

Uzatabilirim bu örnekleri ama hayır!...

Bu kadarı yeter…

Daha fazlasını “eleştiri” amaçlı bile olsa yazmayı midem kaldırmıyor…